Şehir Hayatı

İstanbul’u Yürüyorum: İBB Miras özel

İBB Miras'ın yenilediği, şehre ve İstanbullulara kazandırdığı birbirinden güzel yerleri Bülent Akkızoğlu eşliğinde geziyoruz. Uzun ama bir o kadar da büyüleyici bir rota sizleri bekliyor...
Bülent Akkızoğlu - 11 Nisan 2025
post image

Casa Botter’in birinci katında bulunan çalışma odalarının masalarından birinde oturup yazmaya başladım bu yazıyı. Kafamın içinde nereden ve nasıl başlayacağımı bilmediğim bu yazıyı yazma fikriyle bir hafta geçirdim. Her gün Mahir Polat’ın serbest bırakılmasını talep ettim ve her gün Mahir Polat’ın biz İstanbul’da yaşayanlara kattığı eserleri gezdim. Sonunda bu masada buldum kendimi. Eğer bir Mahir Polat rotası yaratılacaksa buradan başlamalıydı. Şehrin kalbi olan, her gün milyonların tavaf ettiği İstiklal Caddesi nam-ı değer Cadde-i Kebir ve bu caddenin en güzel en değerli en göz alıcı binalarından birisi olan Casa Botter.

Rota: İstiklal Caddesi – Galata – Gülhane Parkı – Sultanahmet – Aksaray – Cerrahpaşa

Adım/km: 33.148 adım, 25 km

İstanbul’da inşa edilmiş art nouveau tarzı ilk bina olma özelliğini taşıyan bu bina yıllarca kendi haline terk edilmiş üzgün bir harabeye dönmek üzereyken, Mahir Polat önderliğindeki İBB Miras restorasyonunu yapmaya karar verdi ve 2023 senesinin Nisan ayında bu binayı bizim hayatımızın içine kattı. Sokaktan girişi olan sergi salonunda 2-3 ay aralıklarla şahane sergiler açılırken, yanındaki çiçek taçlı kapıdan içeri girdiğiniz zaman şahane merdivenlerinden çıkıp çalışma ofislerine ulaşıyorsunuz. Burada İstiklal Caddesi’nin en güzel binalarından birinde camın kenarında oturup yazı yazmak ve caddeyi izleyebilmek, yapabileceğime hiç inanmadığım bir deneyimdi ama işte Mahir Polat sayesinde inanılmaz bir İstanbul deneyimi yaşıyorum. Sadece bu bile onun ne kadar paha biçilmez bir değer olduğunu bize anlatıyor. Yazımın devamı için buradan kalkıp yürümem ve Mahir Polat’ın izlerini takip etmem lazım.

Kapıdan çıkıp sola dönüyor ve Tünel Meydanı’na doğru yürüyorum. Yaklaşık 50 adım sonra ikinci durağıma ulaşıyorum. Caddenin sonunda bulunan Metrohan. Gerçek bir İstanbul hafızası olan “Tünel Füniküler” yani dünyanın ikinci metrosunun istasyonunun üstündeki binadan bahsediyorum. 2022 yılında Mahir, “yaşadığımız şehrin hafızasına nasıl sahip çıkmamız gerekir”in dersini verir gibi terk edilmiş bu binayı elden geçirip şahane bir kültür sanat merkezine çevirdi. O günden beri içeride sürekli yenilenen sergiler ücretsiz bir şekilde ziyaretçilerini bekliyor ve tiyatrolar sergileniyor.

