İnceleme

29. İstanbul Tiyatro Festivali'nde kaçırmamanız gereken 5 oyun

İstanbul’un yavaş yavaş serinlemeye başladığı bugünlerde şehri özel kılan etkinliklerin başında gelen İstanbul Tiyatro Festivali de 20 Ekim’de 29’uncu kez perdelerini açmaya hazırlanıyor.
Halil Şimşek - 15 Eylül 2025
post image

İstanbul Kültür Sanat Vakfı (İKSV) tarafından, 20 Ekim-22 Kasım 2025 tarihleri arasında, Mehmet Birkiye küratörlüğünde 29’uncu kez gerçekleştirilecek İstanbul Tiyatro Festivali, Türkiye’den ve yurt dışından toplam 16 tiyatro, performans ve dans gösterisini tiyatroseverlerle buluşturacak. Festivalin bu yıl en dikkate değer yapımlarını derledik.

Yaz mevsiminde açık havada yapılan etkinliklere her ne kadar keyifle gitsek de sonbaharın gelişiyle birlikte kapalı mekanlardaki etkinliklerde yer almanın tadı bir başka oluyor. İstanbul’un yavaş yavaş serinlemeye başladığı bugünlerde şehri özel kılan etkinliklerin başında gelen İstanbul Tiyatro Festivali de 20 Ekim’de 29’uncu kez perdelerini açmaya hazırlanıyor. Artık günleri saymaya başladığımız festivalin programını öğrenmek için 9 Eylül Salı akşamı The Marmara Otel Taksim’de gerçekleştirilen festivalin basın toplantısına katılarak ben de bu heyecana ortak oldum. Uzun süredir karşılaşmadığım tanıdık yüzlerle yeniden bir araya gelmenin verdiği sevinç kadar programda neler olacağının yarattığı merak duygusuyla salona girdiğimizde ise afişteki “#İstanbulKaçPerde” vurgusuna gözüm takıldı. Akabinde bu sorunun cevabını zihnimde düşünürken açılış konuşmaları gerçekleştirildi ve festivalin merak uyandıran programına kavuştuk.

Bilindiği üzere Mehmet Birkiye, festivalin küratörlüğünü bu yıl ikinci ve son kez üstleniyor. Kendisinin geçen yılki basın toplantısında sarf ettiği cümleleri hayranlıkla dinleyen bir tiyatrosever olarak bu yıl neler söyleyeceğini de sabırsızlıkla bekledim açıkçası. Nihayetinde basın toplantısındaki konuşmasında yine tüm herkesi etkileyen şu anlamlı cümlelerle gönlümüzü kazandı: “Tiyatro hiçbir şeyi unutmaz. Ya da unutulmasına izin vermez. Geçmişin mezar kazıcısıdır. Hamlet gibi o çukura bakmaya zorlar seyirciyi. İçine neler koymaz… Pişmanlıklar, aşklar, kahkahalar, anlamlar, hiçlikler, hayaller, sevinçler, kayıp dünyalar… Kazdıkça neler çıkar neler… Bu da yetmez, tutunduğumuz tüm dalları sarsar, meyvelerini düşürmeye çalışır, kızdırır, alay eder, tüm mutlulukların, tüm aşkların, tüm acıların ve tabii ki tüm kahramanların ipliğini pazara çıkarır. Tiyatronun kırbacına dayanabilen düşünce, duygu, inanç ve kahraman ayakta kalabilir sadece. Ve seyirci her oyunda kahramanlarını, inançlarını, ruhunu kaybetme tehlikesi ile baş başa kalır. Üstelik bazen çılgın kahkahalar atarak, bazen gözyaşları içinde; ruhunun kurtuluşu adına her oyunda başını sunak taşına uzatır ve eylemlerinin sorumluluğunu üstlenir. Böyle trajik ve eğlenceli bir kahraman bulmak mümkün mü? Benim kahramanım seyircidir. Kendilerine içtenlikle teşekkür ederim.”

