Türkiye’de yeterince power metal konseri olmuyor derken türün en önemli gruplarından ikisi bir arada 10 Aralık’ta If Performance Hall’da sahneye çıkacak! Firewind ve Masterplan bizi melodi yağmuruna tutmadan önce, Ozzy Osbourne’un eski gitaristi, Firewind’in lideri Gus G’ye bağlandık, Yunanistan’daki metal tutkusundan Ozzy ile geçen yıllarına kadar her şeyi konuştuk.
Doğu Yücel
Konstantinos Karamitroudis’un, sahne adıyla Gus G’nin hayatı, her metal gitaristinin hayali olan Ozzy Osbourne işini kaptıktan sonra epey değişti. Açıkçası onun adına sevinsek de o yıllarda adeta dondurulan Firewind’i de özlemiştik. Neyse ki Gus grubunu yeniden canlandırdı, harika bir albümle döndüler ve şimdi ülkemize uğrayacaklar. Yılın power metal turnesi diyebileceğimiz Masters of Fire’ın diğer “Ateş Efendisi” ise eski Helloween gitaristi Roland Grapow’un Masterplan’i. En sevdiğimiz Helloween şarkılarının altında imzası olan Grapow’u izlemek, ondan -tahminen birkaç tane Helloween klasiği- dinlemek güzel olacak. Bu ikiliye geçen haftalarda Ankaralı glam metal grubu Madcap de eklendi, tam oldu. O Salı gününden önce Gus G’ye merak ettiklerimi sordum. Bakın neler dedi…
Merhaba Gus, 2009’da Firewind ile İstanbul’da çaldın. Siz sahneye çıkmak üzereyken yanına gelip Ozzy’e katılıp katılmadığını sormuştum. Henüz Zakk Wylde’ın yerine geçecek kişi açıklanmamıştı ama bazı söylentileri forumlarda okuyorduk. 🙂 Sen profesyonelce ve ufak bir gülümsemeyle reddetmiştin, ben de bunun gerçek olduğunu anlamıştım 🙂 İstanbul’a ilk gelişinden beri çok şey değişti. İlk İstanbul konserini nasıl hatırlıyorsun?
Bunu çok iyi hatırlıyorum. Beşiktaş stadının arkasında açık hava festivali olan Unirock festivaliydi, değil mi? Ozzy Yunanistan’dan yeni bir gitaristle çalıştığını söylemişti ama ismi henüz açıklanmamıştı. O günlerde herkes bana aynı soruyu soruyordu ama duyurulana kadar hiçbir şey söyleyemedim. Neyse, Firewind için çok iyi bir konser olduğunu ve hayranlardan sıcak bir karşılama aldığımızı hatırlıyorum.
Daha sonra Ozzy ile çalmaya başladın ve Firewind bir süre gölgede kaldı. Ve şimdi, birkaç yıldır tam zamanlı olarak geri döndün ve hem Firewind’in hem de solo kariyerinin motorları çalışmaya başladı… Kariyerinin son on küsur yılını nasıl görüyorsun? Ozzy ile yolculuğun seni hangi şekillerde etkiledi?
Elbette Ozzy ile büyük konserler vererek çok fazla deneyim ve bilgi edindim, ama aynı zamanda ondan sonra kendi başıma devam etmeyi başarmak da önemliydi. Hemen sonra tekrar baştan başlamam ve grubu yeniden kurmam gerektiğini fark ettim. Birçok kadro değişikliği ve kısa bir ara verdiğimizden dolayı grup havasını kaybetmiştik. Muhtemelen çok fazla hayranımız da uzaklaşmıştı bizden. Ama eski havamızı yakalamak için çok çalıştık ve şu anda grup içinde gerçekten iyi bir uyum var. Ozzy’e gelince – ondan çok şey öğrendim, daha iyi bir profesyonel ve daha iyi bir gitarist oldum, daha büyük sahnelerde, stadyumlarda nasıl performans ortaya koyabileceğimi öğrendim, böyle büyük şovlar için tecrübe kazandım. Küçük bir kulüp şovu bile olsa her konsere aynı şekilde yaklaşıyorum.
2024 Mart’ta Firewind yeni albümü “Stand United” ile geri döndü. Geçmişe baktığında, Firewind ile yaptığın 10 albümün hepsiyle karşılaştırman gerekirse , “Stand United” kariyerinde nerede duruyor?
Yayımlanmasının üzerinden 7 ay geçmesine rağmen bu albüm hakkında güçlü hislerim var. Bence bu bizim en iyi çalışmalarımızdan biri ve önümüzdeki yıllarda setlist’lerimizin vazgeçilmezi olacak bazı şarkılar var.
“İşin sonunda bir grubun kimliğini vokalist belirler”
Firewind’in geçmişine baktığımızda -Yngwie Malmsteen veya sık sık vokalist değiştiren herhangi bir grup gibi- vokalist değiştirdiğinizde müzik tarzının biraz değiştiğini görüyoruz. Özellikle Stephen Fredrick ve Apollo ile yaptığınız albümleri karşılaştırırsak, tarzda bir fark görünüyor. Ancak Herbie Langhans’lı iki albümde Firewind’in tüm renkleri bir arada. Buna katılıyor musun ve sizin bakış açınıza göre vokalistin Firewind’e etkisi ne oranda oluyor?
