Ana SayfaMüzikIdles: Sevgi, sevgi, sevgi, aşk, aşk, aşk

Idles: Sevgi, sevgi, sevgi, aşk, aşk, aşk

Sevginin, aşkın gücünden ilham alan IDLES, beşinci albümleri “TANGK”le yeniliğe ve değişime kucak açıyor.

Ant Arın ŞERMET

“Brutalism”le 2017’nin Mart’ında adıyla müsemma bir giriş yaptıkları müzik dünyasında IDLES’ın yerini tanımlamak hem çok kolay hem de çok zor. Eşitliği, paylaşımı, hakların peşinden gitmeyi ve birlikte olmayı seslerini kısarcasına haykırmaktan geri durmadılar. Agresif bir müzik yaptıklarını söylemek de çok muhtemel, başıbozuk bir müzik de… Barışmayı da istiyorlar hesap sormaktan da geri durmuyorlar. Sözleriyle de müziğiyle de haksızlık yapanlara karşı şiddete meyilliler. “Brutalism”in çiğ öfkesinin üstünden sadece 7 sene ve 4 albüm geçti. IDLES büyüdü. Seslerini duyurmaya, sesini duyuramayanların da sesi olmaya başladılar. İlk albümlerinin ilk şarkısı olan ‘Heal/Heel’ın aslında aradaki süreyi ne kadar iyi tanımladığını “TANGK”ın dinleyicisiyle buluşmasıyla fark etme şansı bulduk. “Joy as an Act of Resistance”, “CRAWLER” gibi yüzünde kan kurumuşçasına vahşi sound ve temalardan uzaklaşıp yeni bir dönemin kapısını araladıklarını düşünebiliriz. Yaptıkları açıklamalara bakarsak hala dinmek bilmeyen öfkeye sahipler ama aradan geçen 7 senede öfkeleriyle değil; öfkelerini sevgiye, aşka kanalize edebilmeyle olgunlaşmayı başarmış gibi duruyorlar. En iyisi girizgahı tamamlayıp “TANGK”ın neler sunduğunu keşfetmek için albümün detaylarına geçmek.

IDLES TANGKV2Risographpressshot3byDanielTopete

IDLES, önceki albümü “CRAWLER”da kendi travmalarıyla yüzleşmekten geri durmadı. Ancak bu yüzleşme kendine acıyan bir yerden değil; kendini döven, aşağılayan, en büyük düşmanıymışçasına duvara vuran sert bir dilleydi. Neticesinde grubun vokali Joe Talbot alkol ve uyuşturucuyu bırakarak ayık bir hayata merhaba dedi. Bu sürede baba olması faktörü de devreye girince verdiği röportajlardan öğrendiğimiz kadarıyla hayata başka pencerelerden bakmaya başladı. Gelişmelerin IDLES müziğine yansımasıysa çok net oldu. Öncelikle Radiohead’in altıncı elemanı olarak tanımlanan dahi prodüktör Nigel Godrich’in albümün prodüktör koltuğuna geçmesi birtakım değişikliklerin geleceğinin habercisiydi. Ardından grubun külliyatının en disko, funk şarkısı olan ‘Dancer’ın albümün çıkış şarkısı olarak seçilmesi karşı karşıya olduğumuz albümün önceki albüme benzemeyeceğinin ötesinde, tamamen farklı bir rotada gideceğinin göstergesi oldu. Bir de ‘Dancer’da elektronik, dans müziğin usta ismi James Murphy’nin grubu LCD Soundsytem’la yapılan iş birliği heyecanı katladı. Gelgelelim ilk tekli sonrasında grubun da Godrich’in de röportajlarda verdiği cevaplar IDLES standartlarında dingin ve kendine dönen bir albümün bizi beklediği yönündeydi. Birazdan detaylarıyla açacağım, albümün en güçlü şarkısı olan ‘Grace’i ikinci, ‘Gift Horse’u da üçüncü tekli olarak bizimle paylaştılar. Sonrasındaysa 16 Şubat geldi ve kan değil, sarılmalar, öpücükler gövdeyi götürdü.

IDLES TANGK INTERVIEW 1

“No god, no king / I said, love is the thing / No crown, no ring / I said, love is the thing”

Albümün sloganı olarak tanımlayabileceğimiz ‘love is the fing’ ya da ‘love is the thing’ aslında grubun kendisine bir hatırlatması. Bazen, içine girdikleri ruh halleri, gün geçtikçe zorlaşan koşullar, aile hayatları, uzun turneler derken aslolan şeyin ne olduğunu hatırlamak için bu cümleyi albümün her köşesine kazıyıp hayatlarının değişmez cümlesi yapmayı istemişler. Çünkü kalbini, zihnini, benliğini açarak karşındakini dinlersen; onunla iletişim kurmak için çaba harcarsan kavga etme şansının olmadığını, aksine farklılıklarıyla herkesin ışıldayacağının bir kez daha farkına varmışlar. Bu yüzden de yukardaki dörtlüğün albümü tanımlamaya yetecek güce sahip olduğunu dile getirmek işten bile değil. Peki, bu dörtlük hangi şarkıda? Grace!