Buradan çıkıp Galata’nın en eski sakinlerinden birisi olan 250 yıllık Saint Pierre Han’a doğru yürüyorum. Beyoğlu Belediye binasının yanından aşağı inip Meşrutiyet Caddesi’ne oradan da Okçu Musa Sokak’a geçiyorum. Tam bu sırada karnım acıkıyor ve İstanbul’da yemeyi en çok sevdiğim dönerlerden birini yemek için Dönerci Engin’de ufak bir mola veriyorum. İçine taze yeşil soğan kattıkları hafif yağlı bu şahaneliği alıp bir yandan yürüyor bir yandan da karnımı doyuruyorum. Okçu Musa Caddesi’nin adı Bankalar Caddesi’ne döndüğü an sola yukarı doğru Eski Banka Sokak’a çıkıp St. Pierre Han’a ulaşıyorum. Burası Mahir Polat’ın en sevdiğim projelerinden birisi. Hali hazırda restorasyonu bitmedi ama önceden internet üzerinden başvurursanız şantiye içindeki özel turlara katılabilir ve kendinizi bir anda 250 yıl öncesinin İstanbul’unda bulabilirsiniz ya da ülkenin ilk kot üretimi yapan atölyesi olan Muhteşem Kot atölyesinin izlerine rastlayabilirsiniz. Kısacası Mahir Polat bu şehrin geçmişini geleceğe taşımaya ve bizi bu şehre aşık etmeyi kendine görev edinmiş müthiş bir süper kahraman gibi davranan dünyanın en nahif insanı

İstanbul’un sessiz koruyucusu

St. Pierre Han’dan çıkıp Çınar Sokak’tan yürüyorum. Hemen diğer köşede karşımda duran aşırı sade bina aslında Ceneviz Sarayı,onu geçtikten sonra sağdan aşağı Bankalar Caddesi’ne inen o şahane merdivenlerin adı da “komando” değil “Kamondo” 🙂 Her neyse, merdivenlerden inip sola dönüyor, Bankalar Caddesi’nin sonuna ulaşıyorum. Buradan sağa dönüp Galata Köprüsü’nü geçerken balık tutanların fotoğraflarını çekmeyi seviyorum. Köprüyü geçtikten sonra sola dönüp Gülhane Parkı’na doğru yürümeye başlıyorum…

Mevsim bahar ve İstanbul için lale zamanı. Gülhane Parkı rengarenk lalelerle süslenmiş durumda. Yüzüme vuran güneşin sıcaklığını hissetmek istiyorum ama hava bunu hissetmeme izin vermiyor. Aynı Mahir’in nerede ve ne şartlarda olduğunu bilip ona ulaşmamamız gibi ama bu moralimizi bozamaz. Çünkü biz yıkılırsak Mahir de yıkılabilir. Oysa bu parkta olmamızın nedeni yüzümüzü ısıtmak değil Mahir’in bizler için yarattığı başka bir eseriyle içimizi ısıtmak ve işte orada parkın tam orta yerinde Gülhane Sarnıcı. O kadar uzun süre kendi haline terk edilmiş ve unutulmuş bir değerdi ki ta ki Mahir ve İBB Miras buraya el atana kadar. Şahane bir restorasyonla hem suya kavuşturdu hem de burası bir sergi salonu ve buluşma noktası oldu.

Yerebatan Sarnıcı

İstanbul’un benim için süper kahramanı olan Mahir Polat’ın şehrin üzerinde bıraktığı ve bırakmaya devam ettiği izlerini takip etmeye devam etmek için Gülhane Parkı’ndan çıkıp Alemdar Caddesi’nden yukarı doğru yürüyorum. İlk önümüze çıkan Yerebatan Sarnıcı. Hepimizin bildiği, bir çoğumuzun çocukluğunda veya yıllar önce bir kere girip çıktığı o terk edilmiş bakımsız ama büyülü yeri eline aldı ve bambaşka bir yeraltı krallığı yarattı. Her girdiğimde büyülenmeye devam ediyorum, her girdiğimde tüylerim diken diken oluyor. Sadece bu hisleri bana yaşattığı için bile Mahir Polat’a çok şey borçlu hissediyorum kendimi. Yerebatan’ın sularına bir iki damla gözyaşımı bırakıp yukarı çıkıyorum yoluma devam etmem lazım.

