Idles, ilk Türkiye konserinde dinleyicilerini öfkeye değil sevgiye davet ettiği muhteşem bir konser gerçekleştirdi.
Ant Arın ŞERMET
Bristol’den çıkan beş öfkeli olduğu kadar sevgi dolu arkadaşın muhteşem grubu Idles, 2017’de çıkış yaptıkları “Brutalism”den beri dikkatli adımlarla ördükleri etkileyici kariyerlerinde çok kısa süre içinde elit grupların arasına ismini yazdırdı. Bu, grubun birçok dinleyiciye ulaşmasını sağlasa da klasik dünya turnesi rotası dışındaki ülkelerde çalışan konser organizatörlerinin onları dinleyiciyle buluşturmak için ekstra risk alması gerektiği gerçeğini de ortaya çıkarmakta diye düşünüyorum. Benim için 2018’de Düsseldorf’ta pasaport sırası beklerken Spotify’ı açmamla o seneye damga vuran “Joy as an Act of Resistance”a denk gelmemle hayatıma giren Idles’ı o günden beri canlı izlemek için yanıp tutuşmuş, 2020’de Atina’da izlemek için bilet dahi almıştım. Ancak benim planımdaki 2020 Haziran’a denk gelmekte, dünyamızsa Mart ayında malum pandemi dönemine adım atmaktan çekinmemekteydi.
Öyle ya da böyle. Er ya da geç. Nasıl tanımlamak istediğiniz size kalsın, Idles’ı deneyimleyebilme fırsatı yakalamak özellikle türün sevdalıları için kıymetliydi. Şarkıların ciddi bir kısmını pogolarda, wall of death’lerde geçirdiğim için bazı şarkıları net hatırlamıyorum ama kalan kısım… Unutmamak üzere zihnime kazındı. İşte Idles’ın ilk Türkiye konseri!
İçerde aile salonumuz ya da öfke veya nefret yok. Sevgi, dostluk ve birlik olmak var.
Idles, gelenlere 2 saat boyunca ne yaşayacağını göstermek için harika bir açılış şarkısıyla, ‘Colossus’la geceye başladı. “Joy” albümünün de açılışı olan bu şarkının son kısmındaki yükselmeyle birlikte izleyiciler birbirlerinin kelimenin tam anlamıyla sırtına çıktı. Son şarkıya kadar ufak molalar dışında hiç ama hiç durmayan pogonun fitili de bu şarkıyla ateşlendi. Ayrıca ses sisteminin ilk notadan son notaya hayran bırakacak seviyede iyi olması konser deneyimini eşsizleştiren noktaların başında. ‘Colossus’un adı gibi bizleri en baştan dağıtmasının ardından “Crawler” ve “Brutalism” albümlerinin muhteşem şarkıları ‘Car Crash’ ve ‘Mother’ mekandaki ter ve gruba olan tutkunun dozunu arttırdı.
Tabii doğal olarak şarkılar ilerledikçe grubun da enerjisi ve rahatlığı arttı. ‘I’m Scum’ ve ‘Love Song’ bunun en net göstergeleriydi. ‘I’m Scum’ esnasında Joe Talbot konserde bulunan herkesi yere oturtmayı başarmış ve yavaş yavaş artan ritimle beraber hareketlenip şarkının patlama noktasında yarınlar yokmuşçasına zıplamamızı sağladı. Eksik olmasın. ‘Love Song’a geldiğimizdeyse Idles’ın gerçek delisi Mark Bowen başrolü kaptı. Eline mikrofonu alıp seyircilerin hizasına inen Bowen, ‘Nothing Compares to You’dan ‘All I Want for Christmas Is You’ya uzanan bir repertuarla hem kahkaha attırdı hem de yükselen tempoyu sabitledi. Konser de grubun ‘Love Song’ performansı sonrası vites arttırdı.