Biz bu sözlerin zihnimizde alevlendirdiği derin anlamları düşünürken festivalin Onur Ödülü; çevirmen, tiyatro eleştirmeni, yazar, sahne ve kostüm tasarımcısı, gazeteci, eğitmen Seçkin Selvi’ye sunuldu. Ödülü aldıktan sonra dile getirdiği şu cümleleri ise yazıma eklemeden edemezdim: “Bu çok anlamlı ödül için İstanbul Kültür Sanat Vakfı’na teşekkür ederim. Ödülün iki önemli anlamı var: Birincisi, bir tiyatro eleştirmeninin Tiyatro Festivali bağlamında ödüllendirilmesi ve böylelikle eleştirinin tiyatronun doğal bir parçası olduğunu vurgulaması. Çünkü eleştiri, sanat yapıtlarının olumlu ve olumsuz yanlarını gerekçesini göstererek irdelediği için bütün sanat dallarının olduğu kadar tiyatronun da destekleyicisi, yoldaşı, omuzdaşı, öncelikle de kışkırtıcısıdır. Ödülün benim için önemli olan ikinci anlamı da, sosyal yaşamın her alanında var olması gereken eleştirinin, Damokles’in kılıcına hedef olan bir siyasi kimlik kazandığı günümüzde, eleştirinin ve eleştirmenin onurlandırılmasıdır. Onurlandım, gururlandım, çok teşekkür ederim.”

Bu girişin ardından gelelim yazımın ana kısmına. İstanbul Kültür Sanat Vakfı (İKSV) tarafından, Koç Holding Enerji Grubu Şirketleri Aygaz, Entek, Opet ve Tüpraş sponsorluğunda 20 Ekim-22 Kasım tarihleri arasında gerçekleştirilecek 29. İstanbul Tiyatro Festivali, altı uluslararası, 10 yerli oyundan oluşan bir programla tiyatroseverlerle buluşacak. 22 Kasım’a kadar sürecek festival programında, günümüz tiyatrosuna farklı soluklar getirecek yeni yerli yapımlardan bir seçkiye yer verilecek. Festivalde bu yıl ayrıca, İKSV Genç Sanatçı Fonu’yla desteklenen üç yeni yerli oyun da sahnelenecek. Program her ne kadar heyecanlandırsa da son yıllarda yabancı prodüksiyon sayısının azalması ve bu yıl festivaldeki oyun sayısının 16’ya kadar düşmesi, üzerine düşünülüp tartışılması gereken konuların başında geliyor kesinlikle. Buna da değindikten sonra festivalin programı içinde mutlaka şans verilmesi gerektiğini düşündüğüm beş oyunu derleyip seçim sürecinde kararsız kalanlar için bir rehber hazırladım. Şimdiden keyifli festivaller.

Bir Kadının Kavgaları ve Dönüşümleri (moda sahnesi)

Festivalin bu yılki programında özellikle edebiyat uyarlamaları dikkat çekiyor. Bunlardan biri de günümüzün en dikkat çeken yazarlarından olan Édouard Louis’nin annesinin hayatını anlattığı aynı isimli romanından sahneye uyarlanan “Bir Kadının Kavgaları ve Dönüşümleri” olacak.

“Ben doğmadan önce özgür olduğunu unutmuş muydum?” Günümüz edebiyatının etkili kalemlerinden Louis, Bir Kadının Kavgaları ve Dönüşümleri romanında, annesinin henüz selfie akımı yokken bir fotoğraf makinesiyle çektiği kendi fotoğrafına böyle seslenir. Fotoğrafa yansıyan mutlu, neşeli, özgür, hayalleri olan bu genç kadının hayatı; iki evlilik, beş çocuk ve ev işlerinin yükü altında silikleşmiştir. Ancak Monique, yıllarca süren sessizliğin ardından kendi hayatını yeniden kurmaya karar vererek özgürlüğüne doğru sessiz ama kararlı bir yolculuğa çıkacaktır.

Daha önce Louis’nin, “Siyaset, egemenler için genellikle estetik bir meseledir (…) Bizler içinse ölmek ya da yaşamak anlamına gelir.” sözleriyle hafızalarda yer eden Babamı Kim Öldürdü romanının uyarlamasını yapan moda sahnesi, sahneye yine güçlü bir hikâye taşıyacak. Toplumsal baskı ve görünmez kadın emeği üzerine çarpıcı bir iç hesaplaşma sunan bu yapımda Onur Ünsal rol alırken, yıllar süren sessizliğin ardından özgürlüğüne doğru kararlı bir yolculuğa çıkan bir kadının dönüşümü, Kemal Aydoğan’ın yalın rejisinde bütün bir kuşağa ses verecek. Oyun, 25 ve 26 Ekim’de moda sahnesi’nde izlenebilir.