Evet, söylediklerine tamamen katılıyorum – Ayrıca Herbie’nin Firewind’in tüm renklerini temsil ettiğini ve şarkılara kendi yorumunu kattığını düşünüyorum. Sanırım hayranlarımız onu en başından beri çok sevdi ve artık gruba çok güzel bir şekilde entegre oldu. Vokalist grubun kimliğidir. Her ne kadar benim gitar icram bu grubun itici gücü ve yazım tarzım şarkıları belirlese de, işin sonunda asıl farkı yaratan kişi vokalist olur. Sanırım grubun içindeki kimyayı oluşturan şey budur.
“Akdeniz ülkelerinde metal tutkusu başka oluyor”
Yunanistan’da heavy metale olan sevgi çok büyük. Genel olarak herkes Güney Amerika ve Yunanistan’ın bu konuda en tutkulu dinleyici kitlesine sahip olduğunu söylüyor. Sizce Yunanistan’daki bu metal geleneğinin kökenleri ve nedenleri nelerdir?
Yine haklısın. Deneyimime göre, Yunan kalabalığı Güney Amerika’ya çok benziyor, çok tutkulular, şarkı söylemeyi ve yüksek sesle gösterilere katılmayı seviyorlar. Neden böyle olduğunu bilmiyorum ama genel olarak Akdeniz ülkelerinin mizacı var. İspanya ve İtalya gibi ülkelerde de bu tutkuya rastlıyoruz.
90’ların başında televizyon antenlerimiz Yunan kanallarını yakalayabiliyordu (İzmir / Symrna’da yaşıyordum!) ve EPT kanalında “Metal Mania” adında bir metal programı olduğunu hatırlıyorum. O programı hatırlıyor musunuz ve bu tür programlar metal kültürünüzü beslemiş olabilir mi?
Bu TV programını hatırlamadığımı söylemeliyim, üzgünüm. 90’ların başında biraz fazla gençtim.
Yunanistan kadar büyük olmasa da Türkiye’de de güçlü bir metal kültürü var. Ve Yunan grupları burada özellikle seviliyor. Örneğin, Rotting Christ çok sık geliyor. SepticFlesh gibi diğer Yunan grupları da çok popüler. Siz, Yunan halkı, Türk halkının Yunan metal gruplarına olan ilgisini nasıl değerlendiriyorsunuz? Ve herhangi bir Türk grubu tanıyor musunuz?
Türkiye’de birçok Yunan sanatçının popüler olduğunu biliyorum. Ve Yunanistan’daki birçok insanın da Türk televizyon programlarını ve dizilerini izlediğini gözlemliyorum. Ancak burada sadece kendim adına konuşabilirim – İstanbul’da çaldığım her zaman muhteşemdi. Oraya sadece 3 kez gittim, bir kez FireWind ile, bir kez Ozzy ile ve bir kez de 2020’de solo grubumla. Her seferinde çok özeldi ve hayranların misafirperverliği ve sevgisi inanılmazdı. Türk gruplarına gelince, Pentagram diye eski bir grup vardı, hala varlar mı?
Tabii ki! Son solo albümün Quantum Leap 2021’de yayınlandı. Yeni bir solo albüm düşünüyor musun?
Evet, başka bir solo albüm yapmak ve enstrümantal yolculuğuma devam etmek istiyorum, ama belki bir dahaki sefere birkaç konuk şarkıcı da olur. Turne aralarımda yeni müzikler üzerinde çalışmaya çalışıyorum. Bu yıl epeyce yollardaydık.
“Bir yılda iki Maiden vokalistiyle çalışmak benim için akıl almazdı!”
Iron Maiden’ın ilk stüdyo vokalisti Paul Di’Anno’yu yakın zamanda kaybettik. Sen onun son konserlerinden birkaçında çaldın. Yunanistan’daki o konserlerin YouTube görüntülerine baktık ve seyirci inanılmaz olduğu için kıskandık. O konser sizin için nasıldı ve bu kötü haberi bekliyor muydun?
Paul ile olan konserler çok yoğun ve tahmin edilemezdi. 8 yıllık bir aradan sonra ilk konserlerini tekerlekli sandalyede ve çok acı çekerek verdi. Grubu bir araya getirdik ve klasik Maiden şarkılarını hakkıyla çalmak ve Paul’ün de mümkün olduğunca güvende hissetmesini sağlamak için gerçekten çok çalıştık. O konserlerde çok gergin olduğumu söylemeliyim, Atina’daki ilk gece benim için biraz garipti ama diğer 2 gece düzeldi, sanırım Paul de kendini daha rahat hissetti. Paul ile ilgili mesele şu ki – üzerinde her zaman kara bir bulut vardı ve sürekli öleceğini veya bundan korktuğunu söylüyordu . Bunu asla çok ciddiye almadım, bu yüzden vefatını duyduğumda şok oldum. Bu günlerde onu çok düşünüyorum, gittiği için gerçekten üzgünüm. Keşke kendine biraz daha iyi baksaydı.
