Yunan Tuhaf Dalgası’nın öncü yönetmenlerinden iken Hollywood’a transfer olup direksiyonu ana akıma kıran, daha da ileri gidip Oscar’a göz kırpan Lanthimos yeni filmi “Kinds of Kindness” ile köklerine dönüyor, dalgasına bakıyor! Yaratıcı, yabancılaştırıcı ve insan düşmanı 3 orta metraj film var karşımızda. Peki bu 3 delilikten ne çıkarmalıyız?
Doğu Yücel
Yeni bir Lanthimos filmi demek, yeni tartışmalar demek. Şubat ayında izlediğimiz Poor Things’den sadece beş ay sonra kaderde yeniden Lanthimos tartışmak varmış. Öyleyse başlayalım…
Nezaket halleri
Öncelikle “Kinds of Kindness”, Türkçe’ye “Merhamet Hikâyeleri” olarak çevrilmiş, fakat konumuz aslında “nezaket”. Ya da “koşulsuz iyilik”. Hayır diyememek. Çok da büyük sebepler olmadan birinin boyunduruğu altına girmek… Bu tip çetrefilli güç ilişkileri aslında Lanthimos’un en sevdiği alanlardan. “Dogtooth”daki çocuklarına tüm hayatı farklı kurgulatan manipülatif baba da, “The Lobster”daki insanları “yalnız” bırakmayan distopik sistem de, “The Favourite”ta kraliçeyi etkisi altında tutan Sarah, “Poor Things”deki “yaratıcı” Dr. Godwin de benzer figürlerdi. Lanthimos’un bu konuya takıntısının izlerini çocukluğunda görebiliyoruz. Babası milli takıma kadar yükselmiş profesyonel bir basketbolcu. Yorgos çok küçükken anne ve babası boşanmış. Annesi yetiştirmiş Yorgos’u fakat 17 yaşında annesi vefat etmiş. Yorgos hayatta tek başına kalmış ve geçimini kendi üstlenmiş. Bir ara baba mesleği olan basketbola merak sarmış ama bir sakatlık neticesinde sporu bırakmak zorunda kalmış. Bu kısacık biyografide bile psikanalizle karışık senaryoların, body horror mevzularının sebepleri görülüyor gibi…
Tuhaf dalgaya eski partnerle dönüş
“Kinds of Kindness”ın süreci “Poor Things”in post-prodüksiyonu sürerken başlasa da aslında 2015’te Yorgos Lanthimos’un Efthymiş Filippou ile bir konuşmalarından beri pişmesi beklenen bir proje. Filippou, Lanthimos’un çıkış filmleri “Dogtooth”, “Alps”, “Lobster” ve “Kutsal Geyiğin Ölümü”nün ortak senaristi. Kendisi aynı zamanda Yunan Tuhaf Dalgası’nın en iyi filmlerinden biri olan Pity’nin de yazarı. Aynı zamanda oyun yazarı olan Filippou’nun kalemi ve kurgusu tiyatroya yatkın. Lanthimos da Samuel Beckett gibi absürd oyun yazarlarından esinlendiği için, ikisinin birlikte yaptığı işlerde tiyatro hissi mutlaka oluyor. Burada da, az mekanlı, genelde üç karakter etrafında dönen ve aynı oyuncuların dönüşümlü olarak oynadığı üç tiyatro oyunu izler gibiyiz.
Lanthimos Ensemble’ı
Lanthimos adeta kendine has bir ensemble kurmak istercesine eski filmlerinden oyuncuları bir araya getirmiş. Poor Things’den Emma Stone, Willem Dafoe, Margaret Qualley, Kutsal Geyiğin Ölümü’nden Joe Alwyn yeniden Lanthimos’un absürd evreninde yerlerini almışlar. Onlara Hong Chau, Mamoudou Athie ve Jesse Plemons katılıyor. Lanthimos’un tuhaf dünyasının ses kuşağı da yine Poor Things’de olduğu gibi Jerskin Fendrix’e emanet. Aslında deneysel bir klasik müzik bestecisi olan Fendrix, Poor Things’de yaylılardan üflemelilere, perküsyonlardan başka doğal seslere uzanan bir enstrüman çeşitliliğiyle çalışmıştı. Kinds of Kindness’ta filmin minimalist havasına uygun olarak sadece piyano ve koro kullanmış. Koronun söylediği sözleri de senarist Efthymiş Filippou’nun şiirlerinden çekerek oluşturmuş.
Bile isteye kölelik
Kinds of Kindness’ın ilk öyküsünün adı “R.M.F.’nin Ölümü”. Bu bölümde patronunun her emrini yerine getiren bir beyaz yakalının başına gelenleri izliyoruz. 2015’te bir araya geldiklerinde ilk yazdıkları öykü buymuş. Patron Willem Dafoe, çalışanı Plemons’tan belki de birinin ölümüne sebep olabilecek sıra dışı bir istekte bulunuyor ve daha sonra aslında Plemons’ın yıllardır zaten sırf bu adam istedi diye “olmayacak” şeyler yaptığını öğreniyoruz. Bu işten tam nasıl bir çıkarı var onu da bize vermiyor Lanthimos. Ünlü bir tenisçinin kırılmış raketi gibi saçma sapan hediyelerin bahsi açılıyor sadece. Özdeşleşmemeye çalıştıkça asabınızın daha da bozulduğu, nihilist ve mizantrop bir hikaye.
Porn Things!
