Yılbaşı yaklaşırken -ya da yıl sonu gelirken!-, özellikle de hayatımızın merkezinde konumlanan dijital platformalarla Christmas ve Thanksgiving (Şükran Günü) filmlerine maruz kalmamak imkansız…
İpek ATCAN / [email protected]
Ya da benim gibi bir bireyseniz bunu “maruz kalmak” olarak değil de, “Yaşasın! Yılın o zamanı geldi!” şeklinde de yorumlayabilirsiniz. Havanın kasveti, kışın yükselen ayak sesleri, üste örtülen battaniye, elde sıcak bir içecek, varsa yanınızda kediniz ve köpeğiniz, bazen bir arkadaşınız ya da sevgiliniz… Bu filmler çoğunlukla “cheesy” olsa da bir şekilde mutlu ediyor ve iyi hissettiriyor. Bu arada hepsini de “cheesy” olarak yorumlamamak lazım çünkü çok güzel örnekleri de mevcut.
Bu filmleri neden seviyoruz?
Bazen o kadar kötü örneklere denk geliyorum ki, dalga geçe geçe, kendime güle güle filmin sonunu getiriyorum. Ve filmin sonunda da kendime soruyorum, “Ama neden?”. Sonra bir gün bunu Google’a sormaya karar verdim. Ben sürekli bunu sorguluyorsam bir yerlerde biri kesin bunu araştırmıştır diye… Ve tabii bir değil, onlarca psikolog bunu araştırmış. Nedenleri aslında o kadar basit ki… Birinci sırada bizi gerçek hayattan uzaklaştırmaları yer alıyor. Çünkü hayatın onca kaosu; iş, okul, aşk, meşk derken hepimizin beyni patlamaya hazır kazanlara dönüşüyor. Ve aslında olmadığımız bir yerde, olmadığımız biri olmayı diliyoruz bazen. İşte bu filmler kısa süreliğine de olsa bizlere bunu hissettirebiliyor ya da hayalini kurdurabiliyor.
Bir diğer sebep umut aşılaması. Araştırmalarını okuduğum isimlerden biri olan Dr Lishman, “Bu filmlerin çoğu, üzerimizde öyle bir izlenim bırakıyor ki, gelecekte hepimizin kaçınılmaz olarak içinden geçeceği yaşam krizlerinde bize bilinçsizce rehberlik edebiliyorlar” diyor. Ve son olarak da belki çocukluğumuza, hediye paketlerini açtığımız o anlara ışınlıyor bizi ve tabii ki mutluluk aşılıyor.
Şimdi diyeceksiniz ki “Oturup bir de bu konu üzerine mi okudun?”, okudum valla. Çünkü beni mutlu ediyorsa sebebini bilmeliyim dedim. Eh madem konumuz bu hadise, madem yılbaşı yaklaşıyor, sizlere birkaç tane de film önereyim. Sizlerin de içi ısınır bu vesileyle.
The Holiday
2006 yılında hayatımıza giren ve bir daha da hiç çıkmayan bir film, “The Holiday”. Geçtiğimiz 16 senede en az 5 kere izlemişimdir ve muhtemelen bu sene de bir kez daha izleyeceğimdir. İzlediyseniz bu yazı sizi belki bir daha izlemeye teşvik edebilir. ama eğer izlemediyseniz şimdi erkandan yavaşça uzaklaşın ve hemen bu filmi izlemeye koşun. Kate Winslet ve Cameron Diaz‘a zaten söyleyecek bir şey yok, harikalar.
Last Christmas
Madem “cheesy” filmler dedik hemen bir örneği gelsin: “Last Christmas”. Filmin en güzel yanı Wham!‘ın (George Michael‘ın grubu) ‘Last Christmas’ şarkısından esinlenmiş olması. Biraz üzücü bir film olduğunu da şimdiden söyleyeyim.
You’ve Got Mail
Benim çocuk olduğum yıllarda çıkan ama biraz aklım erdiğinde izleyip vurulduğum filmlerden bir tanesi “You’ve Got Mail”. Hatta bunu da mı bu sene bir kez daha izlesem acaba? Çünkü rahat 17 yaşımdan beri izlemedim tekrar! Özellikle teknolojinin bu kadar çılgın olduğu bu dönemde mail ile iletişime geçen iki insanın hikayesine misafir olmak harika hissettirecek.
Knives Out
Aslında bahsettiğim dönemsel kritere uymasa da izlenebilecek şahane bir film “Knives Out”. Agatha Christie sevenleri hüsrana uğratmayacak tatta ve tempoda. Hayır, Agatha Christie ile hiç alakası yok ama dediğim gibi o tatta. Daniel Craig, Chris Evans gibi oldukça iyi isimler yer alıyor filmde.