Fora (Luz Creative)

Festivaldeki uyarlamaların yanı sıra, edebiyat dünyamızın güçlü kalemlerinden Hikmet Hükümenoğlu’nun kaleme aldığı ilk tiyatro metni “Fora” da yazarın sahne sanatlarına açılan yeni yaratıcı yolculuğu olarak programda öne çıkıyor. “Harika Bir Hayat”, “Kar Kuyusu”, “Körburun” ve “Atmaca” gibi romanlarıyla tanınan Hükümenoğlu imzalı oyunda “ev içi huzurun” neleri bastırma pahasına tesis edildiği gözler önüne seriliyor. Mert Öner’in hikâye anlatıcılığına dayanan rejisiyle Fora, içerdiği evrensel temalar, tanıdık çatışmalar ve yer yer can acıtan ama bir o kadar da insana dokunan mizahıyla seyircide derin izler bırakacak.

Bir cuma akşamı, şık bir İtalyan restoranındayız. Dört kişilik bir aile görünürde sıradan bir yemek yiyor. Anne Emel’in kontrolcü tavırları, baba Cevdet’in suskunluğu, oğulları Cem’in hayata tutunma çabası, Cem’in kız arkadaşı Banu’nun dışlanmışlık hissi derken aralarındaki çatışmalar yavaş yavaş su yüzüne çıkıyor. Yıllardır görüşmedikleri kızları Cemre’nin de çıkagelişiyle masadaki gerilim iyice artıyor.

Konusunu bu şekilde özetleyebileceğimiz Fora; aile bağlarını, kuşak çatışmasını ve bireylerin kendilerini bulma çabasını mizahi ve dokunaklı bir dille ele alan, tempolu bir oyun sunacak seyircisine. Oyunun yazarı Hükümenoğlu; “Tiyatronun matematiği ve ritmi romanınkinden çok farklı, ne mutlu ki öyle.” diyerek ilk tiyatro yazarlığı denemesinden büyük heyecan duyduğunu ifade ediyor. Oyun, başından sonuna kadar tek mekân ve zaman diliminde geçerken Mert Öner’in hikâye anlatıcılığına dayanan rejisinde sahne-seyirci mesafesi kısalıyor. Tüm gerilim ve çözülme, izleyicinin gözünün önünde cereyan ediyor. Oyuncu kadrosunda Aslı İnandık, Eray Karadeniz, Kubilay Aka, Şenay Gürler, Şerif Erol ve Şükran Ovalı’nın yer aldığı oyun, 4 ve 5 Kasım’da Paribu Art’ta sahnelenecek.

Cehennem Çiçeği (Kadro pa)

Festivalde geçtiğimiz yıl başlatılan, metne ve sahnelemeye farklı açılardan yaklaşan genç sanatçı ve toplulukları desteklemeyi amaçlayan “Yeni Arayışlar” bölümünde bu yıl yer alan oyunlardan biri olan “Cehennem Çiçeği”, programın dikkate değer işlerinden biri. Türk edebiyatında kendine özgü tarzıyla okurlarını etkileyen Alper Canıgüz’ün “Oğullar ve Rencide Ruhlar” romanından tanıdığımız beş yaşındaki dahi dedektif Alper Kamu, “Cehennem Çiçeği”nde yeniden karşımıza çıkacak. Ancak küçük dedektifi bu defa daha zorlu bir görev bekliyor: Bir yanda amcasının ölümü ve ardındaki sırlar, diğer yanda mahallesine yeni taşınan ailenin trajik hikâyesi…

Kamu, çocuk aklının keskin zekâsıyla bastırılmış sırların, küllenmiş aşkların ve çözülmemiş ölümlerin izini sürecek. Kamu’nun dünyasını sahneye yönetmen Simge Günsan; “canlı sinema”, “oyuncak tiyatrosu” ve “devised tiyatro” gibi yaratıcı sahneleme tekniklerini uygulayacak. “Dev minyatürler” şeklinde yaratılan evler, sokaklar ve hikâyenin tüm ayrıntıları, kameraların yardımıyla izleyiciyi hikâyenin tam kalbine yerleştirecek. Simge Günsan, Didem Kris ve Adem Yılmaz’ın performanslarıyla birlikte, Kamu’nun adalet arayışı ve yalnızlığının mizahi ve derinlikli biçimde sahneye taşındığı oyunun gösterimleri 7 ve 8 Kasım’da Alan Kadıköy’de.

Bovary (Flaman Kraliyet Tiyatrosu KVS)

Festivalin Odeabank iş birliğiyle sahne sanatları alanında kadın üretimini görünür kılmak için sürdürdüğü “Bu İşte Bir Kadın Var” teması kapsamında seyirciyle buluşacak oyunlardan biri, Belçika’dan Flaman Kraliyet Tiyatrosu KVS yapımı “Bovary” olacak. Fransız yazar Gustave Flaubert, “Madam Bovary”yi yayımladığında dünya edebiyatına adeta bir bomba düşmüştü. Bir doktorun aldatan karısının intihara sürüklenişi 1856’da öylesine sarsıcı bulundu ki Fransız toplumuna bir saldırı sayıldı ve mahkeme davasına konu oldu. Flaubert’in modern romanın doğuşunu müjdeleyen kitabından bugüne edebiyat çok yol aldı ama toplumun kadına bakışının ağırlığının değiştiğini söylemek güç.

