Gezegenimizin geleceği için sürdürülebilir çözümler bulmak günümüzde her şeyden büyük önem taşıyor. Bu konuyu odağına alan ve önce sürdürülebilirlik diyen gruplar karşınızda.
Sevdiğiniz grubun şarkılarını binlerce kişiyle birlikte söylemek gibisi yok değil mi? Konserler ve festivaller adeta yaşama dair en büyük motivasyon kaynaklarımızdan biri ama gezegenimiz söz konusu olduğunda madalyonun diğer yüzünü de unutmamamız gerekiyor; harcanan enerji, ulaşım ve en gözle görünür olanı da bir konserin ardından etrafa saçılmış plastik bardaklar, bileklikler ve sayısız atık…
Günümüzün en önemli konularından biri sürdürülebilirlik. Gezegenimizin geleceği için her sektörde sürdürülebilir kararların alınmasına büyük ihtiyaç var. Ancak karbon ayak izimizi, karbon emisyonunu azaltabilirsek, daha yaşanabilir bir dünyaya sahip olacağız. Aktivistler ve eğitimciler karbon emisyonlarının büyük çoğunluğundan bireylerden ziyade şirketlerin sorumlu olduğuna işaret etse de, çoğu insanın daha geniş yapısal değişim mücadelesine katılması gerekiyor.
Müzik endüstrisi tabii ki bir numaralı karbon ayak izi suçlusu değil, ancak sanatçıların özel jetlerle turneye çıkması, akaryakıt kullanılan otobüs veya araçlarla seyahat etmesi, binlerce dinleyicinin konser alanına ulaşım için tercih ettiği yollar, teknik ekipmanları taşıyan tırlar ve hatta müzisyenlerin üretimleri sırasında stüdyoda uzun geceler geçirirken kullandığı enerji…
Hem müzisyenlerin hem de dinleyicilerin bu konuya duyarlı yaklaşması ve bebek adımları da olsa bazı kararlar alarak uygulaması artık her zamankinden daha büyük önem taşıyor. Sürdürülebilirliği önceliği haline getiren, verdikleri konserlerden merchandise’lara neden oldukları karbon emisyonunu ve karbon ayak izini azaltmak için elinden geleni ardına koymayan müzisyenler var ve müzik sektörünün de onların bu duyarlı yaklaşımını desteklemesi ve diğer sanatçıların onları örnek alması gerekiyor.
Sürdürülebilirliğin engeli: Var olan sistem
Tabii bu noktada değinmemiz gereken bir konu daha var ki o da şu anki sistemin köklü bir değişime ihtiyacı olduğu. Dijital çağla birlikte, çoğu dinleyici artık müzik satın almıyor, sanatçıların yayın platformları üstünden para kazanması ise birçok koşula bağlı. Haliyle müzisyenlerin belki de her zamankinden daha çok konser vermesi gerekiyor ki icra ettikleri müzikten para kazanabilsinler. Bu noktada ek gelir olarak merchandise’lar devreye girse de genelde bu ürünlerin de sonu denizlere ve okyanuslara atık olarak dönmeleriyle sonuçlanıyor. Yumurta mı tavuktan, tavuk mu yumurtadan hesabı aslında içinden çıkılması zor bir kısırdöngünün içerisindeyiz.
Örneğin, yalnızca Birleşik Krallık’ta, müzik festivalleri tek başına 24 bin tonun üzerinde karbon emisyonunun yanı sıra 25 bin 800 ton atık yarattı ve 7 milyon tondan fazla yakıt tüketti. Amerika’daki meşhur Coachella müzik festivali her bir gününde çoğu geri dönüştürülemeyen 107 ton atık üretiyor. Polonya’daki bir müzik ve sanat festivali olan Unsound’un 943 tondan fazla karbon emisyonu ürettiği tahmin ediliyor. Bunları da geçelim: 2017’de yayın platformları üstünden Luis Fonsi‘nin ‘Despacito’ parçasının dinlenmesi tek başına beş Afrika ülkesinin toplamı kadar elektrik tüketti.
Haliyle müzik sektöründe sürdürülebilirliği sağlamak çok zorlu bir yol. İşin içinden nasıl çıkılır bilemiyoruz ama bu konunun ciddiyetini farkında olan müzisyen ve grupların çağrısı ve hatta bu konudaki hareket planları her şeyden önemli. Gelin dinlemekten büyük keyif aldığımız şarkılarının yanı sıra sürdürülebilirliği odağına alan, hem sahnede hem de özel hayatlarında dünyamızın geleceği için adım atan müzisyenleri keşfedelim.
