Popüler Kültür

Görülmeye değer bir sergi: Burak Dak'tan “Eli Cebinde Gezen Erkekler”

Burak Dak, toplumsal cinsiyet algılarımızı ve eril maskülenliği tartışmaya açan yeni sergisi ile bizleri maskelerin altında gizleneni sorgulamaya ve -cesaretimiz varsa- yüzleşmeye davet ediyor.
Aysu Uzer - 17 Mart 2025
post image

6 Mart’ta açılışı yapılan “Eli Cebinde Gezen Erkekler” x-ist’in Gümüşsuyu’ndaki yeni yerleşkesinde ziyaretçilerini bekliyor. Ziyaret etmeyi planlayanlar için galerinin yeni konumu hakkında küçük bir uyarıda bulunmak isterim, otel yapılacağı için Tophane’deki binasından ayrılmak zorunda kalan x-ist, AKM’nin hemen yanındaki Süren Apartmanı’nda Gezi Parkı manzaralı yeni adresinde ziyaretçilerini kabul ediyor.

Dak çocukluğunda ambalaj kağıtlarıyla, gazete kağıtlarıyla oynarmış. Kağıtlarla oynadığını çünkü onlarla yeni biçimler oluşturmaya çalıştığını anlatan Dak, ilk olarak evdeki muhabbet kuşunu çizmiş. Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi, Resim Bölümü’nde sanat eğitimi almış. Sürrealizme yakın duran Dak, kağıt üzerine kurşun kalem, akrilik, guaj, toz pastel ve kuru boya kullanıyor. Bu sergide özellikle kağıdın sınırlarını zorlamayı denemiş. Hem boyut anlamında hem de kullandığı malzemelerle farklı farklı deneyler yapmış. Üretim motivasyonu için bazen bir kelimeden bazen sokakta gördüğü toprağa çiçek eken birinin çağrışımlarından besleniyor-muş. Sanatçının bu beyanının ardından sergiyi gezerken hepimizin baktığı dünya aynı olsa da hepimizin gördüğünün -kelimenin gerçek anlamıyla- apayrı dünyalar olduğunu fark etmemiz son derece mümkün. “Benim ikinci ve duygusal olarak da anlatımsal olarak da farklı tuttuğum bir sergi” dediği “Eli Cebinde Gezen Erkekler”, Dak için erkeklik ve toksikleşme durumuyla girdiği bir hesaplaşma. Eli cebinde gezen erkek tanımlamasını mahallenin ağır abileri, bir nevi mahallenin toksik maskülinite sembolleri olarak düşündüğünü vurguluyor Dak. Elbette bu elleri cebindekilerin bir işi, gücü, dünyaya ve topluma bir katkısı da yok. Erkek dünyasının bu çarpıklığını, toplumun bu durumu desteklerken aynı zamanda kendisinin yarattığı bu toksik canavardan yine kendisinin gördüğü zararı, bazen çocuksu bir masumiyet bazen de kapitalizmin en büyük sembolleri ile gözler önüne seriyor.

“Bütün resimlerde bir yıpranma bir yırtılma var. O mücadele hali bütün resimlerde var. Bir kavga, tartışma ardından barışma hali. Sürekli bir değişkenlik. Bu döngü tümünde var.”

Serginin 3 asıl “eli cebinde gezen”i birbirlerini çerçeveleyecek ve yansıtacak biçimde aynı bölmeye yerleştirilmiş. Bu üçlü, toplum tarafından yüzlerine geçirilmiş sevimli-minnoş-yumoş maskelerle süslenmiş ve içilerindeki gerçek yüz kamufle edilmiş. İçindeki irin, tümör, karanlık yan ise bu maskelere sığmıyor. Bu üçlü arasında da bir hiyerarşi kurulmuş. Tavşan adam, beyin, yöneten takımını; fare adam, tavşanın yapmak istemediği pis işleri yapan maşayı ve iğne tutan adam da diğer ikilinin yaptığı yanlışları örtecek kılıf diken, bunun için bürokrasiyi kullanan, kanunlar üretip uygulayanları işaret ediyor.

Her resmin kıyısında köşesinde en masum en saf ve en yalın haliyle kendisini ifade eden bir çocuk çizimi var. Dak’ın “bütün bu gözleme dayalı grafiti benzeri çizimlerin sebebi işte bu” dediği işi ise “Eli Kalem Tutan Kız”, siyah kostümü içerinde elinde kalemiyle toplumun perdelediği her yüzün gerçeğini göstermeye çalışıyor ve bize anlatmaya çalışıyor. 19.yy Victorian dönem elbisesiyle, kadına yönelik baskının en yoğun olduğu zamandan kalkıp gelmiş bu kız, tam girişe konumlandırılmış ve toplumun gizlediği gerçekleri fısıldamak için ziyaretçilerini bekliyor.

Small room- sanatçının yaratımındaki bir zaman yolculuğu

Serginin “Eli Cebinde Gezen Erkekler” özelinde 10 eserden oluştuğunu söylüyor Dak. Ancak içeriye girdiğinizde sizi sağdan devam ederek yeni bir maceraya katılmaya davet eden bir de small room yönergesi var. Bu odaya sizi götüren koridor bile sürprizlerle dolu. Bana göre sergiye dahil olmasa da Dak’ın “Güneş”ini mutlaka görmeniz gerek. Bu distopik evrene özel güneş de elbette karanlıklar doğuran bir güneş. Çocuk masumluğuyla çizilmiş güneşin ve “ona baktığımda gözlerimi ısırdı” karalamalarının çerçevelediği, kendisine has karanlık kozmosunda beynimizi yiyor (!) olabilir.

Bu canavar güneşi atlatıp minik odaya ulaşabildiyseniz bir değil duvarlar dolusu bölüm canavarıyla karşı karşıyasınız demektir. Küratöryel bir tercih olarak bu odanın varlığı önemli, çünkü bu odadaki işler Dak’ın önceki işleri. Dolayısıyla izleyici bu odadaki eserleri inceleyip hem sanatçının seneler içindeki gelişimini izleyebilir hem de bu serginin oluşmasına adım adım onu getiren canavarlarla tanışabilir. Keşfedilmeyi bekleyen muazzam canavarlarıyla dolu small room için Dak, bir freakshow hazırlamış diyebiliriz. Zaten kendisi de “Bir şeyler sevimli gidiyorsa fazla güzel görünüyorsa orada benim için bir terslik var, hemen tuhaflaştırmam garipleştirmem lazım.” cümlesiyle bu odanın alameti farikasını açıklıyor. Pençeler, kıskaçlar ve kuyruklarla dolu bu odanın tamamı son derece etkileyici olsa da benim ilgimi açıkçası en çok “Eğitim” çekti. Eğitim için “eğitim diyoruz ama aslında o çocukları, onların hayal dünyalarını ve yeteneklerini eğip büküyoruz. Çoğunlukla da kırıyoruz.” diyen Dak’ın bu kuyruklu ve kırbaçlı eğitim tasviri, kesinlikle görülmeye değer.

İlgili Yazılar
Development by Bom Ajans