Popüler Kültür

Kurgusal mekanın uyumsuz ikilikleri: Markiz'de Dehşetli Güzel

Sanatçı ikilisi :MentalKLINIK, 2-16 Mart tarihleri arasında geçmişin parıltıları eşliğinde Markiz’in misafirperverliği ve PİLEVNELİ’nin öncülüğünde duyusal bir deneyim yolculuğuna davet ediyor bizleri.
Aysu Uzer - 7 Mart 2025
post image

Bu deneyim yalnızca duvarlarda dolaşan hayaletlerin geçmişini düşlememiz için değil. Hatta özel olarak aksi için uyarılıyoruz. “Biz, nostaljinin yumuşak karnına düşmeden, geçici de olsa bugünün anksiyetelerini, söylentilerini ve fikirlerini dolaşıma sokan bir mikroklima yaratmak istiyoruz. Kara mizah, oksimoronlar ve duyusal çelişkilerle katılımcıları sarsan bu proje, kapitalist başarı ve mutluluk fantezilerini sorgularken yıkımı bir kutlamaya, geçmişi bir başlangıç noktasına çeviriyor,” diyen ikili, bu hafıza mekanında yalnızca yeniden ve yeni anılar üretilmesine katkı sağlamıyor; tat, koku, işitme başta olmak üzere tüm duyu organlarımızı ve bizzat bizi sorgulama tahtasında hedef alıyor.

İstiklal’in sonuna yaklaştığımızda, karanlık pencerelerinin arasından bakışlarımızı içeriye sızdırmaya çalıştığımız Markiz, uzun zamandır yeniden hayat bulmayı bekliyordu. Bekleyen sadece Markiz de değildi, hiç kuşkusuz. Daha İstanbul’a taşınmadığım, her ara sokağı başka bir dünyanın sonsuz olanaklarına açılan meşhur caddesine hiç adım atmadığım zamanlarda dedemden dinlerdim, İstiklal’e ev arkadaşlarıyla dönüşümlü çıktıklarını. Evdeki tek kıravat, sıra hangisindeyse onunla gezintiye çıkarmış o meşhur caddede. İşte böyle bir zarafetten bahsediyordu çok da eski olmayan geçmişi için; elbette bu, caddenin çok daha eski dönemleri için de geçerliydi. Ve işte böyle bir yerdeydi Markiz’in anıları da.

Lebon gibi Savoy gibi nicelerinin ardından, geçmişin yitirilmiş parıltılarının yokluğunu somutlaştıran Markiz ve onun karanlık camlarının ardında kalmış nice anlatıdan öğrenerek hasret kaldığımız dönemler… Hiç yetişemediğimiz ve Doctor Who, mavi kulübesiyle bizi evimizde bulmadığı hiçbir senaryoda yetişemeyeceğimiz, tarihiyle, kültürüyle, üretimleriyle değerine değer katan, anlatılmaya doyulamamış o kıymetli dönemler. Ve bizim elimizde tek kalan, geçmişin zarafetinin ve değerlerinin solup gittiği, yerini boğucu bir loşluğa terk ettiği günümüz. :mentalKLINIK’ın bu deneysel projesi de, sokakta gelip geçenlerden sıyrılıp kapıdan içeriye girdiğinizde üstleniyor mavi kulübenin işlevini. Zaman yolculuğuna hoş geldiniz. Ancak bu yolcukta gözünüzü geçmişin zarif parıltıları değil, zamanların çarpıştığı kurgusal mekanın uyumsuz ikilikleri kamaştırıyor. Vitraylı camların bezemelerine yansıyan şık aplik başlıklarının ışığı masadaki modern ve kimliksiz abajur ile çarpışıyor. İki ışığının renklerinin uyum farkı, yansıdıkları her yüzeyde de bir ikilik, bir çarpışma doğuruyor.

Fotoğraf: Ender Can

Ahmet Ergenç’in ikilinin daha önceki sergisi üzerine yazdığı kıymetli metninden alıntılamak isterim, “:mentalKLINIK’in “sanat yapma” biçimini, estetik ve politik stratejilerini düşünürken aklımda çoğunlukla patlayan bir şeyler canlanıyor: hem eğlence (parti, entertainment, hedonizm, konfetiler) hem de kriz (sıkışma, dağılma, parçalanma) anlamında bir patlama. Bu ikili çağrışım :mentalKLINIK’in kullandığı oksimoronlara da uyuyor: eğlenceli bir kriz, kutlama havasında bir çöküş, hedonist bir parçalanma…”

Fotoğraf: Serkan Eldeleklioğlu

Zarafetin kelime tanımını yapabileceğimiz duvarların arasında, bezemeli vitray camlar ve şık abajurlar eşliğinde bir pastanın yıkılışına şahit oluyoruz çok geçmeden. Çekicin indiği ilk anı sükunetle karşılayan bu hafıza mekanının aksine kremalı katların yıkılışının sağır edici uğultusunu duyabiliyorum zihnimde. Yalnızca ben de değil, hiç kuşkusuz.

