Soul ve alternatif dokunuşlarla yaptığı R&B şarkılarıyla adından söz ettirmeye başlayan ve geçtiğimiz günlerde ‘Sexdate’ teklisini dinleyicisiyle buluşturan Huner ile hem yeni single’ı hem de kendi müzikal dünyasını konuştuk.
Batıkan BAKSI / [email protected]
Türkiye’de çok da yapılmayan bir türde müzik üretiyorsun. R&B alanında çok fazla şarkıya rastlayamıyoruz neticede. Ona rağmen iyi bir ivme yakaladın. Peki senin bu tarza yönelmeden önce yaptığın müzik çalışmaların nasıldı, müzikal yolculuğunu senden de duymak isteriz.
Çocukluğumdan beri müzikle iç içe büyüdüm. İlkokulda müzik öğretmenimin yönlendirmesiyle yan flüt eğitimine başladım. Üniversite de klasik yan flüt çalmaya devam ettim. Boğaziçi Üniversitesi mezunuyum. Boğaziçi bünyesinde müzik bölümü olmasa da birçok müzisyene ev sahipliği yapan ve yetiştiren bir kurum. Ben de aslında müzik üretimime bu sayede başladım diyebilirim. Orkestrada flüt çalabilmek için okuldan bir arkadaşımdan müzik kulübü bünyesinde ders almaya başladım. Bölüm arkadaşım Eda (Şenceylik) o sıralarda kendi bestelerini yapan ve yavaş yavaş yayınlamaya başlayan bir müzisyendi. Evde kaydettiğim bazı karaoke demoları ona gönderdim. Entonasyonumun iyi olduğunu, Taşoda’dan müzisyenlerle bir araya gelerek bir grup oluşturup bu yola girebileceğim konusunda beni cesaretlendirmişti. O sırada flüt hocam Yiğit’in bass gitarda olduğu bir rock cover band kurduk Palto diye bir grup kurduk, 1 seneye yakın beraber okul sahnelerinde ve festivallerinde çaldık. Daha sonra bir gazla Taşoda Facebook sayfasına “ben alternatif rock tarzında kendi bestelerimi yapıyorum, benimle çalacak davulcu ve basçı arıyorum” yazmıştım. O gün Mert (Kobaş) ve Filip (Tokgöz) ile tanıştık ve Sepya’nın temellerini attık. Gökay’ın aramızdan ayrılmasıyla gruba Yiğit (Özbaş) saksafonu, Berk (İleriak) de gitarı ile dahil oldu. Daha disko pop bir sound oturtmaya başladık ve ilk şarkımız ‘Senin Gibi’yi yayınladık. Beklediğimizden daha güzel geri dönüşler aldık. Sonrasında gruba Burak (Erensoy) klavyesiyle ve Ozan (Kınasakal) gitarı ve synthesizer’ı ile dahil oldu. Daha indie-elektronik bir sounda evrildik. Sony Epic İstanbul ile sözleşme yaptık ve 3 single bir de remix albüm yayınladık. Pandemi ile birlikte yollarımız ayrıldı Sepya ile grubu sonlandırma kararı aldık. Geriye dönüp baktığımda gerek müzikle, gerekse sektörle ilgili birçok şeyi Sepya ile öğrendiğimi görüyorum. İyi ki üniversite yıllarımı bir “band” içerisinde geçirmişim diyorum.
“Günümüzde kısa ve net herkes, romantizm çok azaldı…”
Yeni çıkardığın ‘Sexdate’ single’ın, günümüzdeki yüzeysel ilişkilere güzel de bir gönderme yapıyor. Şarkının fikri nereden çıktı? Gayet başarılı gözlemler var bence şarkıda.
Kendi deneyimlerimden desem yalan söylemiş olmam 😊 Kendi deneyimlerimin yanı sıra gözlemlerime de dayanıyor tabii ki. Kendimi biraz kayıp hissettiğim bir dönemde yazmıştım. İlk yazıp bestelediğim hali daha jazz-hop bir sound’tu. Sözleri daha fazla ve yoğundu, biraz daha manifesto niteliğindeydi. Ama sonrasında Harun ve Ata ile bunu daha kısa bir şekilde anlatabileceğimize karar verdik. Günümüzde de ‘date’ler öyle değil mi, kısa ve net herkes. Çok amaç odaklı görüşmeler gibi geliyor bana artık. Romantizm çok azaldı. Sence de öyle değil mi?
‘Sexdate’in yapım sürecinde R&B prodüktörü Baker Aaron (Harun İyicil) ile çalışmışsın. Onun dokunuşları single’ını nereye taşıdı sence?