Jane Eyre, Anna Karenina ve Mrs. Dalloway gibi kadın mücadelesine mal olmuş edebi karakterleri çağdaş tiyatroyla buluşturmadaki ustalığıyla tanınan Carme Portaceli’nin yorumunda ise Emma Bovary hayalperest bir trajedi kahramanı değil, “21. yüzyılın feminist sesi” olarak sahnede yer alacak.

Emma Bovary, babasının doktoruyla evlenir. Evlilik onun için en yüce romantik hayallere açılan kapıdır; ama çok geçmeden sıkıcı gündelik hayat, korseleri kadar bunaltıcı gelir ona. Daha fazlasını ister: ilgi, sevgililer, varoluşunun ezici boşluğunu dolduracak yeni heyecanlar… Bu yorumda ise Portaceli, “Seyirci artık daha fazla ve daha iyi yazılmış kadın karakterler görmek istiyor” diyerek Emma’nın hayalleri, arzuları ve hayal kırıklıkları üzerinden kadınlığın toplumsal koşullarını inceliyor. Portaceli’nin şu sözleri üzerine ise uzun uzun düşünmek gerekiyor: “Toplumun kadınlara bakış açısı hâlâ adil değil. Annelik yükümlülüklerini tam yerine getirmeyen kadın bir ‘canavar’ gibi görülüyor. Tecavüze uğrayan bir kadın her nefesinde masumiyetini haykırmıyorsa ‘Zaten bunu istiyordu’ deniyor. Dar eril ve dişil tanımlar, erkekleri de esir alıyor. Bu ataerkil sistemden kimse fayda sağlamıyor.”

Oyuncu kadrosunda Maaike Neuville, Ana Naqe ve Koen De Sutter’nin yer aldığı oyunun gösterimleri, 8 ve 9 Kasım’da Zorlu PSM Turkcell Platinum Sahnesi’nde olacak.

New York Üçlemesi (En Votre Compagnie)

Geçtiğimiz yıl kaybettiğimiz yazar Paul Auster’ın bizzat temas ettiği ve onay verdiği son projelerden biri olan, polisiye kurgunun postmodern anlatıyla iç içe geçtiği “New York Üçlemesi”, yazar-yönetmen Igor Mendjisky’nin özgün rejisiyle festivalin kapanışını yapacak.

New York Üçlemesi bizi öyle bir evrene götürüyor ki, orada kahramanlar mecburen kimlik değiştiriyor. “Cam Kent”te, Quinn adında bir polisiye yazarı, yanlışlıkla aldığı bir telefon yüzünden kendini dedektif Paul Auster rolünde buluyor. “Hayaletler”de bir dedektif, neyi gözlemlemesi gerektiğini bile bilmeden bir daireye yerleşiyor. “Kilitli Oda” ise iki adamın dostluğunun hikayesi. Biri ortadan kaybolunca öteki onun yazılarını alıp büyük bir esere dönüştürme yüküyle baş başa kalıyor. Küçük tesadüfler yavaş yavaş kimlik çözülmelerine, metafizik yolculuklara geçitler açıyor. New York ise bu anlatıda devasa bir satranç tahtasını andırıyor.

Oyuncu kadrosunda Pascal Greggory, Gabriel Dufay, Rafaela Jirkovsky, Ophélia Kolb, Igor Mendjisky, Thibault Perrenoud, Lahcen Razzougui ve Félicien Juttner’nin yer aldığı oyunda Mendjisky’nin anlatıcısı, sahnede bir radyo programı sunucusu olarak çıkıp seyirciyi tüm bu hikâyelerin kalbine sürükleyecek. 21 ve 22 Kasım’da festivalin kapanışını yapacak oyun, Zorlu PSM Turkcell Platinum Sahnesi’nde izlenebilir.

20 Ekim-22 Kasım 2025 tarihleri arasında gerçekleştirilecek 29. İstanbul Tiyatro Festivali’ne dair merak ettiğiniz diğer tüm ayrıntılara festivalin web sitesi üzerinden ulaşabilirsiniz. Festivalde karşılaşmak dileğiyle.

İlgili Yazılar
Development by Bom Ajans