İlk albümü Gökten‘i 19 Kasım’da yayınlamaya hazırlanan alternatif pop dünyasının yetenekli seslerinden Sırma’yı radarımıza aldık.
Türk alternatif pop dünyasının sayılı kadın prodüktörlerinden SIRMA, Facebook etiketiyle yayınlanacak olan ilk albümü Gökten‘in müjdesini geçtiğimiz ay vermişti. Aldığı teklif üzerine ilk albümündeki şarkıları önce Instagram ve Facebook’ta yayınlayan SIRMA, Türk müzik dünyasında türünün ilk örneği bir işbirliğine imza atmış oldu. 19 Kasım’da yayınlayacağı ilk albümü öncesi Sırma’yı Keşif bölümümüze konuk ettik.
“Üzülürsün Sonra” ve “Sen Çoktan Gittin Benden”i önce Instagram ve Facebook üzerinden yayınladınız. Facebook’la olan bu ilginç anlaşmayı anlatır mısınız bize, sahiden de pek duymadığmız bir işbirliği bu… Nasıl oldu, nasıl gelişti?
Geçtiğimiz günlerde açıklanan Meta’ya kadar biliyorsunuz Instagram da Facebook’un bünyesinde olan bir platformdu. Facebook’un müzik ekibi, aslında bütün Meta platformları için koleksiyonerlik yapan bir ekip olarak düşünülebilir. Günümüzdeki standard plak şirketi modelinin aksine, sanatçıların ve prodüktörlerin bağımsız olarak çalışabildiği bir oluşum Facebook Music Initiative. Ana amaçları, teliflerini satın aldıkları eserleri, Meta’nın bünyesinde bulunan bütün platformlarda kullanıcılara sunabilmek. Dijital platformlardan gelir elde eden içerik üreticilerine kolaylık sağlayan bir sistem bu aynı zamanda. Bir diğer deyişle “Üzülürsün Sonra” ve “Sen Çoktan Gittin Benden”, Facebook aracılığıyla yayınlandığı için, diğer şarkılarımdan farklı olarak, Facebook ve Instagram’daki içerik üreticilerinin kullanımına açık. Yine bu anlaşma sebebiyle Instagram’da öne çıkarıldığı için bu şarkılar, diğer şarkılarıma oranla çok daha fazla paylaşıldı, özellikle reel ve hikayelerde. Bu platformlarda yayına girdikten sonra bana verilen lisans ile, diğer platformlar için çıkış tarihlerini de ben belirledim. Bu iki şarkı şimdi bütün büyük müzik platformlarında yayında. Bu işbirliğiyle bu senenin ilk yarısında yarattığım toplam 8 şarkıdan oluşan ilk albümüm Gökten de, 19 Kasım’da çıkacak.
Facebook Music Initiative ekibiyle tanışmam, Berklee College of Music’ten bir arkadaşım sayesinde oldu. O, benim haberim olmadan ekibe beni tavsiye etmiş. Ekibin niyeti, koleksiyonlarına daha fazla çeşitlilik katmak; farklı diller, farklı kültürler, farklı sesler… En önemlisi de müziğini tek başına yaratabilen isimlerle çalışmayı tercih ediyorlar. Bu sebeplerden ötürü benimle iletişime geçmişler. Sözü, müziği, düzenlemesi, mixi ve mastering’i ile bütün işlemleri ve kayıtları bana ait olan “How Could We Ever Know” adlı parçamı nasıl yaptığımı anlattığım bir video yayınlamıştım. O video da ikna edici faktörlerden biri olmuş açıkçası.
19 Kasım’da ilk albümünüz Gökten’i dinleyeceğiz. Albümü anlatır mısınız biraz, kaç şarkı var, kimlerle çalıştınız, kayıtlar ne kadar sürdü? Klip gelecek mi?
Albümü tek başıma yarattım. 8 şarkı var; hepsinin kayıtları, performansları, müziği, sözleri, düzenlemeleri, mix’i ve mastering’i bana ait. Tek elden çıkma bir albüm bu sizin anlayacağınız. Bodrum’da, ailemin yazlığında bir odayı stüdyoya dönüştürüp, orada yarattım bu albümü. Şubat’ta başladım, Haziran ayının sonunda tamamladım. Yoğun bir çalışma süreciydi, kendimle yüzleşmemi sağladı bu dönem… Başkalarının yüzüne söyleyemediklerimi bu albüme sığdırdım. Klip gelecek; albümün çıkışına paralel olarak yayınlayacağım bir klip var, albümdeki “Fear/Mutluluk” adlı parça için. Yarı İngilizce, yarı Türkçe bir parça bu. Albüm ağırlıklı olarak Türkçe aslında, ama bu şekilde İngilizce ve Türkçe sözler içeren toplamda 3 parça var.
Dünyanın en önemli müzik okullarından Berklee College of Music’te burslu eğitim aldınız. Bu müzikal bakış açınızı şekillendirdi mi, nasıl bir tecrübe edindiniz?
