Hamilelik döneminde çoğu zaman babalar da neredeyse anneler kadar kilo alır. Anneler içlerinde büyüttükleri bebekleri bir şekilde dünyaya getirip onlara bakmanın telaşına düşerken, babalar biriktirdikleri fiziksel ve duygusal kilolardan kolay ayrılamayabiliyor. Ancak Berkun Oya, “Kuvvetli Bir Alkış” ile kendi bebeğini bizzat doğurmuş ve ebeveynlikle tetiklenen travmalarını da görünüşte eğlenceli bir paketle seyirciye sunmuş.
Yeşim Burul
Yaklaşık 25’er dakikalık 6 bölümden oluşan “Kuvvetli Bir Alkış”, portakalda vitaminlikten ölüme uzanan hayat döngüsünün belli dönemlerine müstehzi bir dil ve absürt bir perspektifle yaklaşarak aslında büyümenin değil de büyüyememenin hikayesini anlatıyor. Bir yanda daha anne karnında varoluşsal kaygılarla kıvranan “büyümüşte küçülmüş çocuklar” öte yanda gelişimi sekteye uğramış, askıya alınmış yetişkinler… İlk nefesinden sonuna kadar takip ettiğimiz Metin’in hayatı da çocukluğunu yaşayamamakla bir türlü erginliğine ulaşamamak arasında geçiyor.
“Arrested development”
İngilizcede “arrested development” diye çok faydalı bir kavram var, Türkçeye “durdurulmuş gelişme” diye çevriliyor ama orijinali kadar etkileyici gelmiyor kulağa maalesef. Televizyon aleminde örneklerini orijinal “Arrested Development” dizisinden “Succession”a kadar pek çok yerde bulabileceğiniz bu gelişimi bir noktada durmuş/durdurulmuş yetişkinlere “Kuvvetli Bir Alkış”ta da pek çok örnek bulunuyor. Dizide hayat döngüsüne eşlik ettiğimiz Metin dışında, annesi Zeynep, babası Mehmet ve onların arkadaşları gibi gelişimleri çeşitli aşamalarda durmuş ya da sekteye uğramış pek çok “yetişkin” görmek mümkün. Bir şekilde büyüyememiş bu çocuk-erkek ve çocuk-kadınlar, sorumluluk almadan şikâyet etmeyi öğrenirken duygu kontrolü ve hayal kırıklığı ile muhasebelerinde daimî sınıfta kalan bir güruh olarak kendi varlıklarından sonra derece emin bir şekilde insan içine girerken en ufak eleştiride gözyaşlarına boğulup anne babalarını arıyorlar. Şöyle bir etrafınıza bakın… ne kadar yakınınızda olduklarını görüyor musunuz?
Tüketerek büyütmek
“Kuvvetli Bir Alkış”, kuvvetli bir giriş yapıyor. Büyük şehirde çocuk sahibi olmanın tüketim kültürü üzerinden tanımlandığı ve test edildiği ortamları içeriden bir bakış açısı ile verirken, kaygılar içerisinde kıvranan anne ve baba adaylarının henüz çocuksuz arkadaşlarının şuursuzlukları ile sınandığı kısımlar ağızda kekremsi bir tat bırakan bir aşinalık taşıyor. Uraz Kaygılaroğlu ve Zeynep Ocak son derece sevimsiz bir çifti canlandırma konusunda müthiş başarılı iken dizide anne Zeynep rolünde Aslıhan Gürbüz ve baba Mehmet rolünde Fatih Artman’ın yer aldığı esas çiftimiz ile nasıl arkadaş olduklarına dair bir ipucu bulamıyoruz. Zaten bir süre sonra kendileri de sorguluyor bu durumu, ama dizinin dünyası bununla ilgilenmiyor. Çünkü bu dizide ilişkiler aslında hayattaki fonksiyonları ile değil Berkun Oya’nın zihnindeki kıvrımlardan çıkan absürt anlara hizmet etmek üzere var oluyorlar.
