Rap dünyasının iki yetenekli ismi İçyüz ve Ayben’i yeni şarkıları “Otomatik”le Dergy sayfalarında ağırladık.
Sebla KOÇAN/ [email protected]
Rap dünyasının iki başarılı ismi, İçyüz ve Ayben geçtiğimiz günlerde DMC etiketiyle yayınladıkları düetleri “Otomatik” için bir araya geldi. Şafak Demir, onu tanıdığımız adıyla İçyüz aslında Ayben’i lisedeyken görür ve arkadaşlarına ondan hayranlıkla bahsediyor olduğunu söylüyor. Rap sahnesinin köklü isimlerinden Ayben de Üsküdar’da gördüğü rapçi gençler içinde İçyüz’ü gıyabında tanıdığını ve şarkıyı dinlediğinde çok heyecanlandığını söylüyor. 15 yaşındayken ilk şarkılarını yazmaya başlayan İçyüz bugüne kadar Şanışer, Sokrat St, Kamufle, Contra, Rapozof, Xir gibi pek çok önemli MC’yle de ortak çalışmalar yaptı. Ayben’le olan “Otomatik” de onun için en özel şarkılardan biri oldu. İçyüz’ü Dergy sayfalarına konuk ettik, Ayben de röportajımızın bir durağına uğradı.
“Otomatik” için Ayben’le bir araya geldiniz. Yollarınız nasıl kesişti, birlikte bir şarkı kaydetme fikri nereden geldi? Bu şarkının biraz hikâyesini de merak ediyoruz doğrusu…
İçyüz: Liseyi zamanlarımdı. Yeni yeni Rap müzik üretmeye başlamıştım. İlk satırlar, ilk nakaratlar, ilk şarkılar… Okuduğum lise Üsküdar’daydı. Bazı zamanlar Selimiye kışlasının oralarda Ayben’i görüyordum. Sonradan orada oturduğunu öğrendim. Her gördüğümde heyecanlanır, hayranlıkla ondan bahsederdim arkadaşlarıma. Üzerinden yıllar geçti, aynı sektörde aynı müziğin üreticileri olarak yollarımız kesişti. Yıllar önce gördüğüm zaman bana heyecan veren insanı şimdi kendi projemde konuk olarak görmek… Bunun heyecanını size anlatamam 🙂
Ayben, siz düzenli olarak single yapmak yerine, doğru zamanı bekliyor ve doğru olduğuna inandığınız işlerin altına imza atıyorsunuz. “Otomatik” şarkısıyla ilk karşılaştığınız an nasıl oldu?
Ayben: Evet aslında üretmek ve bunu sunmamak gibi bir tuhaflığım var. 🙂 Ama dinleyicilerle birbirimizi özlemek bana daha gerçek geliyor açıkçası. Böylelikle her iş hem onlar için hem de benim için çok daha özel oluyor. İçyüz’ü gıyabında tanıyordum zaten. Aslında ilginç de bir tesadüf var. Yaklaşık 13-14 sene önce Üsküdar Selimiye’ de Rap ile ilgilenen gençleri görürdüm. Bazılarıyla selamlaşırdık da. İçyüz de onlardan biriymiş. Bu süreçte öğrendim. Herkes bilir ben düetleri severim. Bu iki enerjinin birleşmesi bambaşka bir şey. Beni şarkıya davet ettiğinde “Tabii neden olmasın, hadi yapalım” dedim. O da gerçekten çok iyi bir iş çıkardı. İlk dinlediğimde çok heyecanlandım. Ve bu heyecanla kısa sürede üzerime düşeni yaptım. Bence harika bir iş çıkardık ortaya. Kayıt sürecinde Buğra Kunt ile çalıştık. Kayıtlarda hızlı çalışıyoruz ve çok eğleniyoruz. Benim kaydımda da stüdyoda keyifli vakit geçirdik. Eminim dinleyenler de enerjimizi hissedecektir.
“Kaderimin rotasında duraklarım hiphop / Yaşımın yarısı yaşamımın hepsi…” Hip hop kültürüyle ve rap müzikle kendinizi, duygularınızı, düşüncelerinizi ifade etmek istediğinizi anladığınız o ilk an, o ilk kırılma anı nasıl bir andı, anlatır mısınız?