Şerefiye Sarnıcı

Caddeye tekrar çıkınca köşede Milyon Taşı’nın bulunduğu alanda Mahir ve ekibi yeni bir arkeolojik park yaratmaya devam ediyorlar. Çok yakında onu da açıp bize bu efsanevi şehrin başka güzelliklerini de gösterir diyerek yoluma devam ediyorum. Sıradaki hedefime ulaşmak için Divan Yolu’ndan devam edip Boyacı Ahmet Sokak’tan sola giriyorum. Sokağın sonunda köşede beni başka bir dünya güzeli olan Şerefiye Sarnıcı bekliyor. Burası daha ufak bir sarnıç. Aynı zamanda birçok konser ve etkinlik için de kullanılıyor. Aylık olarak etkinlikleri takip edebileceğiniz broşürleri girişinden temin edebilirsiniz. 1600 yıllık bir sarnıcın içinde bir konser dinleme şansını bu dünyada kaç kişi yaşayabilir veya bunu hayal edebilir ki diye düşünün… İşte o zaman Mahir Polat’ın değeri daha anlaşılabilir bir hal alır.

Şerefiye ’den çıktıktan sonra upuzun bir yürüyüş bizi bekliyor ama yol boyunca göreceğiniz bütün tarih eserlerde, mezar taşlarında, camilerde, arkeolojik kalıntıların hepsinde Mahir Polat’ın bir dokunuşu olduğunu unutmayın. Ben burada hepsini yazmaya çalışırsam ne bu yürüyüş rotası biter ne de bu yazı sona erer o yüzden kendiniz de biraz keşfedin derim.

Bu arada çok yorulduk daha yürüyecek halimiz kalmadı diyorsanız tramvaya binip biraz dinlenebilirsiniz ama benim naçizane önerim yürümenizdir çünkü aklımda “Mahir Polat buraları bize tekrar kazandırırken hiç dinlenmedi” gibi bir düşünce var sürekli ki hali hazırda hala ev hapsinde, bıkmadan usanmadan kafasında nasıl daha iyi ve güzel şeyler katabilirim bu şehre diye düşündüğüne eminim…

Hedefim olan Cerrahpaşa’ya gitmek için tercih ettiğim yol ise Divan Yolu’nun devamı olan Ordu Caddesi’nden dümdüz yürümek, önünden geçerken İstanbul Üniversitesi’ne selam vermek, oradan Aksaray meydana ulaşmak, biraz daha devam edip soldan Cerrahpaşa Caddesi’ne girmek, etrafı izleye izleye devam etmek ve tam olarak Tarihi Cerrahpaşa Fırını’na geldiğimde ise karşı sokağından sola girmek… Ve işte karşınızda Mahir Polat’ın gizli hazinesi olan Bulgur Palas! Burayı Mahir Polat’ın kendi sözleriyle anlatmak istiyorum:

“Bir insan evinden çıktıktan sonra para harcamadan üstü kapalı bir mekâna gidemez mi? Bu şehirde veya bu ülkede? Adımı attığınız yerde para harcamak zorunda mısınız? Cebinizdeki para yetmiyorsa, gençseniz ya da çalışıyorsanız, yoksulsanız bir şekilde bu şehri yaşamak bu şehrin parçası olmak… Bu şehirde hakkınız olduğu hissini nereden alacaksınız?”

İşte bu sözlerin cevabı Bulgur Palas… İçeriye sadece İBB’nin uygulamasını kullanarak giriyorsunuz. Binlerce kitap, şahane bir deniz manzarası, inanılmaz güzel bir bina, toplantı odaları, sosyalleşme alanları ve kulesinden bütün Tarihi Yarımada’yı izleyebileceğiniz müthiş bir balkon ile hayal gibi bir yer Bulgur Palas. Kendinizi bu şehrin gerçek sahibi gibi hissedebileceğiniz, sadece kölesi olduğunuz hissiyatından kurtulacağınız bir vaha…

Bu yazıyı yazmaya karar verdiğimde ve yazmaya başladığımda Mahir Polat, yani benim bu şehre âşık olmamı sağlayan “gizli kahramanım” hastane ve cezaevi arasında hayata tutunup hayal kurmaya çalışıyordu. Son satırlarımı yazarken, o da evine kavuştu şimdi. Daha yapacak çok işi var. Kendisi için, bu şehir için ve bizim için. Ve bizim görevimiz de Mahir Polat’ın yanında durmaktır.

İyi ki varsın İSTANBUL’UN SESSİZ KORUYUCUSU!

İlgili Yazılar
Development by Bom Ajans