1 Haziran gecesi ilk İstanbul konser için Salon’da izlemeye hazırlandığımız Morpheus’la bugüne kadar yaşadıklarını, İstanbul’a olan hayranlığını ve günümüzde müzik üretmenin zorluklarını konuştuk.
Ant Arın ŞERMET
Bazen yaşanan travmalardan çıkmak için bir ele ihtiyaç duyabilir insan. Bazen kendi içine kapanmaya, bazen de birlikte iyileşmeye. 1 Haziran gecesi hem kariyerinin ilk İstanbul konserine hem de ilk solo konserine çıkacak Hollandalı Morpheus, yaşadığı acıları, açık yaralarını müzikle kapatmayı başarıp iyileşmeye çalışan bir müzisyen. Belki de bu noktasıyla bile, dünyanın başka bir noktasında değil de Türkiye’de bu kadar ilgi görmesi mantıklı temellere oturabiliyor. Konser öncesinde, henüz Morpheus’la ve müziğiyle tanışmadıysanız size aracı olmaktan mutluluk duyarız.
Biraz direkt bir giriş yapacağım. Bugüne kadar yaptığın şarkıları ve yaşadıklarını düşününce Joan Didion’un “The Year of Magical Thinking” kitabını okumuş muydun diye sormadan edemedim. Katılır mısın bilmiyorum ama o kitapta da senin müziğinde de kayıpla yaşamayı öğrensen da ondan bağımsız yaşamanın pek de mümkün olmadığını hissettim. Müziğinin, iyileşmek, bir şeylere rağmen bir şeylerle uğraşmaya devam etmekteki etkisine dair senin düşünceni duymak isterim.
İlginç bir soru. Bahsettiğin kitabı okumadım ancak bir an önce edinip en kısa zamanda okumam gerektiğini fark ettim. Kendi deneyimim üzerinden konuşmam gerekirse bütün perspektifim değişti. Annemin cenazesinden sonra eve geldiğim anı hatırlıyorum. O ana kadarki bakış açımla o andan sonraki aynı depildi. Artık bir çocuk değildim. Perspektifimi değiştirdi. İlişkilerimi değiştirdi. Sevdiğim insanlara olan yaklaşımımı değiştirdi. Zamanın ne kadar kıymetli olduğunu anlamamı sağladı. Annemin ölümü, benim, yaşamı daha kıymetli görmemi sağladı. O zaman da sorgulamıştım. Hala da sorguluyorum. Ama sahneye çıkınca, özgürlüğü, bağımsızlığı müzikle hissedince her şey değişiyor. Müzik, kimya gibi, karanlığı ve acıyı güzel ve ilahi hale getirebilir.
En çok dinlendiğin 5 şehrin 2’si Türkiye’den. En çok dinlendiğin şehirse İstanbul. Sence müziğinin en yoğun karşılığını Türkiye’de bulma sebebi nedir? Ek olarak bunu fark ettiğinde nasıl bir reaksiyon verdiğini öğrenmek isterim.
İşin garibi şu ki, bunu planlamadık: sadece gerçekleşti. Bir gün, Türkiye’den biri gelip bunun garip olmadığını, Türkiye’deki dinleyicilerin seni sevmesinin sebebi, oradaki karamsar ve üzgün müziklere olan ilginin yansıması dedi. Bu da beni güldürdü. Aynı zamanda sürpriz dememe bakma, pek de şaşırmadım. Türkçe müzik dinlemeyi seviyorum, özellikle de Zeki Müren, Leman Sam ve Sezen Aksu gibi eski klasikleri. Sesleriyle sanki yazı yazıyor gibilerdi ve yaylı düzenlemeleri inanılmazdı. Onlardan çok ilham aldım.
Yeni şarkın ‘Pearl’, Mayıs başında çıktı. Ve üzerinde çalıştığın EP’den 3 şarkıyla tanışmış olduk böylelikle. Dinleyicilerini nasıl bir EP bekliyor? “Morphosis”le benzer bir anlatı dokusunu koruyacak mısın?
Bana soracak olursan iki EP birbirleriyle kardeş. İlk EP’im “Morphosis” karanlığa çıplak gözle bakarken yaralarını yalamak, ikinci EP’im “The Ascent” ise ışığı aramakla ilgili. Karanlıkta çok uzun süre kalamazsınız, aksi takdirde karanlık sizi emer, yok eder. Kendimi hayatta kalmak için güneşe doğru dönen bir çiçek gibi görüyorum. Ancak her iki EP’de de şiirsel şarkı yazımı ve yoğun duyguların ifade edilmesi merkezde kalıyor diyebilirim.
Ekonomik şartlar, değişen dinleme alışkanlıkları derken dünyanın dört bir köşesinden birçok müzisyen albüm yapmak yerine single ya da EP yapıyor. Senin, albüm yapmak yerine EP yayınlamaktaki tercihin bununla mı ilgili? Yoksa daha farklı bir bakış açın mı var diye çok merak ediyorum.
Günümüzde, birçok müzisyen viral olarak büyük sıçramasını hızlıca yaşamak istiyor. Dürüst olmam gerekirse, yolumu ses ve hikaye anlatımının özgün bir keşfi olarak gördüğüm için bu bana her zaman garip bir his veriyor. Şarkılarım her zaman kişisel deneyimlerimi olabildiğince dürüst ve yalın anlatma çabama dayanıyor. İçten ve her dokusuyla samimi bir müzik yapmayı çok önemsiyorum. Süreci hızlandırmaktansa, daha yavaş bir yolda yürüyerek kaderimi kabullenmeyi tercih ediyorum. Çünkü albüm gibi tanımlayıcı bir işi üretmeden önce, çevremde beni gerçekten anlayan ve tanıyan bir kitle oluşturmanın öneminin farkındayım. Şanslıyım ki, bir sonraki projemin kariyerimin ilk albümü olduğunu sizlerle paylaşabilirim, ve albümüm üzerine çalışmaktan çok heyecanlıyım.
Bitirmeden önce Türkiye’deki hayranlarına ve konsere gelecek dinleyicilerine neler söylemek istersin?
İstanbul’daki konser, çok özel ve başlı başına kariyer gecelerimden biri olacak. Sadece ilk solo headliner konserim olduğu için değil, o geceyi sizler gibi böylesine destekleyici bir toplulukla paylaştığım için kariyer gecelerimden biri olacak. İlk şovumu İstanbul gibi güzel ve özel bir şehirde gerçekleştirmek benim için bir onur. Ve katılacak herkese en kalbi duygularımla şükranlarımı sunuyorum.