Son zamanlarda alışık olduğumuzdan farklı şekilde hip-hop, pop ve rock gibi türleri iç içe geçirdiği şarkılarla kendine özgü bir dinleyici kitlesi yaratan Mavi’nin geçtiğimiz günlerde çıkardığı “Monsieur” isimli yeni albümünün ardından kapısını çaldık. Dumanı henüz çok üstünde olan 13 şarkılık bu albümü ve Mavi’nin kariyer hikayesini gelin ondan dinleyelim!
Batıkan BAKSI / [email protected]
Mavi, merhaba! Yeni albümün “Monsieur” şimdiden hayırlı olsun. Biraz albüm hakkında konuşalım mı? Albümü ne kadar sürede hazırladın ve “Monsieur”a hazırlanırken seni en çok tetikleyen şeyler neler oldu? Albümün kısa bir manifestosunu duysak mı senden?
Öncelikle beni ağırladığınız için teşekkürler. “MONSIEUR” uzunca bir süre kafamda tasarladığım bir albümdü, düşünme ve konsepti oturaklı bir fikir haline getirme aşaması müziği tasarlayıp hayata geçirme aşamasından daha uzun sürdü. Albümün ilk kaydından itibaren yaklaşık 2 ya da 3 ay içinde muhteşem bir prodüktör ekibinin dokunuşlarıyla birlikte albümü tamamlamış bulunduk. Üzgün, depresif müzikler üretmek ve bu yaşam tarzı hayatımdan uzun bir süre aldı ve bu albümde kendimin seksi ve eğlenceli kısımlarını da biraz gün yüzüne çıkarmayı hedefledim. Yine de tabii ki dinleyiciyi düşünmeye sürükleyip özellikle albümün kapanış şarkısı ‘Aşk’ ile de biraz üzmeden duramadığımı da söyleyebilirim.
“Hissettiklerimde kendini bulan herkese hitap etmek en büyük gayem…”
Albümünde farklı müzik türlerini bir araya getirip adeta bir harman yapmışsın. Bu harmanlamayı yaparken motivasyonun neydi? Mesela tek tarzın sana yetmeyeceği mi? Yoksa daha fazla dinleyici kitlesini kendine bağlamak mı?
Açıkçası konu müzik olduğunda açgözlü sayılırım. Koca bir oyuncak dükkanına girmiş bir çocuk gibi hissedip hepsini almak isterim. Belli bir türe ait olmak ne yazık ki hayatımın hiçbir alanında gerçeğim olmadı, kafamın içi koca bir harmanken bunun müziğime yansımaması şaşırtıcı olurdu. Dinleyici kitlemi seçebileceğimi düşünmüyorum hissettiklerimde kendini bulan herkese hitap etmek en büyük gayem.
Bu albüm, senin için sanatsal bir meydan okuma yarattı mı? Özellikle “Monsieur” ile kendini ifade ederken zorlandığın ya da seni en çok özgürleştiren parçalar veya konular neler oldu?
“MONSIEUR” kesinlikle bende sanatsal ve teknik bir meydan okuma yarattı. Aldığım her kayıt, bir challenge gibiydi her birinde daha iyi bir versiyonumu ortaya çıkarmayı kendime görev edindim diyebilirim. Kullandığım vokal harmonileri, altyapıların boşluğunda dinleyiciyi doyurabilecek bir Mavi yaratma çalışmalarım ve şarkılarda anlattığım konuların ince ve sert işleyişi kesinlikle zorlu ve geliştirici bir süreçti. Tam olarak neredeyse her şarkıda dinlerken zorlamayı ve bir o kadar özgürleştirmeyi hedefliyordum. Tabii ki bu süreçte ben de bunları yaşadım kesinlikle nokta atışı oldu. ‘Aşk’ ve ‘Lider Leydi’ bu duruma iyi örnekler diyebilirim.
Müzik yolculuğuna çok genç yaşlarda başladığını öğrendim röportaja hazırlanırken ve kısa sürede büyük bir kitleye ulaşmışsın. Bu kadar genç yaşta sektörde yer edinmenin avantajları ve dezavantajları neler oldu?
Bu, herkesten en çok aldığım sorudur. Son zamanlarda global sektörde gördüğümüz olaylar kadar yankı yaratabilecek büyüklükte bir sektör değiliz fakat olsaydık pek eksik kalmazdık diye düşünüyorum. Avantajları ise kendi hayatıma sağlayabildiğim konfor bir yana sizlere kafamda oluşturduğum sanatımı ulaştırabilmek, büyük kitlelerle duygularımı paylaşıp bunu her konserde görebilmek tatminliğimin en büyük parçasıdır. Yapmayı en sevdiğin şeyin gelir kapına dönüşmesi hem tarifsiz bir his hem de onun kadar zor.
“Umarım her zaman daha yeni ve çeşitli müzikler duymaya devam ederiz…”
Bu yaşta, seni dinleyen genç hayranların için aynı zamanda bir örneksin. Senin yaşlarında müzik yapmak isteyen gençlere nasıl bir önerin olur? Sanat için erken ya da geç diye bir şey var mı senin bakış açına göre?