Iron Maiden bağlantılarınız bu günlerde dikkat çekiyor.:) Bruce Dickinson‘ın son solo albümünde ‘Eternity Has Failed’de solo gitar çaldınız. Bu iş nasıl planlandı?
Bir yıl boyunca 2 Iron Maiden vokalistiyle çalışma fırsatı bulmam benim için oldukça akıl almaz bir olay. Bruce projesi fikri yapımcısı Roy Z’den geldi. Roy ve ben 20 yıldan uzun süredir arkadaşız. 2003’te Rob Rock’ın albümünde (“Eyes of Eternity”) birlikte çalışmıştık. Neyse, Roy geçen yıl bana ulaştı ve “Eternity has Failed” için uzun ve epik bir solo bölüm yapmak istedi. Beni arayıp davet ettiği için ona sonsuza dek minnettar olacağım. O sırada Firewind ile turnede olduğum için Hollanda’daki bir otel odasından uzaktan kayıt yaptım. Neyse ki hem Bruce hem de Roy solomu onayladılar ve albüme girdi.
Maiden’dan bahsetmişken şu soruyu da soralım, Adrian Smith mi Dave Murray mi?:)
İkisi de efsane ve Maiden’da birbirlerini tamamlıyorlar.
“Yaşayan en iyi üç gitarist…”
Sizce yaşayan en iyi üç gitarist kimlerdir?
Eh, bu kişinin zevkine göre değişir. Ama benim zevkim ve stilistik yaklaşımım için Joe Satriani, Steve Vai ve Yngwie Malmsteen derim. Geçenlerde Satch/Vai turnesini izledim ve evet, bu adamlar Kings. 😉
Gençliğinizde gittiğin ve seni en çok etkileyen konserler hangileriydi?
1995’te Atina’da ve 1997’de Selanik’teki Yngwie Malmsteen konserleri. 1995’te Selanik’teki Iron Maiden konseri (X-Factour ). 1998’de West Palmbeach, FL’da Ozzy. 2000’de Halford (Resurrection Tour).
Son albümde bir cover var. Geçmişte de 80’lerin hit şarkısı Maniac’a bir cover daha yapmıştınız. Bu defa The Romantics’ten Talking in your Sleep’i seçmişsin. Bu şarkıyı nasıl seçtiniz? The Romantics üyelerinin bu cover’ı dinleyip dinlemediklerini biliyor musun?
Bu albüm için bir cover yapmak istedik ama hangisi olacağını bilmiyorduk. Ve bir gün aklıma geldi, ‘Talking in your Sleep’ Yunanistan’daki radyolarda hâlâ çok çalınıyor. Gruptakilere sordum ve herkes şarkıyı sevdi. The Romantics üyelerinin dinleyip dinlemediğini veya beğenip beğenmediklerini bilmiyorum – umarım beğenirler!
Bir süredir Masterplan ile Masters of Fire turundasınız. Power metal tanımı hakkında ne düşünüyorsunuz? Klasik heavy metalden gerçekten büyük bir farkı olduğunu düşünüyor musunuz? 🙂
Bence bizim ve Masterplan gibi “power metal” gruplarının çaldığı tür, geleneksel klasik heavy metalden çok da farklı değil. Kökleri çok belirgin ve belki biraz daha teknik ve hızlı ama hepsi bu. Günümüzdeki çoğu melodik grup gibi çok fazla hile yok. Yeni gruplar daha çok “tema” grupları gibi, askerler, vampirler, elfler veya cüceler veya her neyse onlar gibi giyiniyorlar. Ve bence günümüz power metali başka unsurlarla karışmış durumda; euro disko, dans müziği ve folk öğeleri gibi. Elbette bunda yanlış bir şey yok, müzik evrimleşmeli ve değişmeli, ama bence bizim gibi gruplar biraz daha “et ve patates”, daha çok “in your face”, direkt yüzünüze doğru bir yaklaşım sergiliyoruz, kostümlere, dekorlara vs. güvenmiyoruz. Sahnede her zaman bir rock yıldızı gibi görünmek istedim, başka bir şey değil. Sanırım buna benim ikinci kişiliğim ve “sahne personam” diyebilirsiniz.
Jason Becker’ın son albümü Triumphant Hearts’ta da yer aldın. Bu özel bir şey olmalı… Bu senin için ne anlama geliyor? (* Jason Becker herkesi büyüleyen bir virtüöz iken genç yaşında ALS hastalığına yakalanan, buna rağmen hâlâ göz hareketleriyle müzik yapmaya devam eden gitarist)
Artık Jason’ı arkadaşım olarak adlandırmaktan onur duyuyorum. O çocukluğumun gitar kahramanlarından biri ve hayatımın ilerleyen dönemlerinde onunla ve ailesiyle tanıştım. Albümünde çalmaya davet edilmem benim için dünyalar anlamına geliyor ve ne zaman bir şeye ihtiyacı olsa yanındayım. Jason hepimiz için insan gücünün bir örneğidir.