Klasik müzik sahnesinde -ve hatta kayıtlarında- popüler müziklerin kullanılması son yıllarda çok alışılageldik bir durum. Hatta birçok dizi müziğinde de bunların çok iyi örneklerine rastladık. Mesela “I, Robot” ya da “Westworld”… Hele ki bir de canlı performansa denk gelince tadından yenmiyor. İşte bu tarz çalışmaları beğenenler için 3 Mayıs’ta harika bir konser var. Virtüöz piyanist Maksim İstanbul’a geliyor. Konser öncesi İstanbul’u ziyaret etmişken Soho House’ta kendisi ile buluştum ve müzikal yolculuğuna dair sohbet ettik.
İpek ATCAN / [email protected]
Piyano ile olan yolculuğunu bize anlatır mısın İlk olarak çalmaya nasıl ilgi duydun ve bunu profesyonel olarak devam ettirmene ne ilham verdi?
Çok uzun zaman önceydi, ilk piyano gördüğümde 8 yaşındaydım. En yakın arkadaşımın piyanosu vardı. Sesi, onu çalmaya çalışmak, her şey ilgimi çekiyordu. Annem ya da babam hiç klasik müzik dinlemezlerdi. Annemi beni müzik okuluna yazdırması için ikna eden bendim. Sebebini anlamadı ama kabul etti. Ve okul benim hayatımı şekillendirdi. Başka hiçbir şey olmak istemedim ve bu kararlılığım ailemi de şaşırttı.
Performansların genellikle duygusal açıdan güçlü ve etkileyici olarak tanımlanıyor. Müziğin aracılığıyla duyguyu yorumlama yaklaşımın nedir?
Çok fazla şey yaşadım ve hep derim, işlerimin güzelliğini de bu sağlıyor. Artık yıllardır çalıyorum. Her mekan, her dinleyici başka bir atmosfer getiriyor. Bu sebeple her performans birbirinden farklı oluyor ve hiçbir zaman sıkıcı olmuyor. Bazen çaldığım şarkının doğası gereği üzgün olabiliyorum. Çalarken neye benzediğimi de bilmiyorum ama sonrasında kamera görüntülerini izleyince ben de şaşırabiliyorum.
“Şimdi yeni albümüm üzerinde çalışıyorum. Dünya çapında bilinen insanların şarkılarından yapmaya çalışıyorum.”
Yeteneğinle uluslararası tanınırlık elde ettin. Bu süreçte hangi zorluklarla karşılaştın ve bunların üstesinden nasıl geldin?
Geçmişim çok zordu. Zaten klasik müzik piyanisti olmak oldukça zor. Ergenlik yıllarımda savaşın ortasındaydık. Hırvatistan’daki ekonomik durum korkunçtu. İnsanların en son düşüneceği şey konsere gitmekti. Ve savaştan sonra bir kariyer inşa etmek oldukça zorluydu. Para yoktu, ortam yoktu, tek yapmak istediğim kendimi daha iyi eğitebilmekti. Budapeşte ve Paris’e gittim. 26-27 yaşlarında o zamanki menajerimle tanıştım. Ondan önce bir şeylerin olmasını beklerken onunla her şey çok hızlı değişti kariyerimde. Birkaç ayda her şey bambaşkaydı.
Repertuarın çeşitlilik gösteriyor, klasik parçalardan çağdaş bestelere, Coldplay‘den Queen‘e, “The Godfather”dan “Game of Thrones”a kadar. Çalacağın müziği nasıl seçiyorsun?
Albümleri çıkardığım zamanların da etkisi oluyor son 10 seneki kariyerimde ilk albümlerim çok daha güçlü beat’ler barındırıyordu. Elektro pop ve klasik müziği harmanlıyordum. Sonra film müzikleri albümü yaptım. “Pirates of Carabbiens”, Game of Thrones”, “Mission Impossible”… Şimdi yeni albümüm üzerinde çalışıyorum. Dünya çapında bilinen insanların şarkılarından yapmaya çalışıyorum, Coldplay gibi. Ve yine klasik müzik tarafından yapıyorum. Şarkıyı tabii ki anlıyorsunuz ama tamamen klasik.
“Yaptığım şey iş olarak görmüyorum ve çok şanslıyım.”
Hayranlarının heyecanla bekleyebileceği yaklaşan projeler veya performanslarını paylaşabilir misin?
Hala turnemin 1,5 yıl önce başladığım Dünya turnesine devam ediyorum, Haziran ayında bitecek. Neredeyse 100’den fazla konser oldu, 4 kıta 20 ülke…Bugüne kadar yaptığım en büyük turne. Turne biter bitmez yeni albümü kaydedeceğim ve sonbaharda da yeni albümle yeni bir turne düzenleyeceğim.
Ve arada hiç dinlenmeyecek misin? Çok gelmiyor mu bütün bunlar?
Biz piyanistler çok konser veririz bu bizim için normal bir şeydir. Ocak ayında ve bazen de yazın duruyorum. Seyahat etmeyi seviyorum, işimi, sahneleri, otelleri seviyorum. Yaptığım şey iş olarak görmüyorum ve çok şanslıyım.
Performansın ötesinde, müziğini ya da sanatsal ifadeni etkileyen başka tutkuların veya ilgi alanların var mı?
Sanatı seviyorum. Resim, heykel… Klasik müzik konserlerine gidiyorum. Hayatımın büyük bir bölümünde techno ve elektronik müzik dinledim, klasiğin tam tersi olduğu için biraz şaşırtıcı biliyorum. Ama işim gereği hep kalabalıklarla olduğumdan dolayı, rahat zamanlarımda doğa içerisinde olmayı tercih ediyorum.
Müzik kariyerin için önümüzdeki yıllarda hangi hedeflere sahipsin?
Henüz bilmiyorum. Çok yoğunum ve yeni albümümün çıkmasını bekliyorum. Sonunda çok sevdiğim bir ABBA şarkısı da yapıyorum, ‘Dancing Queen’. Daha önce hiç ziyaret etmediğim ülke ve şehirleri ziyaret etmek istiyorum.
Solo kariyerinin yanı sıra, orkestralarla da işbirliği yaptın. İşbirliği yapmanın en çok neyini seviyorsun?
Benim zaten bir grubum var. Konu işbirliğine gelince solistlerle işbirliği olmuyor çünkü müziğim enstrümantal ve bir anda bütün konsepti kaybediyor. Hiçbir zaman işbirliğine yatkın biri olmadım. Sadece 1-2 kere orkestralar ile yaptım. 7-8 yıldır kendi orkestramla beraberim ve mutluyum.
Okuyucularımıza ne söylemek istersiniz?
Tekrar geleceğim için çok mutluyum. Son gelişimde harika bir atmosfer vardı. Dinleyici çok sıcak ve kucaklayıcıydı. Beni ve müziğimi sahiplendiler. Tekrar gelmeyi dört gözle bekliyorum. Bir önceki çaldığımdan daha da büyük bir yerde çalacağım, Volkswagen Arena’da.