Konser anındaki reaksiyona bakacak olursak, Idles’ın sıkı takipçileri için ‘1049 Gotho’, ‘The Beachland Ballroom’, ‘The Wheel’ gibi harika şarkıları setlist’e almalarıysa bu kısmın en gülümseten anları arasında yerini aldı. Ki grubun külliyatının belki de en sakin ve gergin şarkılarından ‘A Hymn’le biten bu sekans büyük sona hazırladı.
Son 3 şarkıda Joy’un eşine benzerine ne kadar zor rastlanacak bir albüm olduğu gerçeğiyle bir kez daha karşılaştık. Önce ‘Never Fight a Man With a Perm’le kimlerle kavga edilir kimlerle edilmez noktasındaki soru işaretlerimizi ortadan kaldırırken sonrasında ‘Danny Nedelko’ geldi. Idles’ın değindiği konuları ve üslubunu en iyi ve direkt anlattığını düşündüğüm Danny Nedelko aslında gerçek bir insan. Hatta bir müzisyen. Ukrayna’dan, Birleşik Krallık’a; Bristol’a taşınan Danny, Idles elemanlarının çocukluk arkadaşı. Danny’nin müziğini dinlemek isterseniz Heavy Lungs grubuna bakmanızı öneririm. Bu sene nefis bir noise albümü yaptıkları notunu da düşerek konsere döneyim.
Tek tek harflerin okunduğu ve bir araya geldiğinde “Danny Nedelko community, so fuck you” olan sözle Talbot, herhangi bir hükümetin ya da güç sahibinin sevilebilecek bir durumu olmadığını, birlikte olunduğunda ortaya çıkan sinerjinin yansımasını da yanağımızdan aldığı makasa aşk etti.
2018’den beri her Idles konserinin kapanışını yapan ‘Rottweiler’ İstanbul’da kapanış şarkısı görevini üstlendi. Punk müziğe ve saf müzikal enerjiye dair hayatımda izlediğim en etkileyici birkaç dakikadan biri de bu şarkının kapanış sekansındaki enstrümantal bölüm oldu. Arkada metronom gibi duran ve tek bir minör hata dahi yapmayan Jon Beavis’in de bu bağlamda adını geçirmek istedim. Ayrıca şarkının sözlerine bakınca en sonda yer alan;
“Keep going / Keep going / Go / Smash it, ruin it, destroy the world / Burn the house down / Unity” kısmı yaşanan doyumun yorgunlukla birleşimini deneyimlememizi sağladı.
Konser sonrası insanların kendi aralarındaki sohbeti dinlediğimde olumsuz olarak kulağıma çalınan tek noktanın ‘Dancer’ın setlist’e alınmaması olduğunu söyleyebilirim. Hele ki grup İstanbul’a geldik paylaşımını bile bu şarkıyla yapınca doğal olarak bu beklenti oluştu. Gelgelelim Idles’ın, Bant Magazine’e verdiği röportajda “TANGK”da yer alan hiçbir şarkıyı çalmayacaklarını söyledikleri gerçeği de var…
16 Şubat’ta Partisan Records etiketiyle çıkacak beşinci stüdyo albümleri “TANGK” için grubun frontman’i Joe Talbot, “Dünyaya sevgi verdim ve büyü gibi bir şey hissediyorum. Bu bizim minnettarlık albümümüz. Hepsi aşk şarkıları. Her şey sevgiden ibaret” demişti. 27 Kasım gecesi, ilk kez geldikleri bir ülkede hatta ilk kez geldikleri bir coğrafyada onları yıllardır bekleyen hayranlarına verdikleri şey de tam olarak buydu. Her şey sevgiden ibaret. Sanırım onlar bizi, biz de onları çok seviyoruz. Daha da net konuşmak gerekirse çok iyi bir first date geçirdik gibi. İkinci buluşma için arayı açmayız değil mi Idles?
Konserin setlistine bakmak isterseniz sizi şöyle alalım. Sonraki konserde hem burada hem de orada buluşmak üzere!