Ana SayfaMüzikLondra'da The Smile deneyimi: Katatonik izleyici, muazzam müzik

Londra’da The Smile deneyimi: Katatonik izleyici, muazzam müzik

Neredeyse 16 yaşımdan beri yaptığım bir şeyi tekrarladım ve yine hayatımı müziğe göre organize ettim. Atladım, Londra’ya geldim ve 23 Mart akşamı Alexandra Palace’da The Smile ile buluştum. Çünkü belli ki onların yolu Türkiye’den geçmeyecek…

İpek ATCAN / [email protected]

Sene 1998, yaş 10… Elime Radiohead‘in “OK Computer” albümü geçiyor, büyüleniyorum. Ama nasıl bir büyülenmek. Yani şimdi geri dönüp bakınca “Sen 10 yaşında ne anladın be İpekcim?” demek istiyorum kendime ama işte bir şekilde etkilenmiştim. ‘Karma Police’, ‘No Sruprises’, ‘Exit Music (For a Film)’ (ki bu şarkı hala her hafta en az 1 günümün soundtrack’idir) ve daha nicesi… Kısa bir süre sonra “Kid A” ardından “Amnesiac” çıkıyor. Geçmişe dönüyorum, “Pablo Honey” ve “The Bends”i benimsiyorum. Ben artık Radiohead ile büyük aşk yaşıyorum. Ve kendime söz veriyorum, “Radiohead’i birgün canlı izleyeceğim!”

Yaşımın 14’e vardığı günlerde tabii hiç yurt dışında konser hayal etmiyorum. Ülkede bir sürü konser oluyor ya, onlar da gelecek ve gideceğim diye çok eminim. Ama yok, gelmiyorlar. Ve gelmeyecekler de 🙂 Yurt dışında bir sürü konserlerini kovalıyorum, bir turne yakalayıp gitmek için çıldırıyorum ama bir türlü denk getiremiyorum. Zaten 2018’den beridir de turneleri yok. The Smile‘a yoğunlaşıyorlar. 2022’de “A Light for Attractive Attention” albümünü çıkarıyorlar. Beğeniyorum ama bir Radiohead değil tabii… Bu senenin başında ise “Wall of Eyes” albümü çıkıyor ve hop, yine kalbimden vuruluyorum. “Madem Radiohead izleyemiyorum o zaman The Smile izleyeceğim bana ne, bana ne” diye kendi kendime şımarıyorum. Ve işte atlayıp yine müzik uğruna bir başka ülkenin bir başka şehrine geliyorum, Londra’da The Smile ile buluşuyorum.

Müthiş mekan, enteresan kalabalık

Daha önce Alexandra Palace‘da konser izlememiştim. Cidden Londra’nın tepesinde diyebileceğim şahane bir mekan. Dışarıdan zaten büyüleyici. 10.000 kişilik bu mekana o kadar güzel bir yeme içme alanı yapmışlar ki insan kıskanmadan edemiyor… Kapalı bir mekanda festival hissi veren bir ortamdı çünkü. Artık yabancı grupların maalesef ki ülkemize getirmeye tenezzül etmediği merchandise standında aklımı kaçırdım ama sadece kaçırmakla kaldım çünkü beden olarak hiç bana uygun bir şey yoktu 🙂 Kendi standartlarıma göre çok erken gittiğim için mekanı detaylarına kadar inceledim anlayacağınız. Çünkü ben genelde konser başlamadan 10 dk önce mekandaki yerimi alırım ama bu sefer tam 2 saatim vardı…

The Smile öncesi sahnede James Holden vardı ama dikkatle izlemediğimden kendisinden özür diliyor ve direkt The Smile kısmına geçiyorum. Öncelikle sahneye çıkışlarından konserin sonuna kadar benim için unutulmaz olduğunu söylemeliyim. Sonunda Thom Yorke ve Jonny Greenwood‘u dünya gözü ile sahnede gördüm. Bunu istediği her grup/sanatçıyı izlemiş ve geriye bir tek Radiohead kalmış birinden duyduğunuzu bilin. Yani öyle özel ve anlamlı benim için. Sahneye çıkışlarında çığlık atanlardan biriydim. Alkış kıyamet derken Thom Yorke’un eline gitarını almasıyla -hatta gitarına dokunmasıyla- salonda aniden ses kesildi, çıt çıkmadı. Ve ‘Wall of Eyes’a giriş yaptılar… Hatta biri video çekmiş hemen iliştireyim:

En çok dikkatimi çeken konserin başında aniden bütün telefonların havada olmamasıydı. Buna bayıldım! “Vay be! Ne saygılı seyirci…” diye düşündüm, “Helal be İngiliz asaleti” dedim. Yani evet ben de kısa videolar çekiyorum konserlerde ama baştan sona video nedir? Mesela son Arctic Monkeys konserlerinde çoğunlukla tanımadığım insanların kollarını izlemek zorunda kaldım ki boyum 1.80 oradan hesap edin… 🙂

“Her şeyiyle buna değer” dediğiniz o an

Bis’le beraber toplamda 21 şarkı çaldıkları konserde ikinci şarkı olarak ‘The Opposite’e girdiler. Müziklerine istinaden “sakin” diyebileceğim konserde bu şarkı ile yükselen tempoda anladım ki seyricinin hali saygı ve asaletten değildi. Cidden tanımlayamadığım bir gariplik vardı. Ne bir kıpırdama, ne bir eşlik, ne de şarkı aralarında bir alkış… Katatoni yaşayan 10.000 kişiyle beraberdim resmen. Sahnede pek de konuşkan olmayan Thom Yorke’un birkaç kısa cümlesinde alkışlayan kitle onun dışında sadece durdu. Ve bu biraz benim için atmosferi öldürdü. Çünkü nedense kendi ülkelerindeki bir kitleye çalacakları için dozu yüksek bir coşku bekliyordum. İçimden “Öf çok sıkıcısınız!” diyerek izleyici kanalını kafamda kapatıp tamamen sahneye yoğunlaştım. Bu arada bu yorumda yalnız da değilim, onu da söyleyeyim.

‘Friend of a Friend’, ‘Under the Pillow’, ‘Waving a White Flag’, ‘Bending Hectic’, ‘Read the Room’ gibi çok sevdiğim şarkıları çaldılar. Benim albümde favorim ‘Telehamonic’. Onu bis’e saklayacaklarını biliyordum zaten. İşte orda benim için konser başka bir boyuta, ne bileyim bir ayine dönüştü. Herkesin hayatta zevk aldığı konular başka tabii ama sevdiğim bir ismin, sevdiğim bir şarkısını, kalabalık bir kitle ve iyi bir ses sistemi ile dinlemenin bende yarattığı duyguyu çok az şey yaratıyor. Yani o öyle bir an ki, bunu sağlamak için maddi ve de manevi senden giden şeyleri bile hiçe sayıp “Evet, her şeyiyle buna değer!” diyorsun.

Thom Yorke ve Jonny Greenwood sahnede hayal ettiğimin ötesindeydi. Özellikle Yorke’un enerjisine hayran kaldım. Gerçi 2 arkadaşım biraz tekdüze buldular ve hatta “ben tekrar giderim” dediğimde şaşırdılar 🙂

Özetle benim için hayatımın unutulmaz konserleri arasına girdi diyebilirim. 2022’de Barcelona’da ucundan kaçırmıştım ve hep aklımdaydı. İyi ki de o zaman değil şimdi izlemişim çünkü “Wall of Eyes” bence “A Light for Attractive Attention”dan çok daha güzel bir albüm. İlk Radiohead turnesinin bir ayağına net gideceğim ama bir The Smile konseri için daha kendime sözüm var. Çünkü biraz daha coşkulu bir kitleye ihtiyacım var. Londra seyircisi -ya da The Smile severleri- beni biraz üzdü. Merak ediyorsanız setlist’in tamamına buradan ulaşabilirsiniz.

The Smile yakalamak isteyenlere

Mart ayını kapsayan turneleri şimdilik son buldu. Ama Haziran ve Ağustos ayında bir kez daha turneye çıkacaklar. Türkiye’ye gelmeyeceği çok aşikar olan ekibi bir yerlerde yakalamak isterseniz diye şuraya konser tarihlerini bırakıyorum.

GDaZPkWWoAArD8D scaled

Speşıl tenks to: Bir takım schengen vize olaylarından dolayı pasaport gelir mi, gidebilir miyim vs derken aniden pasaportumun dönmesi ama konserin sold-out olması sonucu bu konsere gelebilmek için her kanalı devreye soktum diyebilirim. Bu noktada Tanya Varer’in, Hadi Elazzi’nin ve Baggers Group’un kalbimdeki yeri ayrı olacak 🙂

 

BENZER İÇERİKLER

EN ÇOK OKUNANLAR

ÖZEL DOSYALAR