Coldplay
Söz konusu sürdürülebilirlik olduğunda birkaç grup var ki yaptıklarıyla ayakta alkışlanmayı hak ediyor. Bu gruplardan biri Coldplay. Grup mümkün olan en düşük karbon ayak izine sahip etkinlikler yaratmak amacıyla girişimlerde bulunuyor. Coldplay bunu yapmak için turun üreteceğinden daha fazla karbonu dengelerken tüketimi azaltmayı, geri dönüşüm çabalarını artırmayı, yeşil teknolojileri uygulamayı ve doğa ve teknoloji tabanlı projeleri finanse etmeyi amaçlıyor.
Grup bunları uygulayarak 2017’deki turnelerine kıyasla bu yıl düzenledikleri Music of the Spheres dünya turnesinde karbon emisyonunu yarı yarıya azalttı. Web sitelerindeki sürdürülebilirlik ile ilgili olan bölümde ise şu bildiriyi yayınladılar: “Ağaçlandırma, yeniden yabanlaştırma, koruma, toprak yenileme, karbon yakalama/depolama ve yenilenebilir enerjiye dayalı projeleri destekleyerek turun ürettiğinden daha fazla karbondioksit azaltma sözü veriyoruz. Bu taahhüdün bir parçası olarak tur, satılan her bilet için bir ağaç da dahil olmak üzere milyonlarca yeni ağacın dikilmesini ve ömür boyu korunmasını finanse edecek.”
The 1975
Hem müzik endüstrisi hem de müzikseverler için daha sürdürülebilir bir gelecek yaratma yolunda önemli adımlar atanlardan biri de The 1975. Grup merchandise’larını artık eski ürünlerin ileri dönüştürülmesiyle üretiyor. Ve turnelerinin daha sürdürülebilir olması, insanlar ve gezegen için daha iyi bir gelecek yaratmak için çalışan müzik yapımcıları ve müzikseverlerden oluşan bir topluluk olan Reverb ile ortak çalışıyorlar.
Ancak bundan da etkileyici olanı 2020 yılında yayınladıkları “Notes on a Conditional Form” albümünde yer alan ‘The 1975’ adlı parçada iklim aktivisti Greta Thunberg ile yaptıkları işbirliği oldu. Şarkıda Thunberg’in tüyler ürpertici monologunu yeniden hatırlayalım: “Artık kurallara göre oynayarak dünyayı kurtaramayız. Çünkü kuralların değiştirilmesi gerek. Her şeyin değişmesi gerekiyor ve bugün başlamak zorunda. Oradaki herkes, şimdi sivil itaatsizlik zamanı. İsyan zamanı.”
Radiohead
Radiohead ise uzun yıllardır sürdürülebilir turneye odaklı hareket edenlerden. 2008 yılında grup, turnelerindeki tek kullanımlık bardakları değiştirmekten ekip için yeniden kullanılabilir seçeneklere, tur araçları için biyoyakıt kullanmaya ve hava taşımacılığını yasaklamaya kadar çevre dostu eylemleri zaten uygulamaya başlamıştı ki bu uygulamaları günümüzde de devam ettiriyorlar.
Ayrıca 2019 yılında resmi websiteleri hack’lenip yayınlanmamış parçaları çalındığında, bütün şarkıları Bandcamp’te yayınlayarak buradan elde ettikleri gelirim tamamını çevreci aktivist grup Extinction Rebellion’a bağışlamışlardı.
Massive Attack
Massive Attack ise sürdürülebilirlik konusunda nam salmış bir diğer grup. Tyndall İklim Değişikliği Araştırma Merkezi ile bir ortaklık kuran grup, müzik endüstrisindeki emisyonların en aza indirilmesi için özel jetlerin kullanımını reddetmekten turne için elektrikli ulaşıma geçişe kadar birçok yolu takip ediyor. Massive Attack, müzik endüstrisinin dışında, hükümetten iklim krizine karşı harekete geçmesini de talep etmeye devam ediyor.
Green Day
Sürdürülebilirlik kelimesiyle daha yeni yeni tanıştığımız 2006 gibi erken bir tarihte Green Day, gençlerin yenilenebilir enerjilere yönelmeleri için ilham verme umuduyla NRDC ile “Move America Beyond Oil” kampanyası üzerine çalışmaya başladı. Aynı zamanda grup üyeleri plastik atıkları ortadan kaldırmak için sertifikalı biyolojik olarak çözünebilir poşet ve kapsüllerde kahve satan Oakland Coffee Works’ü de kurdu.