Kesinlikle “sanat” için erken ya da geç diye bir şey olduğunu düşünmüyorum fakat konu benim gibi genç yaşınızda sanatınızı, kendinizi ve hayatınızı büyük kitlelerle paylaşmak olduğunda ya bunu taraflıca düşünüp eğer hazır değilseniz bunun için henüz erken olduğunu kendinize kabul ettirmelisiniz ya da göze almanız gereken birçok faktörü göz önünde bulundurup çevrenizden ve büyüklerinizden birçok anlamda yardım alıp ona göre hareket etmelisiniz. Naçizane tavsiyelerim bunlardır, umarım her zaman daha yeni ve daha çeşitli müzikler duymaya devam ederiz.
Gençlere örnek olmaya girdiysek Z kuşağında yoğun bir old school hayranlığı var sosyal medyada gördüğüm kadarıyla. Mesela rap konusunda Sagopa Kajmer, Ceza, Fuat gibi isimlerin adına tonlarca hayran sayfaları açılıyor. Sen Türkçe Rap konusunda en çok kimlerden feyz alıyorsun? Ya da alıyor musun daha doğrusu?
Evet her sektörde olduğu gibi eskilere saygı duymak önemli. Bana gelince her ne kadar hakim olsam da Türkçe sözlü rap müziğin bana hitap ettiğini söyleyemem ama müzik yelpazesini geniş tutmanın müzisyenler için en önemli trick olduğunu düşünüyorum.
Hazır feyz almaktan söz etmişken şarkılarının içindeki anlamlara girmek istiyorum biraz. Senin müziğinde kendine has, bağımlılık yaratan bir akış ve hikaye anlatımı hissediliyor. Şarkılarında en çok hangi temalar öne çıkıyor? Mavi olarak hikaye anlatımında seni farklı kılan ne olduğunu düşünüyorsun?
Teşekkürler. Bunun cevabının edebiyat, kelimelerin fonetiği, matematiği, iyi müzisyenler dinlemek ve kendim olmak olduğunu düşünüyorum.
“Kendi içinde bir estetiği olan her şey sanattan sayılır bana göre…”
Yine senin kendi bakış açını merak ettiğim bir şey var, müzikten ziyade daha çok sanatla alakalı. Mavi olarak, senin için sanatın tanımı nedir? Bir şarkıyı ya da albümü “sanat” olarak nitelendirecek şey ne olmalı sana göre?
Kişinin tamamen içinden gelerek hayata döktüğü, kendi içinde bir estetiği olan her şey sanattan sayılır bana göre. Günümüzde bu kavramlar ne kadar yolunu kaybetmiş olsa da sanatın her zaman her yerde yaşamaya devam edeceği gerçeğini herhangi bir kişi ya da topluluk değiştiremez.
Günlük yaşamımızda sahip olduğumuz hobilerimiz özellikle yaratıcı sektörlerdeki işlerimizi de epey etkiliyor. Senin de skateboard, BMX ve grafiti gibi ilgi alanların var. Bu hobilerinin müziğinin üzerinde bir etkisi var mı? Mesela daha enerjik bir bakış açısına sahip olmak gibi. Bu hobilerinle müziğin arasında bir bağ kuruyor musun?
Kesinlikle katılıyorum. Hobilerin insanı hayata bağladığını ve içine girebildiğinde hemen hemen düşüncelerini daha iyi yönetebilme gücü sağladığını düşündüğüm için kesinlikle yaratıcılığa artı olduğunu söyleyebilirim. Müziğimle olan bağına bir örnek vermem gerekirse, İzmir’in skateparkları benim müziğimin ilk yapı taşıdır. Kaykay gibi hobilerin insanları birbirine bağlama, birbirini gazlayıp güven verme özelliğinin olduğu bir gerçek, Mavi de öyle doğdu diyebilirim.
Sence BMX veya kaykay gibi genç kültürün ikonik alanları, Türkiye’de rap müziğin yükselişine katkıda bulunuyor mu? Bir zamanlar (hatta bugün bile) meydanlarda breakdance yapan gençler 2000’lerde rap ve hip-hop’ı çok yükseltmişti mesela.
Kesinlikle, müzik medyası ve sektörüne sağladığı katkıların dışında sanatçılara da az önce verdiğim örnekteki gibi büyük bir katkı sağlamıştır bence.
Monsieur’dan sonra neler olacak senin cephende?
Hazırladığım bir sürü güzel single ve İngilizce bir EP, dinleyicilerimin benden beklediği bir rock albüm ve benim kendime yoğun taleplerimle birlikte hazırladığım öncekilere göre daha deneysel şarkılarım var. Sonrasını yol gösterir.
Dinleyicilerine ve dergy.com okuyucularına söylemek istediklerini dinlesek mi bir de son olarak? 🙂
Tabii. İzlediğim bir filmde duymuştum hatırlatmak isterim; “diş fırçanıza ulaşabilecek herkese nazik olun”