Ana SayfaÖzel DosyaHouse of the Dragon: Oyun için taşlar yerinde

House of the Dragon: Oyun için taşlar yerinde

“Game Of Thrones”un bitişinin ardından adeta meta bir şekilde spin off`ların savaşını ve kimin kazanıp boş tahta oturacağını izledik. Kazanan ve tahta oturan “House of The Dragon” oldu ve ilk sezonu bir çok hayran heyecan ve forma dönüş beklentisiyle seyretti.

Emre Ç. Aydoğan / [email protected]

Uzun zaman hayranlarından biri olarak benim de yaklaşımım bu şekilde oldu ilk sezona. Görsel ve hikaye olarak ilk sezon fazlasıyla başarılı olsa da, bende bıraktığı izlenim insanlara kendine özgü güzel bir hikaye anlatmaktansa “Game of Thrones”un hype’ını yakalamaya çalışıyor olduğuydu. Bunun en büyük örneği aynı tutulan açılış müziği ve üç boyutlu harita görseliydi. Benim için bu açılış “Hatırladınız mı? Bu dizi çok iyiydi, çok seviyordunuz hani, bu da öyle!” diyen bir HBO çığlığı gibiydi. Halbuki insanların görmek istediği “Game of Thrones”un görselleri değil, kimsenin güvende olmadığı ve bizi her an bıçak üstünde tutan hikayesiydi. Nitekim sezon ilerledikçe bunu hissetmeye başladığımız bir dizi haline gelmeye başladı. Entrika, ihanet ve planlamayla geçen ilk sezonun ardından, ikinci sezonun ilk bölümü dizinin GoT’un gölgesinden tamamen çıkıp, kendi hikayesini anlatmak istediğinin en güzel örneği, açılışını artık üç boyutlu bir görselle değil, kumaşa yapılan bir işleme tuval görseliyle değiştirişi olabilir. Evet hala Westeros’dayız fakat artık “Game of Thrones” izlemiyoruz, “House of The Dragon” izliyoruz.

fabien frankel ewan mitchell1

Ejderha taşında sıradan bir gün

Önceki sezonun son bölümü her sahneye çıktığında gözlerinizi alamadığımız Ewan Mitchell tarafından oynanan Aemond Targaryen’ın Rhaenyra’nın (Emma D`Arcy) oğullarından genç Lucerys’i kazara da olsa (az sonra tekrar değineceğim bir şekilde) öldürmesiyle bitmişti. Bu sezonsa bu olayın etkilerini bize göstererek başlıyor. Kraliçe/Prenses Rhaenyra (ünvanı kime sorduğunuza bağlı olarak değişiyor) oğlunun ölüm haberinin kendisine ulaşması ile ejderhası Syrax’ı da alarak oğlundan geri kalan bir şey olup olmadığını görmek için Ejderha Taşını terkediyor. “Game of Thrones”dan da tanıdığımız bu lokasyon bu kasvetli anlar için muhteşem bir arka plan haline geliyor. İlk bölümde tek bir cümle diyaloğu olsa da Emma D`Arcy bizlere Rhaenyra’ın acısını ve psikolojisini inanılmaz bir şekilde yansıtmayı başarıyor. Onun arayışından kaynaklı yokluğunda ise Matt Smith tarafından kusursuzca canlandırılan Daemon, savaşın başlamak üzere değil, artık başlamış olduğunu düşünmekte. Matt Smith’in karizması ve yeri gelince kaotik yeri gelince tehditkar enerjisi her sahnede olduğunda gözlerimizi alamayacağımız anlamına geliyor. Her an gülümseyip bütün gerginliği alabilir veya en yakınları dahil herkesin sonunu getirebilir hissiyatı veriyor. Özellikle Eve Best’in sükunet ve zarafetle canlandırdığı Rhaenys ile paylaştıkları sahneler, iki zıt kutbun birbirini müthiş tamamladığı anlar haline geliyor. Bir yandan da küçük bir not olarak Prens Jacaerys’i (Harry Collett) duvarda Cregan Stark ( Tom Taylor) ile konuşurken görüyoruz. Evet, kışla beraber Stark’lar da dönüyor!

Kızıl Kale ve entrika

Dragonstone’da tutulan yas sebebiyle bolca drama olmasına rağmen, entrika oldukça düşük durumda sezonun başında. Lakin bunun diğer bir sebebi bütün entrikanın her zaman olduğu gibi Red Keep’te dönüyor olmasından kaynaklanıyor. Çok onurlu gözüküp her tahtta oturma ihtimali olan kadına sarkan Ser Criston Cole (Fabien Frankel) korumaya ant içtiği kraliçe Alicent Hightower’la birlikte olmaya başlamış durumda. Criston’ın aynı zamanda Rhaenyra’nın çocuklarının babası, Red Keep’in yerli dahi savaşçı ve psikopatı Aemond’un öğretmeni ve şimdi de kraliçenin gizli sevgilisi olduğunu düşünürsek bizi nelerin beklediğini gözümüzde canlandırabiliriz. Fakat tabii ki Red Keep’teki entrikalar bunlarla sınırlı değil. Kralın Eli Otto Hightower (muhteşem Rhys Ifans) krallık dışında her şeyi yapmak isteyen yeni kralı İkinci Aegon (Ty Tennant) ve hem kendi kendini hemde yaşayan en büyük ejderha olan Vhagar’ı kontrol etmekte zorluk çeken Prens Aemond etraflardayken bir krallığı yönetmenin ne kadar zor olduğunu görmeye devam ediyor. Bir yandan da en yakın müttefiki olabilicek olan kızı kraliçe Alicent ile yeni bir dinamik kurmaya çalışıyor. Bütün bunlar yaşanırken kalenin kadrolu sapığı ve entrika uzmanı Larys Strong (Matthew Needham) yeni bir casus ağı kurarak Otto Hightower’ın pozisyonu olan Kralın Eli mevkiine göz dikmiş durumda. Larys entrika konusunda özellikle tadı damağında bırakan bi karakter çünkü Örümcek Varys’in imkanlarıyla Serçeparmak’ın sinsiliğini çok iyi bir araya getiriyor.

Ateş ve kan

Taşların yerine yerleşmesi son olarak Rhaenyra`nın isteği üzerine Daemon`un Kızıl Kale`ye sızması ve bir fare yakalayacısına rüşvet vererek kralın veliahtı olan küçük Prens Jaehaerys`in öldürtmesiyle bitiyor. Bölümün adı da buradan geliyor. Bir oğula karşı bir oğul. Bildiğimiz gibi Westeros`ta borcunu ödeyenler sadece Lannister`lar değiller. Bu da aslında bize İlk sezondan beri açık savaşın başlamasını engelleyen Alicent ve Rhaenyra arasındaki dostluğun artık açıkça nefrete dönüştüğünü ve Barışçıl Viserys’in döneminin kesin olarak bittiğini söylüyor. Dolayısıyla sezonun ilk bölümünün sonunda elimizde iki ölü Prens, iki veliahtını kaybetmiş hükümdar, o iki hükümdara sonsuz derecede sağdık iki deli savaşçı ve iki kraliçeyle yatan bir kral muhafızı olan bir satranç dizilimiyle oyuna başlamaya hazır şekilde bekliyoruz.

BENZER İÇERİKLER

EN ÇOK OKUNANLAR

ÖZEL DOSYALAR