Kariyerlerine kült gruplarda başlayıp sonrasında yan ve solo projeleriyle de dikkat çeken efsane ikinci isimlerin yolculukları…
Ant Arın ŞERMET
“Hakkında konuşulmasından daha kötü olan tek bir şey vardır dünyada, hakkında hiçbir şey konuşulmaması…” / “Dorian Gray’in Portresi” – Oscar Wilde
Oscar Wilde’ın insanın en çiğ benliğine tuttuğu acımasız ayna olan Dorian Gray’de başlı başına bir ilgi odağı olma, beğenilme, sevilme ve hatta tapılma tutkusu uzun uzadıya, unutulmaz tespitlerle anlatılır. Dünya müzik tarihine damgasını vurmuş isimlere baktığımızdaysa; grup içi anlaşmazlıklar, ego çatışmaları veya ilk adımı attıkları insanı terk edip kendi Dorian Gray’lerine dönüşen binlerce ismi görebiliriz. Bu tür durumlarda gruplar o kadar büyümüş ya da kendi başına bir organizmaya dönüşmüştür ki, onun dışına çıkmak mümkünlüğünü kaybeder. Böylesi zamanlarda grupların parçaları ya yollarını ayırırlar ya da nefes alma ihtiyacını fark edip ne zaman döneceği belli olmayan bir yolculuğa çıkarlar. Bu dosyadaki isimlerin hiçbiri grubunun frontman’i olmasa da en az frontman kadar gruplarının müziğinde etkili olmuş ve istediği sularda yüzme cesareti göstermiş kimselerdir.
Tricky (Massive Attack)
Müziğe yaklaşımı kadar günlük olaylara karşı takındığı tavırla da hayranlık uyandıran bir efsane Tricky. Seksenlerin ikinci yarısında sonradan Massive Attack’a evrilecek The Wild Bunch’la yolu kesiştiğinde Bristol’den dünyaya yayılacak o ilk kıvılcımın çaktığının farkındaydı mı bilmek mümkün değil. Ancak Massive Attack’ın 1991’de yayınladığı çıkış albümü “Blue Lines”daki muhteşem performansı onu müzikseverlere tanıttı. 1994’te grubun ikinci albümü “Protection”da da yer aldı. Ancak Massive Attack onun yaptığı şarkılarla ilgilenmeyip onu yaratım sürecindense icra aşamasına kanalize etmeyi tercih etmiş bu da birlikteliğin sonunu getirmişti. Peki Tricky sonra ne yaptı? 1995’te çıkardığı ilk albümü “Maxinquaye”den, “Angels With Dirty Faces”a nefis solo işler üretti ve kendi ışığına kendi başına ulaştı.
Johnny Marr (The Smiths)
The Smiths, kariyer yolculuğu ve dağılması bakımından Dorian Gray’i en andıran birkaç gruptan biri… Grubun sesi ve lirik gücü Morrissey ise müziğe dair her alandaki beyni Johnny Marr’dan başkası değildi. 1984-1987 arasına hediye edilmiş 4 muhteşem albümden sonra bir daha yolları kesişmeyen The Smiths’in gücünü Marr ve Morrissey’in solo kariyerlerinden de anlayabiliriz. Morrissey her ne kadar harika bir şarkı sözü yazarı ve eşsiz bir ses olsa da mantıktan uzak problemli açıklamalarıyla yıllar içinde kendi mirasına zarar verse de Marr, belki eski grup arkadaşı kadar büyük rakamlara ulaşmadan önemli bir solo kariyere sahip oldu. Ayrıca yaptığı iş birlikleri de her zaman dikkat çekti…
Jerry Cantrell (Alice in Chains)
Layne Staley gibi kült bir ismin yanında Jerry Cantrell bile olsanız spot ışıklarının asıl sahibi olma şansınız yok. Gelgelelim Alice in Chains külliyatının müzik tarafındaki mimarı olmasının yanı sıra gitar yetenekleriyle de her zaman adından söz ettirdi desek yanlış olmaz. Bulduğu yaratıcı fikirlerin basit ve güçlü olmasıysa kendisinden sonra gelen birçok grubun yolunu açtı. Alice in Chains’te de yer yer sesini duysak da içinde bulunduğumuz kış günlerine çok yakışan, “Degradation Trip” albümüyle bile solo kariyerinden bahsedilmesi gereken bir isme evriliyor. Ayrıca 1998’de çıkardığı “Boggy Depot” albümünde yer alan ‘Cut You In’, gücü azalmaya başlayan MTV’nin doksanlarda en çok video klibini oynattığı şarkılardandı…
Graham Coxon (Blur)
Doksanları ve Britpop’u tanımlayan birkaç isimden biri Graham Coxon. Damon Albarn’la aralarındaki milyonda bir denk gelinebilecek uyum ve üretim açlığı Blur’ün 1991-1999 arasına damga vurmasını sağladı. Yaptıkları hemen her şarkı marş oldu. Bir tek İngiltere’de değil dünyanın her köşesinde karşılık buldular. Birçok kişinin ergenliğinden yetişkinliğine ve büyük ihtimalle çok daha fazlasında yanında olacak zamansızlığı buldular. Ancak Graham Coxon dış görünüşünden, röportajlarına kelimenin tam anlamıyla bir nerd olduğu için doksanlar biterken Blur’le yaptığı müzikten sıkıldı. Kendini test edebileceği, farklı yanlarını keşfedeceği işler yapmak istedi. Bunu 1999’da çıkan Blur albümü “13” için de söylemek mümkün. Ve fakat Coxon, 2000’den 2012’ye kadar çıkardığı 7 solo stüdyo albümünden sonra tekrar Blur’e döndü. Bu süre zarfında Damon Albarn’ın Gorillaz’la yaptıkları başka bir dosyanın konusu olsun. Çok dinlenen albümler olmasa da her birinde neden kendini denemek istediğini duyma şansımız var. 2023 yılında Rose Elinor Dougall’la kurduğu The Waeve’i de bunun bir devamı olarak görebiliriz…
Lou Barlow (Dinosaur Jr.)
Seksenli yılların alternatif müzik sahnesinin en yaratıcı ve yeniliğe açık birkaç grubundan biri olan Dinosaur Jr’un özgün sound’unun en kritik isimlerinden biri olan bas gitarist Lou Barlow’un yolu grubuyla seksenlerin sonunda ayrılmıştı. J. Mascis’in anlatılanlara göre pek fikir paylaşımına açık biri olmayışı bu ayrılığın arkasındaki muhtemel sebep olsa da Barlow, 1986’da Sebadoh’u kurmuştu. Dinosaur Jr’dan ayrıldığı 1989’da “The Freed Man” adını verdiği ilk albümünü yayınlayıp kendi ayaklarının üzerinde durmaya başlamıştı. Albümün çok beğenilmesi Sebadoh’u alternatif sahnenin göz bebeği gruplardan birine dönüştürmeyi başarmış bu sayede doksanlara birçok nefis albüm bırakmışlardı. Lou Barlow, yaratıcı sürecine 2000’lerde solo albümleriyle devam etse de 2013 yılında çıkan Sebadoh albümü “Defend Yourself” grubun dönüşü anlamına gelmişti.