Film - Dizi

Biraz karpuz ye, sonra öldürürsün: Hemme’nin Öldüğü Günlerden Biri

Siverek’in sıcağında yürümek, bir dilim karpuz, akıllı araba, sonradan görme akraba, ilkokul aşkı, sarı toka, teneke kutu, tekme, küfür, çıkmayan kıyamet, türkü ve halay… Hemme'nin Öldüğü Günlerden Biri...
Fatih Önder - 10 Temmuz 2025
post image

Bir şey olmamasını çok şey anlatarak veren işlerin başımızın üstünde yeri var. Hemme’nin Öldüğü Günlerden Biri de bunlardan biri. MUBI’den izleme şansı bulduğumuz film, Murat Fıratoğlu’nun el, gönül ve zihin üçgeninden çıkmış. Filmin yapımcısı da senaristi de yönetmeni de başrolü de o. Filmin sahiciliği karşısında gardını iyi almalısın. Almalısın ki son rauntta bir türkü ve bir halay ile son bulan yumruklar karşısında ayakta kalabilesin. Siverek’in sıcağında yürümek, bir dilim karpuz, akıllı araba, sonradan görme akraba, ilkokul aşkı, sarı toka, teneke kutu, tekme, küfür, çıkmayan kıyamet, türkü ve halay… 

Ve Hemme’nin Öldüğü Günlerden Biri üzerine bir yazı, buyursunlar. 

Siverek’te bir gün

Sıcak ama çok sıcak. Kısık gözler, kurutulan domatesler ve New York. Şehirde de köyde de plazada da tarlada da fark etmez; hakkını arayan “asi” ilan edilir, hatta bir süre sonra, haklarını aradığı arkadaşları tarafından da. Tarlanın asisi Eyüp, “Hakkımızı ver” diyor Hemme’ye. Sonrası kavga, küfür, harala gürele. 

Eyüp, o hepimizin bildiği, etrafında çok gördüğü ya da bizatihi kendisi gibi olanlardan; kaybedenlerden yani. Tüm coğrafyalarda kaybetmiş. Bundan dolayı gülümsemeyi unutmuş. İnsanın gülmeyi unutması gibi bir şey olabilir mi demeyin, olur. Bir motosikleti var, o da onun gibi. Sinirli, başına buyruk… Eyüp’ten tek farkı, yenilmeyi biliyor ve bırakıveriyor kendini.

Eyüp bırakamaz, bıraktırmazlar. Bütün galipler başında birikti. Ve tek bir kurşun atmak istiyor hepsine, en çok da hayatına. Yürümeye başlıyor.

Yürüyor ama nereye?

Bundan sonrası uzun bir yürüyüş. Burundan aldığı nefeslerden ve ayakları yetişemeyince kollarını sertçe sallayıp daha hızlı yürümeye çalışmasından belli ki oldukça kararlı. Fakat gözlere ve kelimelere bakılırsa da oldukça kararsız. Ama yine de konumuz yürümek. İyi bilinen yere, çok iyi bilinen sokaklardan nasıl gidileceğini bilmeden.

Ama insan bu. 

Yardım etmenin, yardım edilene değil de yardım edene daha iyi geldiğini biliyor. Yaşlı bir amcanın koluna gir, karpuzu taşı. Dur bir dilim karpuz ye, sonra gidersin, sonra öldürürsün.

Ve insan bu.

“Sonradan görme”ye müsait. Tüm sonradan görenler de çok konuşmaya hevesli. Eyüp dinlemek zorunda kalıyor. Küfür edecek gibi dinliyor, etti edecek derken ağzından “Hayırlı olsun” çıkıyor. İkinci kelimesi “git” olan ve yerinde söylediğinde başka bir şey söylemeye gerek bırakmayan o tepkiyi vermiyor da “Hayırlı olsun” diyor. Bütün söyleyeceklerini iki kelimeye sığdırıyor böylece. Müsait bir yerde de iniyor.

Yine insan bu. 

Kendini az buçuk bilmeye başladığı yaşlardan ölene kadar her an aşık olma potansiyeline sahip. Elbette Eyüp için de geçerli bu. En unutulmayanı olan ilk aşkıyla karşılaşıyor yine aynı gün. Bir namaz vakti kadar sohbet ediyorlar. İlk başta “Tanıyamadım” diyor Eyüp. Ama olmuyor elbette, bir süre sonra, sarı tokasına kadar hatırladığı ortaya çıkıyor. Öyledir, ilk aşkın tokası da unutulmaz, gülümsemesi de, konuşması da, imkansızlığı da…

Ölüm, türkü ve halay 

Eyüp yürümeye devam ediyor. Hedefi belli (mi?). Küfür yemiş en okkalısından. Hayatında yediği ilk küfür bu değildir elbette ama artık bardak taştı. İdare et diyorlar, kabul etmiyor; alttan al diyorlar, kabul etmiyor; özür diliyor diyorlar, kabul etmiyor… Belli ki çıkacak o kurşun. Ama sonra kapıya dayanmış işsizlik gerçeği, sahnenin tam da ortasına düşüveriyor. Öyledir, bazı çaresizlikler ne kırmızı çizgi dinler ne duruş ne de prensip. Yine burnundan soluyor ama Eyüp; çaresizlik boğazını yakıyor. Görünen o ki bir süre de böyle yakacak. 

Hava kararırken bir türkü yakıyor, o da yetmiyor; halay çekiyor.

Son (mu?)


İlgili Yazılar
Development by Bom Ajans