İçyüz: İlkokulun son zamanlarıydı. İlk defa Türkçe Rap dinlemiştim (Ceza – Medcezir albümü) ilkokulda kompozisyon yarışmasında derece almıştım o dönem. Milli bayramlarda şiir denemelerim de olmuştu sık sık. Rap müzikle ilk tanıştığımda, yazdığım şiirleri ya da kompozisyonları bir ritmin üzerine söyleyebileceğimi düşündüm. Çünkü dinlediğim şarkılar bana bir şeylerden bahsediyordu, kafiyeli betimlemeler zihnimde bir şeyler canlandırıyordu. Aynı benim de yazmış olduğum şeylerin buna benzer bir tür olduğunu fark ettim. Akabinde ilk Rap denemelerim başladı.
Şarkıda “Çocukluğumu ghettolara teslim yaşadım” diyorsunuz ve sokaklardan, yeraltından geldiğinizi söylüyorsunuz. Geldiğiniz yer, büyüdüğünüz mahalle, arkadaşlarınız, komşularınız sizi nasıl etkiledi, müzikal olarak bakış açınız nasıl oluştu?
İçyüz: Ben yaşamım boyunca sadece Ümraniye’de yaşadım. Çocukluğum ve gençliğim sürekli sokaklarda geçti. Sokak çocuğu tabirinin aslında kötü bir imajı vardır ama ben zamanımın büyük çoğunluğunu sokakta geçirdim. Dostluğu, düşmanlığı, sevgiyi, saygıyı, nefreti, intikamı, ihaneti sokakta öğrendim. Rapçi olduğumuz için o zamanlar bol giyinirdik. Mahalleli bize hep tuhaf bir gözle baksa da iyi çocuklar olduğumuzu bildikleri için her fırsatta sahip çıktılar 🙂 Mahalle kültüründen çok beslendim, çoğu zaman kendi hamurumu kendim yoğurdum. Bu yüzden “Çocukluğumu ghettolara teslim edip yaşadım bu kültür için hem de geldim yerin dibinden…”
Son dönemde rap dünyasındaki eserleri dil bakımından nasıl buluyorsunuz? Size kalemi en çok neler aldırıyor, sizi neler tetikliyor?
İçyüz: Her sektörde olduğu gibi müzik sektörüne de arz talep meselesi yön veriyor. İnsanlar sizden ne duymak istiyorsa onu yazmak zorundasınız, var olmak için, onları kaybetmemek için, daha büyük kitlelere ulaşıp kariyer yapmak için. Son zamanlarda çıkan şarkıları lirikal açıdan değil, daha çok ritim üzerinden değerlendirmek gerek. İnsanlar şu sıralar daha çok kafa sallandıran, vücudu ritimle harekete geçiren, dans edip eğlenebileceği şarkıları dinlemeyi tercih ediyor. Demek ki insanların bu dönem eğlenmeye, kafa dağıtmaya, dans etmeye ihtiyacı var. Dediğim gibi, arz talep neyse günün trendi o oluyor. Benim lirikal olarak beslendiğim şeyler de dönemsel olarak değişkenlik gösteriyor. Şu sıralar daha çok mahalle kültüründen, günlük hayattan, arkadaş ortamlarından ve yaşadığımız şeylerden bahsediyorum. Edebi olarak herkese bir şey katmayabilir fakat içinde herkes kendinden bir şey bulur. Çünkü günlük şeyleri yalın dille kaleme alıyorum. Akılda kalması daha kolay, tercih edilmesi daha olası ve dinlenmesi daha muhtemel şeyler yapıyorum.
“INSTAGRAM’DA STORY ATIP YALANDAN GÜLÜYORUZ”
Hiç müzikten vazgeçmeyi düşündüğünüz, kabuğunuza çekildiğiniz ve tıkanmış hissettiğiniz dönemler oldu mu? Karanlıkta kaldığınız zaman sizi aydınlığa çıkaracak bir altın öğüdünüz var mı kendinize söylediğiniz? Yoksa karanlıkta kalmayı ve her şeyi zamana bırakmayı mı tercih ederdiniz?
