Madem yaz bitmiyor ve sıcaktan kavruluyoruz, müzik ile daha bir çekilir hale gelen yaz sıcaklarında surf rock’a doğru uzanıyoruz…
Sıla Çığşar
Yaz ayları kendine has estetiği ile yılın diğer dönemlerinden farklılaşıyor. Yaz mevsimi bazılarımız için tahammül edilemez sıcaklar, konforsuz toplu taşıma yolculukları ve kış mevsimini daha çok sevmek için bir sebep olabilse de “yazcı” olanların sayısı da azımsanamayacak kadar fazla. Uğruna nice şarkılar bestelenmiş bu mevsimde, akla gelen ilk şeyler de deniz, kum ve güneş üçlüsü oluyor elbette. Plajların klişe bir deniz tatili unsuru olmaktan çıkıp başlı başına bir yaşam alanı olabildiğini söylemek mümkün. Öyle ki benim de bu yazımda konu edineceğim üzere, plajlar bir kültüre de ev sahipliği yapıyor.
Farklı müzik türlerinin doğuşuna bir göz atacak olursak ortaya çıktıkları bölgelerin karakteristiklerini barındırdığını görürüz çoğu zaman. Surf rock için de bunu söylemek mümkün. Plajlarıyla ünlü, o dönem ve günümüzde halen sörf kültürünü yaşatan Güney Kaliforniya bölgesinde doğan surf rock; surf music, surf pop ve surf guitar gibi farklı isimlerle de anılıyor. 1958 ile 1964 yılları arasında altın çağını yaşayan bu tür başlangıçta reverb tekniğinin domine ettiği gitarlarla enstrümental icra edilirken sonraları dahil olan vokaller ile bir ayrıma sahip oluyor.
Deniz, kum, güneş ve rock n’ roll!
1950lerin sonunda rock n’ roll müziğin bir alt türü olarak tanımlanan surf rock, 4/4’lük bir ritim ve “dalgaların sesi” olarak tanımlanan gitar tınılarıyla müziğe yeni bir soluk getirdi. 1960lı yıllarla beraber türün öncüleri Link Wray, Dick Dale ve The Ventures gibi isimlerle surf rock rüzgarı artık dünyanın her yerinde esmeye başladı. Dick Dale’in hafızalarımıza kazınan 1962 tarihli hit’i ‘Misirlou’ yıllar sonrasında bile popülerliğini koruyacak, 1994 yılında kült film “Pulp Fiction”ın açılış müziği olacaktı. Aynı dönem Chantays’dan ‘Pipeline’ ve The Surfaris’den ‘Wipe Out’ ile Pasifik’in dev dalgalarını yakalamak mümkündü. 1961 yılında Beach Boys ilk hit’i ‘Surfin’ ile listlere 75. sıradan giriş yaptı. Takip eden yıllarda ‘Surfin’ Safari’ ve ‘Surfin’ U.S.A.’ gibi diğer parçalarla Top 10’e kadar ilerlerdi ve hem kıtada hem de dünya çapında hatırı sayılır bir şöhrete sahip oldu.
1964 yılına gelindiğinde surf rock etkisinin, The Beatles ve The Rolling Stones gibi “British Invasion” grupları ile kırılmaya başlandığı görülüyor. Takip eden yıllarda garage, folk ve saykadelik rock gibi yeni janrlarında hayatlarımıza dahil olması deyim yerindeyse bir dönemin sonu oluyor.
Nesiller boyu ilham kaynağı
Surf rock her ne kadar sörf sporuyla uğraşanlar ile özdeşleşse de dünya çapında elde ettiği başarı ve şöhret ile hemen herkesin keyif alarak dinlediği bir tür haline geliyor. 90larda Satan’s Pilgirms ile surf rock adına küçük çaplı bir uyanış gerçekleşmiş demek de mümkün. 1992 yılında grup üyeleri tarafından düzenlenen ev partilerinde doğan Satan’s Pilgrims, surf rock ilhamlı müziğiyle döneminde oldukça ses getiriyor. Günümüzde ise surf rock’ın tam anlamıyla icra edildiğini söylemek zor, fakat bu türün bileşenlerinden etkilenen bir hayli grup olduğu da göze çarpıyor. Özellikle neo-saykedelik rock’ın temsilcileri sıklıkla surf rock’ı referans aldıkları çalışmalara imza atıyorlar. Örneğin son yıllarda adından sıklıkla bahsettiren Amerikalı müzik topluluğu Allah-Las, kendine has sound’unu surf rock’tan aldığı ilhamla besliyor. Ya da Babe Rainbow grubunu dinlerken sahil kenarında bir yolculuğa çıkıyor dinleyici.
Surf rock, rock n’roll’a yapılan küçük ama kendine has dokunuşların müzikte ne denli etkilere sebep olabileceğinin güzel bir örneği. Surf rock tıpkı dalgaların kumda kendine yer açması ya da güneşin deniz kenarında hep daha güzel batması gibidir; doğal ve baki.