Bir pastanın önlenemez tahribatına tanıklık ederken, hiç fark etmeden performansın kendisine dönüşüyoruz izleyici olarak. Büyük bir coşkuyla izlediğimiz bu kutlama pastanın yıkılışı, an be an kayıt altına aldığımız ve sosyal medyada paylaştığımız alelade bir yemek sunumuna da dönüşebilir, hızlıca. Çekiç darbesi pekala eritilmiş cheddar peyniri olarak konumlanabilir ve daha tadına dahi bakmadan sunumun story’si atılabilir. Hatta kahveler soğuyana kadar masanın güzel bir fotoğrafı çekilsin diye beklenebilir. “Peki benim seçtiğim eylem ne olacak?” sorgusuyla kendinize dair minik aydınlanmalar yaşayabileceğiniz bu anda merkeze konumlandırmaya başlıyor performans sizi, artık sahne sizin ve iç sorgulamalarınızın.  Ergenç’ten devam edersek, “Burada önemli bir şey daha var: mentalKLINIK işlerinde bir çağ krizi kayda geçirilir ama bu, krizin dışına çıkıp, “etik” bir üstünlük taslayarak yapılmaz, o krizin “kirine pasına” bulaşarak yapılır. Gizli suç ortaklıkları da dahildir buna..”

Burası manevi bir sığınak, huzur vadeden bir paylaşım ve buluşma noktası değil. Burası bir harp alanı.

Markiz için Haldun Taner “… Kalabalığın içinde kendinize ait bir sessizlik bulabilirdiniz. Sizi yoran konuşmalardan, anlamsız tartışmalardan kaçarak bir saat huzur bulabilirdiniz… İnsan, böyle manevi barınaklara muhtaç. Zor zamanlarımda oraya gider, kendimi bulurdum.” demiş. Taner’in söylediğinin aksine, :MentalKLINIK’in yorumladığı haliyle burası manevi bir sığınak, huzur vadeden bir paylaşım ve buluşma noktası değil. Burası bir harp alanı. Geçmişin normları ve bugünün yitirilen değerleri arasındaki bir meydan muharebesinin seyircisi olacağını düşünen bizler ise iki tarafın da süngüsünün ucunda bekliyoruz. Ateşkes çok uzakta, sunum hazırlandı ve masaya servis kusursuz biçimde yapıldı. Göz kamaştıran zarif sunumun ardından elimizde yalnızca bir kaşık var. Daha adab-ı muaşeretten nasibini almamış bir çocuk gibi elimizdeki kaşıkla saldırmamız gerekiyor pastaya.

Ne kadar şık giyinerek, hazırlanarak gelmiş olursak olalım, Markiz’in 20’lerde Avrupa’dan getirtilen Art Nouveau mevsim panoları altında günümüzü temsilen bulunan bizler yalnızca bir kaşıkla dahil olabiliyoruz bu deneyimsel performansa. Bir barbar gibi… Performansın ziyaretçisini konumlandırdığı bu stratejik pozisyon, acımasız, haşin ve keskin.

Önümüzde sigara izmaritleriyle donatılmış lezzetli pastamız, allak bullak olmuş zihnimiz ve işitmekten kendinizi alamadığınız fısıldamalar. Kaçamadığınız sesler. Önce parçalanmış beton görünümlü pastanın mı, kremaya batırılmış izmaritlerin mi tadına bakmalıyım?

Fotoğraf: Ender Can

İstisnasız tüm duyu organlarımız, bembeyaz ve tertemiz bir masa örtüsü üzerinde, parıldayan kaşıklar ve zarifçe sunulan kahvemiz eşliğinde saldırı altında! Ve bu saldırı sürecine çayımızı yudumlayıp pastamızı tadarak dahil olmak zorundayız.  Bu kaygan zeminde tutunmaya çalıştığımız fincanların ardından ise “Hayalet Parıltılar” isimli Orkun Şentürk ile :mentalKLINIK’in birlikte tasarladığı ses enstalasyonu yankılanıyor. Günümüzde yapay zeka ile üretilen her metinde olduğu gibi bu enstalasyonun diyalogları da tanıdık gibi görünse de rahatsız edici derecede tuhaf. 

“Bir gün herkes 15 dakikalığına ünlü olacak denirdi ya, şimdi 15 saniyeye düştü, Tiktok’ta..”

“Warhol’un 15 dakikalığına ünlü olma meselesi aslında hem bir kehanet hem bir tuzak. Ünlü oluyorsun ama derinlik kayboluyor.”

Üzerinde şeker hamurundan izmaritlerle süslenmiş kutlama pastasını kaşıklamak mı yoksa bu sonu gelmeyen döngüyle kulaklarımızda dolaşan konuşmalar mı daha tuhaf ve daha fazla rahatsız edici bilemiyorum. Taner’in kendini buluşu kadar naif olmasa da, bildiğimiz tüm kavramların temelinden sarsılıp boşlukta salındığı ve tüm tanımlamaların boşta kalıp sorgulandığı bu özel deneyim anında, değillenen her bir norm ve her kavram yepyeni bir tanıma kavuşuyor. Yerinden edilen her bir kavrama bakarak kendimize sorduğumuz soruların cevabını da yine kendimizde bulduğumuz bir süreç tamamlanıyor zihnimizde. 

Bon Appétit !

İlgili Yazılar
Development by Bom Ajans