Ana SayfaMüzikMüzik tarzına yön veren faktörler neler?

Müzik tarzına yön veren faktörler neler?

Müzik tarzı üzerine “Ben rock’çıyım, ben rap’çiyim, ben pop’çuyum” diye gezilen dönemi hatırlıyor musunuz? Müzik dünyası, özellikle sosyal medyanın da etkisiyle o kadar karmaşık bir hal aldı ki, artık kimse tam manasıyla o’cu ya da bu’cu değil. Peki bu müzik tarzları neye göre şekilleniyor? Biz neden bazı müzik tarzlarını çok severken, bazılarından çok uzakta kalıyoruz? Gelin sebebine bakalım.

Batıkan BAKSI / [email protected]

Dünya üzerinde 300’ü aşkın müzik türü varmış. Tabii bunların çoğu ana bir müziğin kırılımı olsa da hayatımızı kaplayan sayısız tarz arasında sürekli mekik dokuyoruz. İnsanlığın müzikle haşır neşir olmaya başladığı ilk zamanlardan günümüze kadar sürekli birbiriyle etkileşime girerek değişen ve dönüşen tüm bu müzik türleri dünyanın dört bir yanına da yayılıyor elbette. Bu da zaten müziğin dönüşümündeki en temel etkenlerden biri. Düşünsenize dünyanın bir ucundaki Amerika’dan çıkan rock müzik tüm gezegeni dolaşıp ülkemize gelmiş ve Anadolu Rock gibi bir müziğe evrilmiş mesela. O yüzden müziğin bu dinamik yapısı beni çok heyecanlandırıyor. Dijitalleşmenin de etkisiyle bugünden tahmin edemeyeceğimiz daha sayısız müzik türünün de çıkacak olması bu heyecanı körüklemeye de yetiyor.

Bu türlerden bahsetmişken şimdi bir düşünmenizi istiyorum. Biz nasıl oluyor da bazı müzik türlerine acayip derecede sararken, bazılarından neden hiç hoşlanmıyoruz? Ya da “asla dinlemem” dediğimiz müzik türlerine neden bir anda sıcaklık hissedebiliyoruz? Fanatiklik düzeyine varan ve daha çok alt kültürler tarafından dinlenen metal ya da rap gibi müziklerde bu durum “davayı satmakla” itham edilirken, popüler müzik daha çabuk şekilde yer değiştirebiliyor? Bu konuya biraz kafa yormaya ve insanların müzik zevklerinin neye göre şekillendiğine göz atmaya hazırsanız, başlayalım!

Müzik zevkimiz de kişiliğimiz gibi biricikmiş!

Nasıl ki dünya üzerindeki herkesin kişiliği kendisine has ise müzik zevki de bu kişilikle yakın bir ilişki içerisinde. Peter Rentfrow ve meslektaşı Samuel D. Gosling’in yaptığı bir kişilik analizine bakacak olursak, müzik zevkleriyle kişilik arasındaki bağlantıyı da görebiliyoruz. Kendilerine göre kişiliklerimizi ne kadar saklamaya çalışsak da dinlediğimiz müzikler, bizi ele veriyormuş. Düşünsel-karmaşık, yoğun-isyankar, neşeli-geleneksel, enerjik-ritmik olarak sınıflandırdıkları kişilik tiplerine müzik türleri atayan doktorlar Rentfrow ve Gosling, bu ilişkilendirmeyi de şöyle yapmışlar:

  • Düşünsel karaktere sahip olanlar – caz, klasik, blues
  • Yoğun karaktere sahip olanlar – metal, alternatif ve rock
  • Neşeli karaktere sahip olanlar – pop, country, indie
  • Enerjik karaktere sahip olanlar ise hip-hop, elektronik, disko gibi müzik tarzlarına meyilliymiş.

Zeka seviyesi müzik tarzlarını direkt etkiliyor!

Baştan söyleyeyim bu başlığı, arkadaşınıza “bak kanka zekan düşükmüş ehehe” demeniz için oluşturmadım. Ama müzik tarzını belirleyen faktörleri tespit etmek için Oxford Brookes Üniversitesi’nin yetkililerinin yaptığı bir araştırmada zeka seviyesinin de belirli müzikleri sevip sevmeme konusunda etkili olduğu ortaya çıkmıştı. “Yani?” diye soracak olursanız, zeki insanların yeni deneyimlere daha açık olması farklı müzik tarzlarını keşfetmeleri için çok büyük bir tetikleyiciymiş. IQ seviyesi düşmeye başladığında da karmaşık orkestra şarkıları dinleyiciler için büyük bir zulüm haline geliyor ve daha çok herkesin anlayabileceği müzik türlerine yöneliyormuş. Bunu da evrimsel süreçte beynin çok alışık olunmayan sinyallere verdiği tepkilere ve uyum sağlamasına bağlayan uzmanlar, tek başına müzik zevkinin yüksek zeka örneği olmadığını da belirtmeyi ihmal etmiyorlar tabii.