İçyüz: Uzun bir dönem kurumsal bir hayat yaşadım. Yıllarca özel sektörde maaşlı olarak çalıştım. Sorumluluklarım arttıkça sosyal hayatım kısıtlandı, müziğe hiç vakit ayıramaz oldum. O dönem gerçekten benim için karanlık bir dönemdi, bu kadar müzik yapmak isteyip sürekli bir şeyler üretmek isteyip de yapamamak bana kendimi çok tıkanmış hissettirdi. Hayatım boyunca hep bir şeye inandım; başarının yolu çok üretmekten geçer. Ne iş yaptığınızın hiçbir önemi yok, yaptığınız şeyi en iyi şekilde yapabilmek için tekrar tekrar yapın. Her defasında üzerine koyarak yapın, geliştirerek ve kendinizi eleştirerek yapın. Bu motivasyona ulaştığım an bir karar vermem gerekti. Müzik mi yoksa kurumsal kariyer mi? İkileminde kaldım yıllarca. En sonunda yapmaktan keyif aldığım ve yapmayı çok özlediğim şeyi seçtim; müziği.
Çağımız her şeyin hızla tüketildiği, kişisel alanlarımızın ihlal edildiği, mutluluğumuzu Instagram’da “kanıtlamak” zorunda hissettiğimiz tuhaf bir çağ. Siz nasıl başa çıkıyorsunuz tüm bu enformasyon yağmuruyla, ne düşünüyorsunuz bu konuda?
İçyüz: Çağımız şu an tamamen dijital çağ. Her şeyimiz online oldu. Birçok işimizi kısa süre içinde halledebiliyoruz bu güzel tarafı. Ama her şey çok suni ve samimiyetsiz oldu bence. İnsan görmüyoruz mesela. Yemek ya da market siparişi verirken, kıyafet alırken veyahutta fatura öderken karşımızdaki tek muhatap yapay zeka. İyice robotlaştığımızı düşünüyorum. Keyfi aldığımız, mutlu olduğumuz, hatır gönül olarak düşündüğümüz çoğu şeyden uzak kaldık. Mesela yemek siparişim yarım saat içinde evime kadar geliyor, okey. Ama yemeği yedikten sonra ikram olarak bir esnaf çayı içemiyorum 🙂 Bu tarz şeyleri hayatımızda kaybettikçe olayın samimiyetini yitirdiğimizi düşünüyorum. Sonra ne mi oluyor? Instagramda story atıp yalandan gülüyoruz 🙂
Gözlerinizi kapatıp sahnede olduğunuzu hayal ettiğinizde, size gerçekten yaşadığınızı hissettirecek, “İyi ki bu müziği seçmişim” dedirten o anı, sizin için en mükemmel olabilecek performansınızı bize anlatın: Nerede olurdu, nasıl bir dinleyici olurdu, en çok ne sizi mutlu ederdi?
İçyüz: Ben çok koyu bir Fenerbahçe taraftarıyım. Ailece öyleyiz, yani demem o ki anneden ve babadan öyle gördük. Fenerbahçe sevgisiyle büyüdüm. Taraftarımızın statta yarattığı o atmosfer, her maç seyrettiğimde aynı şeyleri hissettirir bana. Tüyler diken diken, heyecandan dolayı hafif çarpıntı, içimizde büyük bir beklenti 🙂 Bu duyguları sahnede yaşamayı çok isterdim. Sanırım bu yüzden hayalimdeki sahne performansının Fenerbahçe’mizin sahasında 50 bin kişiye karşı olmasını isterdim.
KISA KISA
- Şimdiye kadar yaptığım için en gurur duyduğum şarkım “Duymak İstemediklerin”…
- En son izlediğim ve son dönemde beni en çok etkileyen film: Jason Bourne (film serisi)
- Yurtdışında yaşayacak olsam Almanya’da yaşamak isterdim.
- En sevmediğim huyum inatçı olmam
- Telefonumda en çok kullandığım uygulama Instagram
- En son binge-watching yaparak izlediğim, ekran başından kalkamadığım dizi Squid Game.