Ben birçok prodüktörle çalışma şansı elde ettim ama Harun bambaşka bir deha. Hem inanılmaz profesyonel bir insan hem de gerçekten yeri geldiğinde bana abilik yapmış biri. O yüzden hakkını ödeyemem. Beraber yaptığımız her işte kendi imzasını hissetiren, çizgisini çok net ortaya koyan bir müzisyen. Şarkıyı bence çok daha dinlenilebilir, daha groovy ve uluslararası bir sound haline getirdi. Minimalist yaklamışı ve akılcı yönlendirmeleri benim de şarkıyı ilk yazdığım kafadan biraz daha uzaklaşmama ve bu halini çok keyifle yorumlamama sebep oldu.
Senin müziğinde birbirine yakın gözükse de aslında kendi arasında sentezlenmesi zor türler var. Alternatif pop, neo soul ve R&B gibi. Bu parçaları nasıl birleştiriyorsun?
Bence Türkiye’de doğup büyüyen bir müzisyen olmamın bunda etkisi büyük. Çok farklı tarzlar dinleyerek büyüdüm. Üniversite yıllarıma kadar çok fazla rock/metal etkisi altındaydım. Ama R&B ve Soul hep hayatımdaydı. Zaman zaman gün yüzüne çıkar, zaman zaman kaybolurlardı. Daha geçişli bir sound oluşturmamda sanırım denemeye açık olmamın ve çok fazla müzik dinlememin etkisi de var. Bir şarkı yaparken “abi bu çok sert neo-soul oldu, dinlenmez” ya da “abi çok pop oldu ya çizgimden kayar mıyım acaba?” gibi güdülerim çok olmuyor. İçimden geldiği gibi yazıyor, besteliyor ve söylüyorum. Zaten bu yüzden alternatif akımda yer alıyorum sanırım. Hatta belki alternatifin de alternatifi. Ama en güzeli gerçekten içimden geldiğini, kendim dinlemekten ve söylemekten keyif aldığım şarkıları yayınlamak sanırım.
“Ben hala bir albümü açıp baştan sona dinleyen birisiyim!”
2021 yılından beri kendi adını kullanarak arayı da açmadan yeni single’lar çıkarıyorsun. Dolu dolu bir R&B albümü yapmayı düşündün mü? Bu konuda bir şeyler gelecek mi?
Kalbimden vurdun beni… İstemez olur muyum? Çok istiyorum. Ben hâlâ bir albümü açıp, baştan sona dinleyen birisiyim. Albümlerin hikayelerini araştırmayı, her şarkıda farklı bir şey duymayı çok seviyorum. En büyük hayallerimden biri de bu aslında. Sanırım R&B parçaların da olduğu ama daha Soul damarda bir albüm hayalim var. Yeni şarkılar yazıyorum. Albüm için kendime biraz daha zaman vermek istiyorum. Oldukça vakit alan ve maliyetli bir iş. Bu konuda sponsorlar bulabilirsem belki tahminimden daha erken bu işe girişebilirim. Şu anda bir süre daha single / EP odaklı gideceğim gibi gözüküyor.
Türkiye’de yalnızca müzik yaparak hayatta kalmak maalesef çok zor, senin de kurumsal bir yönün olduğunu duymuştum. İş hayatındaki Huner ile müzik hayatındaki Huner benziyor mu? Ya da ikisinin birbirine katkısı var mı?
Ben küçüklüğümden beri multifonksiyonel yetişmiş biriyim. Mesela lisedeyken üniversite sınavına hazırlanmanın yanında ders veriyordum. Keza üniversitede bir tarafta okul, bir tarafta staj, bir tarafta özel dersler ve bir tarafta da müzik vardı. Çok yönlü olmak bazen başınıza bela olabiliyor ama ben artık seneler içerisinde bu arabayı nasıl süreceğimi öğrendim. İş hayatımda da, müzik hayatımda da samimiyeti arayan, samimi ilişkiler kurmaya çalışan, disiplinli ve çalışkan biriyim diyebilirim. Dolayısıyla iki Huner de birbirine benziyor. Kurumsal hayat eğer siz işinizde başarılıysanız ve fark yaratabiliyorsanız size kendinize zaman ayırabileceğiniz alanlar açıyor. Benim de şansım bu yönde oldu. Hep desteklendiğim firmalarda çalıştım. Müzisyen olmanın yaratıcılığını iş alanımda da kullanmaya özen gösterdim. Bence ikisi de birbirini besliyor. İş hayatı entellektüel yönümü, müzik kreatif yönümü geliştiriyor.