Yaş aldıkça müzik zevki tutuculaşıyor…

Kendinizden büyük (ve muhtemelen baby boomer kuşağından olan) kişilerin genellikle dinlediğiniz müzikleri eleştirdiğine rastlamış olabilirsiniz. “Siz buna müzik mi diyorsunuz?” diyerek kendi gençliğinde dinlediği müzikleri üstün tutan yaşlı bireyler de bir zamanlar gençti ve onlar da kendinden büyüklere meydan okumak için aykırı müzikler dinliyordu. Mesela çoğumuzun rock müzik dinlemeye ergenlik döneminde başlaması da buna en iyi örneklerden biri. Çünkü rock, isyanın müziği olduğu için etrafımızdaki insanlara kendimizi kabul ettirmeye çalıştığımız bu dönemde sarılacağımız bir müzik olarak hayatımıza giriyor ve bu isyan ateşini yıllar boyunca büyüterek yaşatıyoruz. Tabii bu süre zarfında diğer müzik tarzlarına mesafeli durmayı tercih edersek, ister istemez tutuculaşıyor aynı müzik tarzı içinde yeni çıkan isimlerle bile aramıza bariyerler koyuyoruz. Çünkü yaş ilerledikçe yeni müzik keşfetme isteği azalırken, gençlikten itibaren dinlenen şarkılar her zaman “makbul” olarak hayatımızda yerini koruyor.

Sosyal statü, müzik zevkiyle iç içe!

Klişeyle bu bölüme bir giriş yapayım: “İnsan sosyal bir varlıktır!” Evet öyledir öyle olmasına ama müzik zevki de bu sosyal çevreyle doğrudan etkili bir kavram. İstisnalar olsa da genellikle insanlar sosyal çevresiyle ilişkili müzik tarzları dinlemeyi tercih ediyorlar. Çünkü bebekliğimizden başlayarak sürekli sosyal çevrelerde büyüdüğümüz ve kişiliğimizi bu alanlarda oluşturduğumuz için buralarda dinlenen müziklerin bu yönümüzü şekillendirmesi çok da şaşırılacak bir durum değil. Bu konuya kapitalist bir bakış açısıyla bakarak sınıf farklılıklarını işin içine dahil eden uzmanlar, müzik zevklerinin mensup olunan sınıfla alakalı evrildiğine dikkat çekiyorlar. Yani örneğin gelir seviyesi yüksek sosyal grupların daha elit (o da ne demekse?) müzikler dinlediğini, gelir düzeyinin daha alt katmanında olan toplulukların daha ötekileştirilmiş, alt kültürleşmiş müzikleri benimsediğini düşünüyorlar. Bulunduğu statünün içinden çıkamayıp doğduğu çevrede dönen bireyler, bu sebeple ilk olarak hangi müzikle tanıştıysa hayatı boyunca o müziklerin arasında gidip gelerek diğer kategorilerdeki toplulukların müziklerini dinlemeyi reddediyorlar ya da daha üst statüye sahip olmak için o segmentin tercih ettiği müzikleri benimsiyorlar.

Medya ve popüler kültür tüm müzik zevklerini şekillendirirse…

Yine geldik en sevdiğim bölüme… Popüler kültürle bir alıp veremediğimin olduğunu bu zamana kadar yazdığım yazılardan anlamışsınızdır. Günümüzde çok büyük bir endüstri haline gelen müzik sektörü, popüler kültürün içine girmeyi en çok sevdiği noktalardan biri. Özellikle ana akım medyanın da yardımıyla belirli dönemlerde şekillendirilen popüler kültür mesajlarından müzik zevkleri de payını alıyor. Periyodik dönemlerle (bu 5 yıl da olabilir 10 yıl da) bazı müzik türlerinin popülerleşmesi de bu sebepten kaynaklı. 2000’lerdeki rock müzik patlamasını hatırlayın. 90’lar boyunca satanist gibi görülen rocker gençlerin bir anda ana akıma oturmasıyla Türkiye’de rock müzik en altın çağını yaşamış, 2010’lardan sonra büyük bir düşüş yaşamıştı. O dönem herkes rocker, herkes metalciydi. Çünkü ergenliği o aralığa denk gelen gençler; televizyon, radyo, sosyal medya gibi kanallar aracılığıyla durmaksızın bir rock dalgasına maruz kalıyordu ve bu müziği benimsemeye başlıyordu. Gerçek anlamda dinleyenler yoluna devam ederken, sadece popüler diye bu müziği dinleyenler ise daha sonra ana akım konumuna hangi müzik türü geldiyse ona geçiş yaptı mesela.

Dijital platformlara her gün 120.000’e yakın yeni şarkının eklendiği bir düzende “biz hangi birine yetişeceğiz ya?” diye sık sık sorguluyoruz. O kadar şarkıya yetişmek elbette zor hatta bence imkansız ama yukarıda saydığım faktörleri göz önünde bulundurarak kendimizi bulduğumuz müzik tarzları arasında gezinmek bence kabul edilebilir. Yine de siz siz olun, müzikal tutuculuğunuzu bir kenara bırakarak yeni müzik tarzlarını keşfetmeye devam edin. Çünkü dünyada dinlenilmeyi bekleyen daha çok şarkı var.

BENZER İÇERİKLER

EN ÇOK OKUNANLAR

ÖZEL DOSYALAR