Bir zamanlar dünyayı sallayan gruplar müzik sektörünün zirvesindeydi. The Beatles, Pink Floyd, Nirvana ve niceleri… Hepsi kendine has tarzları ve hayran kitleleriyle müzik dünyasının yıldızlarıydı. O dönemde müzik grupları kültürel bir güç, birer fenomendi. Fakat bugün geriye baktığımızda -hala birçok efsaneyi dinliyor olsak da- yeni nesil müzikte o ihtişamlı dönemin izleri neredeyse silinmiş gibi. Dijitalleşme, pandemi ve sosyal medyanın yükselişi derken, grupların etkisi kayboldu, popülerlikleri azaldı. Peki, bu büyük değişimin sebepleri neler?
Ayşe DEMİR
Dijitalleşme ve solo sanatçıların yükselişi
Dijitalleşme, tüm sektörlerde olduğu gibi müzik dünyasını da adeta yeniden şekillendirdi. Artık herhangi bir sanatçı, evinde tek başına ürettiği bir şarkıyı tüm dünyaya duyurabiliyor; yani devasa bir grup veya dev bir prodüksiyon ekibi olmadan da “yıldız” olmak oldukça mümkün. Solo sanatçılar, tek başına yürüttükleri bu yolculukta hem yaratıcı özgürlüğe sahip oluyor hem de daha hızlı karar alabiliyorlar. Bu durum grupları daha zor bir duruma sokuyor; çünkü bir grup içinde birçok fikir ve karardan bir sonuç çıkarılması gerekiyor. Bireysel sanatçılar, hit peşinde koşarken grupların kolektif üretim süreci bu hızlı tüketim çağında yavaş kalıyor. Dijital çağda, daha az sayıda sanatçının olduğu ve hızlı içerik üretilebilen projeler öne çıkarken, fazla kişiden oluşan gruplar daha zahmetli ve uzun soluklu bir sürece ihtiyaç duyuyor.
Müzik dağıtım politikalarındaki değişimler
Son yıllarda müziğin dağıtımı ve tüketim şekli, dijital platformların ortaya çıkışıyla bambaşka bir boyuta taşındı. Eskiden CD ve plak satışlarıyla kitlelere ulaşmaya çalışan sanatçılar, şimdi Spotify ve Apple Music gibi platformlar sayesinde şarkılarını milyonlara duyurabiliyor. Fiziksel satışların yerine artık dijital dinlenme sayıları bir sanatçının başarısını ölçmede önemli bir gösterge haline geldi. Fakat dijitalde başarıya ulaşmak ve bu başarıyı sürdürebilmek için de uyulması gereken bazı kurallar var. Birçok sanatçı, popüler listelere girebilmek veya dinlenme sayılarını artırmak için algoritma kurallarına uyum sağlamaya ve sürekli yeni içerik üretmeye çalışıyor. Hızlı tüketim çağının getirdiği alışkanlıkla dinleyiciler sürekli yenilik arıyor; bu yüzden de sanatçılar neredeyse birkaç ayda bir yeni bir şarkı veya albüm yayınlamak zorunda kalıyor. Bir grup, tüm üyelerinin katkılarını ve zamanlarını bir araya getirmek zorundayken, solo bir sanatçı esnekliği sayesinde daha sık aralıklarla yeni içerikler sunabiliyor. Bu da solo sanatçıları dijital platformlarda daha öne çıkarıyor, dinleyiciler de onlara daha fazla maruz kalıyor.
Gruplar ise bu hızlı dijital tempoya ayak uydurmakta zorlanıyor. Bir arada kalmak, hem yüksek prodüksiyon ve turne maliyetleri, hem de grup içi yaratıcı uyum gerektiriyor. Eskiden plak şirketlerinin yoğun desteğini alan gruplar, günümüzde solo sanatçıların daha düşük maliyet ve hızlı üretim avantajları karşısında ikinci plana itiliyor. Bu nedenle gruplar, hem maddi hem de yaratıcı anlamda zorlu bir sürecin içinde kalıyor.
