Teoman ile konuşurken aklıma sık sık şairin “Ölüyoruz, demek ki yaşanılacak” dizesi geldi. Eğer ölüm henüz yoksa yaşanılan her anın kendine bir şeyler katma, üretme ve paylaşma ekseninde geçmesi gerektiği gerçeğine kani olmuş bir insanın tavrı onda.
Eğip bükmeyecek kadar kelimelere saygı duyan, şaka yapabilen, şakaya gülebilen ve bir tost ve çayla "tamam" olabilen sahici bir insan Aytuğ Akdoğan. Tanıştıktan henüz 1 saat kadar sonra, kırk yıllık arkadaşa sorduğun hissiyatta, "Nasıl olacak bu işler?" diye sormak geliyor geliyor insanın içinden.
Siverek’in sıcağında yürümek, bir dilim karpuz, akıllı araba, sonradan görme akraba, ilkokul aşkı, sarı toka, teneke kutu, tekme, küfür, çıkmayan kıyamet, türkü ve halay… Hemme'nin Öldüğü Günlerden Biri...
Senaryosunu Erdi Işık’ın yazdığı, yönetmenliğini ise Nadim Güç’ün yaptığı Mukadderat, mukadderata çelme takan ve yolunu bulmaya her daim teşne o suyun rotasını kendi çizen kadının/kadınların hikâyesini anlatan bir film.
Koro İstanbul Şefi Kübra Şenyaylar ile koro müziğinin çatısı altında insanı, insan ilişkilerini, İstanbul'u, olması gerekenleri ve hedeflerini konuştuk.
Nerede tatil yapacağına bir türlü karar veremeyenler için dev bir hizmet veriyoruz. Tercihinizi, büyük yazarlarla özdeşleşmiş şehirlerden yana kullanmaya ne dersiniz? Kafka'nın Prag'ında mesela ya da Borges'in Buenos Airesi'nde. Dahasını da bulabileceğiniz bir liste sizi bekliyor.
Pek çok şiir dizesi geldi aklıma. Ama en çok da müteveffa şair Bülent Parlak’ın şu dizesi: “Bir evimiz vardı ama gidecek hiçbir yerimiz yoktu.” Ve evet, İstanbul Ansiklopedisi bence en başta, gidecek o yeri bir türlü bulamayanların kendinden bir şey(ler) bulacağı bir dizi. Ne demişler? Aramakla bulunmaz ama bulanlar, arayanlardır.
"Da Vinci Şifresi", "Melekler ve Şeytanlar", "Spotlight", "Two Popes", "Conclave" ve bunlar gibi çekilmiş ve çekilecek tüm Vatikan filmleri. İzledik, izliyoruz ve izleyeceğiz. Çünkü biz, yani dünya halkları; tarihin, gizemin, sanatın, skandalların ve komplo teorilerinin bir araya geldiği filmlerin hastasıyız. Gelin Vatikan filmlerini neden bu kadar çok seviyoruz beraber bakalım.
Tarih; başına büyük, efsane, epik gibi sıfatlarla pek çok insana hakkını vermiştir vermesine ama bu “hakkı verilmişler kulübü” Dostlar Kıraathanesi gibi erkekten geçilmez. Sinema, müzik, edebiyat vs fark etmeksizin hem de…
Müzik, çok kuvvetli bir taşıyıcı kolon. O kadar kuvvetli ki sırtında koca bir dünya olmasına rağmen “Bana mısın?” demiyor.