Albüm kapaklarına da çok özendiğini fark ettim Spotify’da gezerken. Kapakları nasıl seçiyorsun? Özel olarak çalıştığın sanatçılar var mı?
Bu yorumun benim için çok değerli, çok teşekkür ederim. Ben bağımsız bir müzisyen olarak yoluma devam ediyorum. Albüm kapaklarını oluştururken bağımsız sanatçıları genelde sosyal medya aracılığıyla keşfediyorum ve onlara ulaşıyorum. Şarkıyı dinletiyorum, beğenirse tamamen onun yorumuna bırakarak bir iş ortaya çıkarmaya çalışıyorum. Bağımsız sanatçılara da destek olduğum bir alan olarak görüyorum burayı. En başta bizlerin birbirine destek olması gerektiğini düşünüyorum çünkü. Bunun yanı sıra, şarkı ile albüm kapağının, çektirdiğiniz basın fotoğraflarının ve görsellerin bir ahenk içerisinde olması gerektiğine inanıyorum. Aslında hepsi bir paket. Sadece müzik değil, dinleyicilerime bir deneyim sunmak istiyorum. Fotoğraf çekimlerimde ‘SEXDATE’ şarkıma kadar hep Sema Arslan ile çalıştık. ‘SEXDATE’ özelinde parçayı dinledikten sonra bu güzel görsel dünyayı kurgulayan kreatif direktör arkadaşım Ada Gönden ile çalıştık. İyi ki de çalıştık, içime çok sinen ve şarkının ruhunu çok güzel yansıtan bir görsel dünya çıktı Ada sayesinde. Ada, bu dünyayı resmederken çekime Oastabis’i dahil etti. Ogün’ün fotoğrafçılığı ve Ada’nın görsel dokunuşuyla ‘SEXDATE’ hikayesi tamamlanmış oldu. Görsel tasarımlarda da Selin Pervan, Nilay Adlim, Ece Tugay, Aizen JPG gibi birbirinden değerli bağımsız sanatçılarla çalışma fırsatı buldum.
Genel olarak solo çalışmalar yapıyorsun. Peki “ya şu isimle de bir şeyler çalsam / söylesem” dediğin birileri var mı?
Bence çok değerli müzisyenlere ve seslere ev sahipliği yapan bir ülkeyiz. Ama herkesin hayranı olduğu isimler vardır. Benim de çocukluğumdan beri hayran olduğum isimlerden biri Mustafa Sandal. Bir gün onunla beraber ‘Yamalı Tövbeler’ söylemeyi çok isterdim. Ben bir Elif Çağlar hayranıyım. Kendisine çok saygı duyuyorum. Keşke bir gün onunla beraber bir şarkı yazabilsem, beraber söylesem… Düet anlamında soruyorsan da tabii ki var, olmaz mı? Bir de Sedef Sebüktekin’in tarzını, sesini ve şarkı yazarlığını çok beğeniyorum. Keşke Sedef’le de tanışsak ve beraber bir şarkı yapsak diyorum uzun zamandır. Gülçin Ergül de keza aynı şekilde, bence inanılmaz bir vokal. Bir de bu yıl keşfettiğim 3pillie (Doğa Ocak) piyanosu, sözleri ve vokali ile beni benden aldı. Doğa ile de ortak bir parça yapmayı çok isterim. Vokal dışında da bu yıl birkaç parçamda Alp Görener bass çaldı. İnanılmaz keyif aldım. Parçalarımda yer almasını istediğim birçok enstrümanist var. Bunların başında da Dilan Balkay (trompet), Can Arsoy(klavye), Halil Çağlar Serin (bass), Yiğit Avcı (klavye), Memzst (davul), Ata Bornova (gitar) geliyor.
‘Sexdate’in ardından yeni bir çalışma bizi bekliyor mu? Farklı sürprizlerin olacak mı dinleyicilerine?
Evet, Eylül’de bir single daha yayınlamayı planlıyorum. Bade (Karakoç) ile beraber yazdık. Bade çok güzel söz ve melodi fikirleri verdi. Ozan Kınasakal prodüktörlüğünde yaptığım bu parça aslında tam yaz çıkışına uygun bir modda olacak. Bossa nova gitarlar, akıcı beat’ler ve yine müziğimden aşina olduğunuz jazzy akorlar duyacaksınız. Bizim çok içimize sindi, umarım dinleyicilerin de beğeneceği bir parça olacak. Hazırladığım birkaç parça daha var, yıl sonuna kadar herhalde 3 parça daha yayınlarım diye düşünüyorum.