Pandeminin müzik gruplarına etkisi
Pandemi döneminin getirdiği zorluklar hepimizi çeşitli kısıtlamalarla sınadı ve en çok etkilenen sektörlerden biri de müzik oldu. Sokağa çıkma yasakları, sosyal mesafe derken uzun bir süre ne konserler düzenlenebildi ne de festivaller. Hal böyle olunca da müzik sektöründe çalışan herkes ciddi anlamda zorladı. İptal edilen turneler, satışı düşen albümler derken müzisyenlerin ve müzik sektöründen para kazanan herkesin gelir kaynakları adeta buharlaştı. Maalesef bu süreçte müziğe uzun bir ara veren, belki de tamamen bırakan birçok müzisyen de oldu. Sanatçılar bu zorlu dönemde ayakta kalabilmek için dijital konserler veya sanal performanslar gibi alternatif yollar aramaya başladılar. Ancak, solo sanatçılar için daha kolay olan bu geçiş, gruplar için hem maddi hem de lojistik olarak oldukça zorlayıcıydı. Birçok grup bu dönemde yağmurdan kaçarken doluya tutuldu; bazıları dağılma kararı aldı, bazıları ise ara verip bir süre sessizliğe büründü.
Sosyal medya: Bireysel sanatçıların çağı
Özellikle pandemi dönemi ile büyük bir yükselişe geçen TikTok, günümüz müzik sektöründe büyük bir etkiye sahip. Platformdaki akımlar, danslar ve videolar sayesinde hem eski hem de yeni şarkılar hızla popülerleşebiliyor. Bu durum, sanatçıların müziğini tanıtması için yararlı görünse de plak şirketlerinin, sanatçılara “akım yaratacak” türde şarkılar yapmaları için baskı kurmasıyla suistimal edilebiliyor. Bu baskı, sanatçıların üretim sürecini olumsuz etkiliyor ve müziğin doğal yapısının ticari bir şekle bürünmesine yol açıyor. Bununla birlikte günümüzde, sanatçıların kişisel bir marka yaratmaları adeta zorunluluk haline geldi. Bir bakıma sanatçılar aynı zamanda içerik üreticisi olmaya zorlanıyor. Instagram, TikTok gibi platformlar, solo sanatçılara hayranlarıyla daha yakın bir ilişki kurma imkânı sağlarken bir yandan da kitlelerini ellerinde tutabilmek için müziğin yanı sıra içerik üretmeye zorluyor. Kendi hayatlarından kesitler paylaşarak samimiyetlerini artıran solo sanatçılar için bu çok daha kolay bir süreç olurken, gruplar içinse bu durum daha karmaşık; çünkü her üye hem bireysel varlığını hem de grup kimliğini korumak zorunda. Bu dengeyi sağlamak zorlaştıkça, bireysel yıldızların parlaması daha mümkün hale geliyor.
Peki hala Bir umut var mı?
Müzik grupları, tüm zorluklara rağmen, kolektif ruhu temsil etmeleri ve canlı performanslardaki benzersiz enerjileri ile hâlâ birçok kişi için özel bir anlam taşıyor. Peki, müzik grupları gelecekte eski ihtişamlarını yeniden kazanabilecek mi? Yoksa bu altın çağ çoktan geride mi kaldı? Günümüzde her ne kadar arka planda kalsa da grup müziğine duyulan bir ihtiyaç olduğu bariz. Özellikle son zamanlarda birçok efsane grubun geri dönüş yapmasıyla dinleyicilerde oluşan heyecan buna büyük bir örnek. Sosyal medyanın müzik pazarlamasında artık bir zorunluluk haline gelmesi gruplar için bir zorluk yaratsa da sosyal medya stratejilerini güncellemeleri, bireysel yaratıcılıklarını bir araya getirerek farklı bir uyum yakalamaları ile bu engeli aşmalarının mümkün olduğunu düşünüyorum. Tüm bu zorluklara rağmen, son yıllarda birçok ikonik grup geri dönüş yaparak yeni nesle seslenmeye de başladı. Linkin Park, Oasis gibi grupların sahnelere dönüşü, The Cure gibi grupların uzun aradan sonra yeni albüm çıkarması yeni kuşaklara hitap edebileceklerini, grupların hâlâ ilgi çekebileceğini gösteriyor. Bu geri dönüşler, müzik gruplarının tamamen yok olmayabileceğini, belki de kendilerini günümüzün değişen koşullarına uyarlayarak yeniden yükselebileceklerini düşündürüyor. Belki eski ihtişamlarına ulaşmaları zor olabilir ancak grupların özgün kolektif yapısının, müzik endüstrisinde her zaman kendine özgü bir yeri olacak.