İkinci bölüm “R.M.F. Uçuyor” tam bir Body Snathchers fantezisi. Jack Finney’nin bu romanı defalarca sinemaya uyarlanmış (En ünlüsü Invasion of the Body Snatchers) ve çokça benzeri de türemişti (En ünlüsü Thing). Kaza geçiren eşi günler sonra bulup getirilir, ama koca eşinin farklı birine dönüştüğü sanrısına kapılır. Ana hikayesi en az yaratıcı olan bölüm bu ama en radikal sahneler de burada. Poor Things için “resmen porno bu” diyenler sıkı dursun, ikinci hikayede Lanthimos adeta bu “eleştiri”ye yanıt verircesine porno çekmiş! En azından “amatör porno” diyelim daha fazla ipucu vermeyelim. Bu bölümde body horror’ın da sınırları zorlanıyor.
Metafizik ve tarikat
Üçüncü bölüm, ‘R.M.F. Sandviç Yiyor’ ise bir tarikat ya da sıra dışı bir topluluk anlatısı diyelim. Son yıllarda moda bir konu oldu bu ama burada Lanthimos ve Filippou gerçekten bambaşka bir damar yakalamayı başarmış. En yaratıcı bu bölüm olsa da Poor Things’deki “diriltme”, Lobster’daki “gizli topluluk” konseptleri tanıdık geliyor. Sebep sonuç ilişkisinin ve karakterlerin motivasyonlarının iyice muğlaklaştığı bu öykü insanın aidiyet ihtiyacını hem de metafizik teorilere bağımlılığını ortaya seriyor.
Eurythmics ve Dio’lu Soundtrack
Filmin hem score müziği hem filmdeki şarkı seçimleri işlenen konuları çok iyi besliyor. Daha filmin en başında Eurythmics’in 80’ler disko hit’i Sweet Dreams’i duyuyoruz. “Her insan tatlı hayallerinin peşine düşer. Bazıları seni kullanmak, bazıları senin tarafından kullanılmak, bazıları başkası tarafından kullanılmayı seçer. Tatlı hayaller bundan ibarettir. Nasıl itiraz edebilirim ki buna? Herkes bir şey arıyor,” diyor Annie Lennox şarkıda ve eğlenceli bir şekilde aslında filmin temasının altını çiziyor, sevgi ve aidiyet için herkesin özveride bulunduğunu söylüyor. Üçüncü bölümde Emma Stone’un zaferine ulaştıktan sonra ettiği dansa Cobrah’ın ‘Brand New Bitch’ şarkısı eşlik ediyor. En güzel sürprizlerden biri ise 2. bölümde, arabada Dio’dan Rainbow in the Dark’ın çalınması. Plemons’ın karısının değiştiğine tam olarak inandığı ânın bu olması da ayrıca ilginç. Ama bana acaba bu yeni Emma daha iyi olabilir mi dedirtti 🙂
İlhamları
Albert Camus’nun Caligula oyununu okuduktan sonra Lanthimos bu filmi akıl etmiş. “Bir kişinin diğer insanlar üzerinde ne kadar güce sahip olabileceğini ve bunun çağdaş dünyamızda ve daha kişisel düzeyde ne anlama geleceğini düşünmeye başladım,” diyor Lanthimos. Roma İmparatoru Caligula yaptığı aşırılıklarla ve deliliklerle meşhur. İlk filmde Willem Dafoe’nin canlandırdığı patronda Caligula’dan çok iz görünüyor. Filmin üç ayaklı yapısı için örnek aldıkları sorulduğunda ise Robert Altman’ın Short Cuts’ı ve Bunuel’in The Phantom Liberty’sini gösteriyor. Kinds of Kindness’ın en nihilist filmi olup olmadığı sorulduğunda ise “Umutsuz mu görünüyor? Bilmem ki. Mutlu bir sona sahip bir film” yaptım diyor Lanthimos. Adamın “mutlu son” anlayışı biraz farklı demek ki!
Yorumumuz
“Kinds of Kindness”ı yorumlamak zor, o yüzden de eleştirmenler ikiye bölünmüş gibi görünüyor. Filmi, Lanthimos’un rahatsız edici, tabudeviren, tavizsiz tarzına dönüş olarak yüceltenler de var. Çiğ olmakla suçlayanlar da. “Soyutlaması bayat bir sevimlilikte, sadizmi çocukça ve amaçsız, mizahı ise mide bulandırıcı derecede yüzeysel.” diyor Slant dergisinin eleştirmeni. Gerçekten 3. filmde Emma’nın tarikat kapısında yaptığı gibi aşırılığın çirkinliğe dönüştüğü hareketler var. Çok farklı okumalar yapılabilir “Kinds of Kindness” için. Bende sinema filminden çok antoloji hissi uyandırdı. Kieslowski’nin Dekalog’u gibi, bir platformda haftada bir gösterilen bir mini dizi olsa daha yerinde olurmuş diye düşündüm. Aynı oyunculardan, benzer karakterleri oynadıkları, benzer temalı hikâyeleri peş peşe sunmak da izleme tecrübesi olarak bir monotonluğa sebep oluyor.
Her türlü, Lanthimos kendi kimliğini koruyarak yine sinefilleri provoke edecek bir filme imza atmış. Bu konuda da durulmayı ya da yavaşlamayı düşünmüyor. Gelecek sene 7 Kasım’da, yine Emma Stone ve Jessie Plemons’un oynadığı, 2003 Kore yapımı Yeşil Gezegeni Kurtar’ın (Not: Orijinalini hararetle öneririm, böyle bir delilik yok) uyarlaması olan Bugonia ile yine sinemalarda sinefillere coşkuyu verecek. Ne diyelim, R. M. F. Bekleyişte!