Tabii ki. Berklee’ye başvurmadan önce müzik teknoloji dünyasını merak ediyordum. Ama genellikle ya ses mühendisliği üzerine eğitim veriliyor, ya da konservatuar sistemiyle işleyen okullarda müzik eğitimi alabiliyorsunuz. Hem klasik, hem caz armonisi eğitimi veren, film müziğinden şarkı yazarlığına, aranjörlükten ses mühendisliğine kadar müzik sektöründe istediğiniz her alanda dersler de alabileceğiniz belki de tek ve en iyi üniversite Berklee College of Music. Benim okuduğum bölümün adı Contemporary Writing & Production. Hem aranjör ve prodüktör olarak, hem de ses mühendisi olarak sağlam bir temel attım Berklee’de. Orada edindiğim çevre de bana güzel kapılar açtı ilerleyen yıllarda. Boston’dan New York’a taşındığımda yalnız değildim; benim gibi bir sürü Berklee mezunu arkadaşım aynı mücadelenin içindeydi benimle birlikte. Kısacası Berklee her yönden müzik kariyerimi şekillendiren bir dönüm noktası oldu benim için.
Aynı zamanda interaktif kurs verdiğinizi de biliyoruz, müzik konusunda nasıl bir eğitim veriyorsunuz? Dileyenler sizi nasıl takip edebilirler anlatır mısınız?
Eğitim vermeye interaktif online müzik okulu Soundfly da, 2018’de başladım. O sırada ABD’de çeşitli işlerle ilgileniyordum; serbest meslek düzeniyle ilerlediğim için yine bu düzene oturtabileceğim, yarı düzenli işler arıyordum. Soundfly’ın beni çeken tarafı, müzik prodüksiyonu, şarkı yazımı, söz yazımı, aranje ve armoni alanlarında, geniş bir yelpazede eğitim verebiliyor olmamdı. Sonra Soundfly’ın blogunda da bir kaç eğitici makale kaleme almamı istediler. Orada ilk yazdığım yazı, vokal prodüksiyonu üzerineydi. Bilhassa o alanda tecrübelerim öne çıktığı için, Soundfly’da da henüz bu alanda bir ders olmadığı için, o makale çok okununca, bana “Kendi vokal prodüksiyonu dersini yaratmak ister misin?” diye sordular. Böylece Modern Pop Vocal Production dersini, 2019’da hayata geçirmiş olduk. Çekimleri, New York’taki evimde yapıldı. Kursun amacı da zaten, ev ortamında kendi vokallerini kaydetmek ve mikslemek isteyen vokalistlerle tecrübelerimi paylaşmaktı. Hem içeriğini ben yazdım, hem de sesli ve görüntülü içeriklerini kendi şarkılarımdan kesitlerle donatma şansı buldum. Bu dersi ve Soundfly’daki başka dersleri 2021’in ilk çeyreğine kadar okutmaya devam ediyordum aslında, fakat son zamanlarda başka projelere yoğunlaştığım için Soundfly’daki mentor pozisyonumdan çekildim. Ama dersim hâlâ okutuluyor; başka mentorlarla dersi almanız, ya da siteye üye olup tek başınıza kursu incelemeniz mümkün. Tabii içerikler İngilizce, ama ileride Türkçe kurslar da hazırlamak istiyorum. Umarım o tür projelere de sıra gelir en kısa zamanda. Sektörde yaptığım işleri genel olarak takip etmenin en kolay yolu sosyal medya. Bu aralar en çok Instagram’da aktifim.
Bir ayağınız ABD’de, bir ayağınız Türkiye’de.. Zor olmuyor mu sizin için? ABD’de yaşarken Türkiye’nin en çok nesini özlüyorsunuz? Ve Türkiye’deyken koşa koşa ABD’ye geri dönmek istiyor musunuz? 🙂
Pandeminin benim için en büyük avantajı Türkiye’de vakit geçirmek oldu. Çünkü bir çok insanın aksine, normalde oturduğum evimde değil, önce İstanbul’da ailemin evinde, sonra da Bodrum’da geçirdim süreci. Böylece vaziyeti hava değişikliği olarak değerlendirmem mümkün oldu. Şimdi de bu süreç sona ermek üzere benim için; 30 Kasım’da dönüyorum New York’a. Muhtemelen aylarca orada olacağım. Ben bu hayat tarzını seviyorum. Tek bir yerde uzun süre takılıp kalmak bana iyi gelmiyor. Pandemi öncesinde de bir ayağım Türkiye’deydi ama pandemi sırasında anladım ki, Türkiye’de de kalıcı bir limanım olmalı. Önceleri İstanbul’da doğup büyüdüğüm için, o limanı İstanbul olarak hayal ediyordum. Fakat ABD’de geçirdiğim yıllar içerisinde İstanbul çok daha kalabalık ve yaşaması zor bir şehir haline geldi. Pandemi döneminde Bodrum’a yerleşmekle çok iyi bir karar vermişim. Gerçekten cennetten bir köşe gibi burası, ABD’deyken en çok burayı özleyeceğim. ABD’nin de farklı avantajları var tabii. Orada günlük hayatın işleyişi biraz daha rahat. Bir kadın olarak kendimi daha güvende hissediyorum oradayken. Dünyanın en önemli müzik endüstrilerinden birinin içinde mücadele edebilmek müthiş bir his. Daha farklı fırsatlar, müzik teknoloji dünyasıyla daha haşır neşir bir hayat… Orada bir çevremin olmasının haricinde beni orada tutan önemli faktörler bunlar. Ama Türk müzik sektörü de canlandı son bir kaç sene içerisinde. Her iki sektörde de var olmak varken tek bir yere şartlamak kendimi bana cazip gelmiyor.