Filmin tamamı ya da hatırı sayılır oranda büyük bir kısmı yalnızca bilgisayar ekranında geçen filmler özellikle son 10 yıldır sinema perdelerinde kendine yer buldu. Gelin masaüstü korku filmleri ya da “screenlife” olarak adlandırılan bu yeni alt-türe bir bakış atalım.
Kaan DENK / [email protected]
Sinema, tarihi boyunca kendisiyle paralel gelişen teknolojiye göre şekil alıp yeni ufukları keşfeden oldukça açık bir sanat dalı. Saatlerimizi ekran başında harcayarak geçirdiğimiz bu çağın günlük rutinine oldukça uygun ve tam olarak bu dönemi temsil eden yeni bir biçimsel türün doğması da hiç şaşırtıcı değil tabii ki. Farklı denemelerle biraz daha uzun bir zamandır örnekleri mevcut olsa da özellikle son 10 yıldır sinema perdelerinde kendine yer bulan ve gittikçe daha büyük bütçeli projelerde görmeye başladığımız masaüstü korku filmleri de bunu tam olarak karşılıyor.
Nedir bu “masaüstü korku filmleri” ya da “screenlife”?
Çoğunlukla filmin tamamının, herhangi bir dış kamera çekimi içermeden bir ya da daha fazla bilgisayarın ekran kaydından oluşan filmler bu başlık altında kategorize ediliyor. Aksiyon filmlerinin ünlü Rus-Kazak yönetmeni Timur Bekmambetov’un anaakım radarına sokmayı başardığı bu yeni alt-tür, (sinema dili içerisinde yarattığı yeni alanları şimdilik bir kenara koyarsak) doğası gereği çok çok daha ucuz bir prodüksiyon maliyetine sahip. Bu sebeple bilgisayarlarda bulunan kameralardan alınan görüntüler ve masaüstünde görünen her şeyi yansıtan ekran kayıtlarından oluşan bu filmlerin öncelikle yapımcılar tarafından tercih edilmesine şaşırmamalı. Bekmambetov’un yapımcılığını üstlendiği 2014 yapımı “Unfriended”in geniş dağıtıma çıkabilmesi ve çoğunlukla iyi yorumlarla karşılanması bu türün önünü açtı.
Türün yaygınlaşması ve izleyici üzerindeki etkisini arttırmasında da tabii ki gün geçtikçe hayatımızın daha büyük bir kısmını kaplayan Skype ve Zoom gibi görüntülü görüşme uygulamalarının payı büyük. Bu filmlerin büyük bir çoğunluğunda bir arkadaş topluluğunu birlikte görüntülü grup aramasında görmemizin de sebebi biraz burada yatıyor. Özellikle küresel bir pandemi dönemi geçirirken bu türün sinemaya kattıkları ve gelecekte katabilecekleri bir kez daha konuşulmaya başlandı. Bugün hala irili ufaklı birçok masaüstü korku filmi örneği çıkmaya devam ederken, türün kalıpları içerisinde yaratıcı işler sergileyip öne çıkan filmler ise hala sayılı. Örneğin bunun hala neredeyse tamamen korku filmlerinde kullanılıyor olması bile bu bakir alanın henüz ne kadar az bir kısmının keşfedildiğine en güzel örnek.
Screenlife filmlerin katkıları
Türün en malum ve ilgi çeken ilk özelliği, zaten normal bir filmi izlediğimiz sabit bir fiziksel çerçeveyi (sinema perdesi) her pikseliyle tamamen etkin yeni bir çerçeveyle kaplaması. Ki söz konusu çerçeve de bugün dünyanın her köşesindeki sinema izleyicisi için yabancı gelmeyecek bir çerçeve; yani bilgisayar ekranı. Özellikle 2018 yapımı “Searching” gibi çözülmeyi bekleyen bir gizem içeren gerilim filmlerinde, seyirci olarak istemsizce ekranın herhangi bir köşesinde bir şey bulmak için fıldır fıldır gezinen gözlerle izliyoruz. Yine belli bir senaryo tansiyonu ve film ritmi yakalamak adına söz konusu tam ekranın içerisinde zaman zaman yakınlaşan kadrajlar ya da göze çok daha doğal gelecek şekilde bir şeyleri görmemize engel olurcasına açılan yeni pencereler aktif birer anlatım unsuru halini alabiliyor.
Bu bahsini ettiğimiz özelliklerin hepsi şu ana kadar izlediğimiz denemeler doğrultusunda gördüklerimiz tabii ki. Masaüstü kaydı üzerinden yapılabilecek daha nice yaratıcı anlatıları sabırsızlıkla beklerken bir yandan da hala keşfedilmemiş ve asıl cevherlerini çıkarmamış olduğu fark edilebiliyor. Ülkemizde de karantina döneminde Reha Erdem’in çektiği “Seni Buldum Ya!” türün içinde sayabileceğimiz farklı bir örnek ortaya koyuyordu. 2016 yapımı romantik gençlik draması “Face 2 Face” gibi korku türünün dışında alanı keşfetmeye çalışmış filmler çoğaldıkça bu imkanları daha da sık görebileceğimiz aşikar. Zaten eğer bir alanın (türün, piyasanın) önde gelen ismi olarak 10 yıldır hala Bekmambetov‘un adını anıyorsak oranın henüz el değmemiş hazinelerle dolu olduğunu anlamamız çok da zor olmuyor.🤷♂️