 

Grace’i bir şarkı olarak görebilmek çok zor. Çünkü şarkının tamamına yayılan gergin atmosfer aslında IDLES’ın köklerini hatırlatmakta. Ancak o gerginliğin eyleme geçmemesi ve kendini sevgi sayesinde dizginleyebilmesi grubun geleceğine dair hiç de azımsanmayacak sinyaller içerebilir. Albümün gidişatı da Grace’le birlikte değişiyor. ‘Gift Horse’, ‘Roy’ ve ‘Dancer’ gibi şarkıların bulunduğu albümün ilk yarısı daha yüksek, hatta diskovari funk şarkılara sahip. Önceki albümlerde olsa kimsenin yadırgamayacağı ‘Halls&Oates’ klasik bir IDLES şarkısı. Agresif gitarların üzerine eklenen yırtıcı davullar ve hikaye anlatıcılığı yapan vokal… Sonrasında gelen ‘Jungle’ ve ‘Gratitude’ birbirini tamamlayan şarkılar olmakla birlikte albüme bir giz ekliyorlar. ‘Gratitude’un paramparça eden agresyonunun ardına saklanan ve sanki bir Mindhunter, Twin Peaks ya da The Wire bölümü izliyormuş gibi muğlaklaşan atmosfer kapanıştaki 172 saniyelik cevhere hazırlıyor dinleyiciyi. ‘Monolith’, IDLES’ın bugüne kadar yaptığı en farklı -tartışmaya açık- şarkı. Davulsuz, bas gitarın ürpertici bir minimallikte tekinsiz gitarlara eklendiği bir şarkı. Tabii ki Joe’nun sesi bu ürpertiyi arttırıyor. Ve no king, no ring, no crown diyerek metalaştırılmış her kavramı reddeden albümün anlatımı, “I found myself, my own king. I took his crown, I took his rings. What if you ignored the cost?” diyerek yüzleşmeye dönüşüyor. En sonda giren saksafonsa albümün bittiğini, sindirmemiz gerektiğini fısıldıyor kulağımıza… Bu bağlamda yine “CRAWLER” geliyor akla. Oradaki öfkeyi düşününce iki albümü birbirinin yin yang’ı demekten geri durmayacağım.

231213 Idles SLB 109

Albümün aldığı eleştirilerin olumlu ve olumsuz taraftaki homojenik dağılımını anlamak da mümkün. IDLES’ın bugüne kadar yaptığı albümleri düşününce bağ kurabilmek için daha fazla efor istiyor “TANGK”. Ya da post-punk’tan alışık olduğumuz kusma, irin akıtma hali yok bu albümde. Dinginlik kelimesinin bir IDLES albümünü tanımlamak için kullanılacağını söyleseler gülüp geçerdim muhtemelen birkaç sene önce. Ancak karşımızdaki albümün kendine has bir dokusu var. Nigel Godrich’in etkisinin hissedildiği yerler bu dokuyu bozmamış, aksine güçlendirmiş. “TANGK”E grubun en iyi albümü demek de mümkün değil en zayıf albümü de… Dinledikçe sevilecek, sevildikçe kurulan bağın güçleneceği bir albüm demek sanki daha makul bir yaklaşım olur.

Daha birkaç ay önce İstanbul’da izleme şansı bulup kendimizi kaybettiğimiz IDLES’ın kendine bugüne kadar çizdiği ve bundan sonra çizeceği rotalar merak uyandırıyor. Turne takviminin doluluğunu görünce 2024’te pek muhtemel olmasa da onları tekrar burada izlemek harika olur. Son olarak grubun bize hissettirdiklerini Seda Sayan’ın çorap çıkışına uyarlamak isterim.

IDLES bir kültürdür. Ben IDLES insanıyım. Sen dinlersin, dinlemezsin. Beni ilgilendirmez. Ben IDLES severim. 7/24 dinlediğim IDLES’tan dolayı dostlarımdan ‘helal olsun’ diyenleri de duydum. Ben IDLES seviyorum.  IDLES daha bir… Mesafedir. Güzeldir.

BENZER İÇERİKLER

EN ÇOK OKUNANLAR

ÖZEL DOSYALAR