25 yaşındaki genç müzisyen Görkem Ağar, Garaj Müzik etiketiyle yayınlanan yeni şarkısı “Time” vesilesiyle Dergy’nin sorularını cevapladı.
Sebla KOÇAN / [email protected]
Henüz 10 yaşındayken piyanoyla müzik hayatına adım atan, müzik hayatının başından itibaren besteler ve düzenlemeler yapan İTÜ Endüstri Mühendisliği mezunu Görkem Berk Ağar’ın ilk piyano albümü Evde, 2019 yılında yayınlanmıştı. Çalışmalarında, çağdaş klasik müziğin yanında Türk ve Brezilya geleneksel müzikleri ile minimalizm ve progresif müzik türlerinden öğelere de yer veren Ağar; kariyerine piyanist, besteci, aranjör ve piyano/müzik teorisi eğitmeni olarak devam ediyor. Genç müzisyenle,
“Bana sürekli evrildiğini ve değiştiğini zannettiğimiz ancak gerçekte değişmeden zihnimizde aynı kalabilen anıları içeren ‘zaman’ı anımsattı” dediği son şarkısı “Time” vesilesiyle sohbet ettik.
10 yaşında piyano çalmaya başladınız. Aileniz mi sizi yönlendirdi piyano çalmaya? Müzikle olan ilk temasınız o muydu? Neler dinlenirdi siz küçükken evde?
İlk olarak 6 yaşında ailemin yönlendirmesi ile başladım. İlk başladığımda çok sevmemiştim, birkaç ay sonra bıraktım. 10 yaşıma geldiğimde okulda başlayan müzik dersinin de etkisiyle ailemden beni tekrar kursa göndermesini istedim. Sonrasında çok severek devam ettim. Ailem müzikle çok ilgili değildi, klasik müzik veya piyano müziği evde dinlenilmezdi. Belki de o yüzden 10 yaşımda hayatıma giren bu yeni ilgi alanı bana farklı geldi ve onu sevmemi sağladı.
18 yaşında iken İngiltere Kraliyet Müzik Okulları (ABRSM) kurumundan diplomanızı aldınız. O süreç nasıl gelişti?
Bu diplomayı almak için hazırlanmak ve sınavlarına girmek, piyano performansı konusunda daha ciddi düşünmemi sağladı. Sonrasında İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuarı’na girmemin de önünü açmış oldu.
Neler kazandırdı size konservatuvarlı olmak? Neler deneyimlediniz, kimlerle çalışma şansı elde ettiniz?
Hocam Doç. Rüya Sünder Şentürk’ten çok teknik öğrendim. Büyük bir özveri ile öğrencilerini eğitti, ona çok şey borçluyum. Bunun yanında ülkemizin büyük piyano hocalarından Prof. Ova Sünder ile de çalışma fırsatı buldum. Konservatuar yıllarında hocalarım ile çalıştığımız repertuarı konserlerde sergileyerek ilk resmi konserlerimi vermiş oldum.
Konservatuvarın yanı sıra İTÜ Endüstri Mühendisliği bölümünü de bitirdiniz. Mesleğinizle ilgili bir şey yapıyor musunuz, yapmayı düşünüyor musunuz?
Endüstri mühendisliği bitirme projemde farklı türlerden müziklerin karakteristik özelliklerini incelemeye yönelik veri analizi yaptığım bir proje sunmuştum. Hayatımın geri kalanında endüstri mühendisi adı altında çalışmayacak olsam dahi okulda öğrendiklerimin müzik hayatıma olumlu katkılarının olacağını biliyorum.
“MÜZİĞE ULAŞMAK DAHA DA KOLAYLAŞACAK, ÇEŞİTLİLİK ARTACAK”
İlk albümünüz Evde’yi 2019’da yayınladınız. Albüm yayınlamak için doğru zamanın geldiğini nasıl fark ettiniz?
Evde’yi yayınlamadan önce bir seneyi aşkın süre boyunca kendi beste ve düzenlemelerim ile konserler vermekteydim. Orijinal çalışmalarımı konserler haricinde de sunmak, konserlere katılamayan insanlara da parçalarımı ulaştırmak istedim.
Aynı zamanda EP’nizin de adı olan yeni single’ınız “Time” geçtiğimiz günlerde yayınlandı. Nasıl bir hissiyatla bestelediniz bu şarkıyı, hikâyesini biraz anlatır mısınız?
Bestelerimi bitirdikten sonra onlar bana hikayelerini anlatırlar ve isimlerini ona göre koyarım. Time sürekli değişen, modülasyona uğrayan ancak parça sonunda yine başlangıca dönen bir tema üzerinden ilerliyor. Bu bana sürekli evrildiğini ve değiştiğini zannettiğimiz ancak gerçekte değişmeden zihnimizde aynı kalabilen anıları içeren “zaman”ı anımsattı ve ismini Time koydum.
Türkiye’de enstrümantal müzik örnekleri az gibi görünse de, aslında alıcısı sandığımızdan daha fazla. Siz bu konuda neler düşünüyorsunuz? Şarkılarınıza Parçalarınıza ne gibi tepkiler geliyor?
Türkiye’de geçmişten gelen bir sözlü müzik kültürü var. Ancak, son yıllarda özellikle genç jenerasyonun enstrümantal müziği eskiden olduğundan daha çok dinlemeye başladığını gözlemliyorum. Bunun yanında çok farklı coğrafyalara ait müzikler de ülkemizde dinleniyor. Türkülere yaptığım düzenlemelerim de yine aynı şekilde dünyanın birçok ülkesinde ilgi çekiyor. Önümüzdeki yıllarda müziğe ulaşmanın daha da kolaylaşıp bu çeşitliliğin daha da artacağını düşünüyorum.
İlk izlediğinizde sizi çok etkileyen, belki o an sahnede olma heyecanını size veren o şarkı / klip hangisiydi?
Ray Charles – Georgia On My Mind (1976 Midnight Special konseri kaydı)
KISA KISA…
- Benim için en özel olan parçam Roma. Çünkü elektronik, klasik müzik, progressive rock gibi birçok türden aldığım ilhamlarla oluştu.
- Asla dinleyemem dediğim müzik türü yok. Her türden müziği kendi içerisinde değerlendirip dinlemekten zevk alabilirim, beğendiğim unsurları kendi müziğimde nasıl kullanabilirim diye analiz ederim.
- Gözlerimi kapattığımda kendimi hayal ettiğim sahne Londra Royal Albert Hall sahnesi, bir gün orada çalmak en büyük isteklerimden biri.
- Eğer biriyle beraber çalma şansım olursa bu ismin İbrahim Maalouf olmasını isterim.
- Müzik dışındaki bir diğer tutkum da motor sporları ve Formula 1 yarışları.
- En son izlediğim ve beni çok etkileyen film The Hateful Eight oldu, baştan sona bir başyapıt.