İngiliz rock grubu The Veils’in kurucusu ve vokalisti Finn Andrews, 15 Aralık’ta “Garanti BBVA Konserleri” kapsamında bir kez daha ülkemize geliyor. Blind’da The Veils şarkılarını solo projesiyle seslendirecek olan Finn Andrews ile hem bu projeyi hem de müziğe bakış açısını konuştuk. İstanbul’un kendisi için ne kadar nefes kesici bir yer olduğunu anlatan Andrews, The Veils’ın yeni albümünün de yolda olduğu müjdesini duyurdu. Devamını okumak ve konsere ısınmak için sizi de röportaja alalım.
Batıkan BAKSI / [email protected]
İlk olarak İstanbul’da vereceğiniz konser bahanesiyle solo projenize değinmek istiyorum. The Veils haricinde solo olarak sahneye çıkmak size nasıl hissettiriyor?
Bu konser için aslında hem The Veils hem de kendi solo projemin bir melezi gibi diyebilirim. The Veils şarkılarını çalacağım ancak onları ilk yazdığım zamanki gibi doğal ve ham bir şekilde dinleyeceksiniz. Bir canavarın farklı yönlerini görmek gibi bir şey olacak yani.
Peki bir grubun üyesi olarak sahnede bulunmakla kendi isminizle sahnede olmak arasındaki farkları nasıl anlatırsınız?
Grubumu özlesem de benim için ikisi de aynı hislere sahip. Yani kendi projemle de olsa The Veils ile de olsa heyecanım aynı. Yine de bu sayede yeni bir yol keşfetmek benim açımdan eğlenceliydi.
“Müzik endüstrisinden çok çabuk yoruldum…”
Henüz çok genç bir yaşta The Veils’i kurdunuz. Aktif müziğe 16 yaşında başlayan biri olarak aradan geçen zaman içerisinde müziğe ve müzik dünyasına bakış açınız nasıl değişimler gösterdi?
Sanırım hâlâ aynı hislerle bakıyorum müziğe. Belki halen daha az bilinçliyim ama bu da aynı hislerle bakmamın bir sonucudur bilmiyorum. Müzik endüstrisinden çok çabuk yoruldum ve giderek insanların kendisi için mümkün olduğunca daha çok şey yapması gerektiğini düşünmeye başladım.
The Veils ile birlikte arası çok uzun olmayan sürelerde tam 5 albüm yaptınız. Haliyle merak etmeden duramıyorum: Kendi solo projenizle de ilgilenirken her iki grup arasında yaratıcılığınızı nasıl iki farklı alana bölüyorsunuz? Size en çok ilham veren konular ya da olaylar neler?
Bu, bana çok uzun bir zaman dilimi gibi geliyor! Sanki sürekli aynı konular arasında gidip geliyormuşum gibi hissediyorum. Bunlar günlük hayatımda çözemediğim, büyük korkutucu kavramlar. O yüzden şarkılara dönüşüp bana yardımcı oluyorlar. Bu şarkılara çok şey borçluyum.
Sizin için Nick Cave ve David Bowie’nin genç ve olgun bir benzeri gibi bir tanım yapıldığını okumuştum. Sanatçı kişiliğinizin önceki kuşaktan birilerine benzetilmesi size nasıl hissettiriyor?
Eğer bir başkası hakkında böyle denildiğini okusaydım kesinlikle ondan nefret ederdim. Kendi hayatıma baktığımda şu ana kadar onlara çok benzer bir hayatım olduğunu sanmıyorum; benimki ortalara doğru istikrarlı, yavaş ilerleyen ve çetin mücadelelerle geçen bir tırmanış oldu. Zirveye çıkmak biraz daha zamanımı alacak ama öğrenmeye devam etmeye hazırım!
“Babama daha yakın olmak için müziğe başladım…”
Müzisyen bir babaya sahipsiniz. Bunun elbette sizin müzikal yolculuğunuzda önemli bir yeri vardır. Babanızın müzisyen kimliği sizi nasıl etkiledi, müzikte anlayış bakımından benzerlikleriniz ya da farklılıklarınız neler?
Aslında birçok açıdan birbirimize benziyoruz. Nihayetinde babama daha yakın olmak için müziğe başladığımı söyleyebilirim. Ben Yeni Zelanda’da yaşarken onun İngiltere’de olması aramızda bir uçurum yaratmadı. Aksine onu daha iyi anlamama da yardımcı oldu.
Müziğin yanında sizi bir de oyuncu olarak David Lynch’in “Twin Peaks” dizisinde izlemiştik. Bir de yaptığınız soundtrack’ler var tabii. Oyunculuğu sürdürmeyi hiç düşündünüz mü? Yoksa film ve dizilerin arkaplanında yer almak daha mı hoşunuza gidiyor?
Doğru bilinen bir yanlış var aslında. Ben orada gerçekten bir oyunculuk yapmadım. Biz sadece Roadhouse’ta korkunç şeyler yaşanırken çalan gruplardan biriydik. Ama bunu çok sevdim, genç Finn’in en güzel hafta sonlarından biriydi.
“İstanbul, tam manasıyla nefes kesici bir yer…”
15 Aralık akşamı Blind’da konser vereceksiniz. Daha önce İstanbul’da birçok kez konser de vermiştiniz zaten. İstanbul sizce müzik açısından nasıl bir şehir? Önceki deneyimlerinizden unutamadığınız bir anınız var mı?
Şimdiye kadar bulunduğum en güzel şehirlerden biri olan İstanbul’a yeniden yolum düştüğü için çok mutluyum. Mimarisini, insanlarını, yemeklerini gerçekten çok seviyorum. Dürüst olmak gerekirse İstanbul, tam manasıyla nefes kesici bir yer.
15 Aralık’ta İstanbul’da vereceğiniz konserde dinleyiciniz nelerle karşılaşacak? Konsere özel nasıl bir setlist hazırladınız?
The Veils ile yaptığımız ilk albüm “The Runaway Round”dan günümüze kadar yayınladığımız şarkıların bir karışımı olacak. Bu yüzden o konser için çok heyecanlıyım!
The Veils olarak ya da solo projenizle yakın zamanda yeni bir albüm veya şarkılar yayınlayacak mısınız?
Evet, bir The Veils albümü daha sonunda bitti ve çok yakında dinleyebileceksiniz!
Türkiye’deki dinleyicilerinize dergy.com aracılığıyla ne mesaj göndermek istersiniz?
Hepinizi 15 Aralık’taki konserde görmeyi ve sonrasında hikayelerinizi dinlemeyi çok istiyorum. Ülkenizden uzaktayken şarkılarımın hayatınıza nasıl dokunduğunu görmek benim için harika bir his!