Baba gözünden anne dünyası
Bu kısımları savuşturduktan sonra nihayetinde kan, ter ve gözyaşıyla gerçekleşen doğum ile bebeklerine kavuşan çiftimizi evlerindeki ilk gecede uykusuzluk, bebek ağlaması ve kol/bel ağrısı bekliyor. İşte buralarda anlatıda bazı çatlaklar oluşmaya başlıyor. Düzenli meditasyon yapıp sağlıklı sular içen Zeynep’in ağlayan bebeği sakinleştirmeye dair biraz daha araştırma yapmış olmasını bekliyor insan, hiç mi influencer anne takip etmiyor yahu derken, bende jeton düşüyor. Bu diziyi bir kadının yazmadığı gerçeği tüm sakilliği ile gülümsüyor bize bulutların arasından ve göz kırpıyor, çaktırmadan izlemeye devam edin diyor.
Baba Mehmet rolünde Fatih Artman, sevimli bir odun ve etkisiz bir baba olarak son derece tutarlı bir şekilde dizinin sonuna kadar gittikçe azalan ekran süresi ile iyi idare ediyor. Böylece doğurmanın, büyütmenin/büyütememenin neredeyse tüm yükü anne Zeynep’in omuzlarına yükleniyor. Zeynep ise daha yeni doğan hali ile evde anne babasına son derece bilinçli bakışlar attıktan sonra bunlar beni büyütemez diyerek anne rahmine geri dönen oğlu Metin’in kendinden menkul dehasından o kadar emin ve memnun ki, meditasyona ve zayıflatıcı sulara gösterdiği ilgiyi annelik mevhumuna göstermiyor ya da kapasitesi bu kadarına yetiyor. Mehmet ise bilinçdışından yaptığı bir telefon araması dışında zaten meditasyon yapan Zeynep’e boş boş bakmaktan öteye geçemiyor. Öte yandan taze nine ve dedelerin daha ilk günden çiftimizi bebekleri ile evde baş başa bırakacaklarına hiçbirimiz ikna olmadık, değil mi? Belki Kuzey Avrupa’da ama güzide memleketimizde asla…
Ah şu anneler…
“Kuvvetli Bir Alkış” kâğıt üzerinde, günümüzde çekirdek aile sistemi içerisinde yetiştirilen proje çocukların gelişimini absürt komedi formatında anlatmak üzere başlamış gibi duruyor. Ancak iki bölüm sonra kafalar karışmış, hikâye başka bir yere evrilmiş ve günün sonunda ihale yine anneye kalmış. Berkun Oya’nın bir önceki işi, uzun metrajlı “Cici”de de olduğu gibi gün olup devran dönüyor ve kabak bir şekilde annenin başına patlıyor. Metin de bir proje çocuk değil zaten, anne babasının öyle bir proje gibi ilgilendiği bir çocuk değil. Hatta tam tersine hiç doğru düzgün ilgilenmeyip tamamen Metin’in yörüngesinde, onun her haline hayran bir anne ve bu hane içerisindeki fonksiyonunu bir türlü anlayamadığı için sürekli meditasyon yapan karısının suratına boş boş bakan bir babayı, yaşından büyük laflarla yöneten bir çocuk. Zeynep, evliliği içerisindeki yalnızlığını oğlu ile kapatmaya çalışan, arkadaşı olmadığı için oğluyla arkadaşlık etmeye kalkışan ama bir yandan da “annecim” diye hitap ederek tüm klişeleri yeniden üreten yalnız bir kadın. Mehmet, gerçek hislerini dile getirmektense kafasını kesmeyi tercih eden klasik bir erkek. Eşinin yıllar süren boşanmak istiyorum cümlelerini itinayla yok sayan, oğlunu yetiştirme konusunda da aktif bir rol almayarak tüm yetkiyi ve sorumluluğu Zeynep’e bırakan bir başka çocuk-adam.
Çatısı biraz eğri kurulan, disfonksiyonel aile yapısını ilişkisel olarak kurarken sistem içerisindeki öğelere eşitlikçi yaklaşamayan bir anlatı “Kuvvetli Bir Alkış.” Gündelik hayatta tanık olduğumuz bazı absürtlükleri tekrarlayan, bizi düşündürten ve güldüren anları var. Ancak sanki Berkun Oya’nın ebeveynlik macerasının uzandığı duraklar daha sıkı çalışılmış, sonrası biraz daha el yordamıyla kotarılmış. Halbuki bu işin daha anaokulu, özel okul veliliği var, kursları, özel dersleri, LGS’si, YKS’si, yurtdışı başvuruları var. Beş on yıl sonra “Kuvvetli Bir Alkış – Vol. 2” gelir mi, gelir belki…