Müzisyenler ya da gruplar hiç beklemediğimiz zamanlarda, kariyerlerinin bir noktasında büyük değişimler geçirip bambaşka bir tarza yönelebiliyorlar. Bu yazıda yeni ilham kaynaklarının peşinden koşan veya trendlere uyum sağlayan bazı metamorfoz geçiren isimlere bakıyoruz.
Müziğin durağan bir sanat dalı olmadığını hepimiz kabul ediyoruzdur diye düşünüyorum. Hatta bence hayattan bu kadar etkilenen, hemen şekil alan; böylesine canlı ve eşzamanlı bir sanat biçimi var mıdır, pek emin değilim. Hâliyle müziği yapanlar da bu değişim ve dönüşümden nasibini alıyor ister istemez. Yıllarca aynı müziği yapmaktan sıkılıp, deneysel işlere girişen ve bunda başarılı olanların yanında, değiştirdiği tarzında tutunamayıp yeniden ilk bilinen hâline dönen müzisyenleri de biliyoruz. Mesela bazı sanatçılar hiçbir zaman tarzını değiştirmeyip garanti yoldan ilerlerken, kimisi de risk alabiliyor. Meydana gelen değişikliklerin bazıları ticari kaygılardan kaynaklanırken, bazıları da tamamen sanatsal arayışlardan doğan çok daha derin ve özgün bir sürecin ürünü olarak karşımıza çıkıyor tabii ki. Peki bu yola giren ve dinleyicilerini şaşırtan isimler kimler, bir göz atalım mı?
Daft Punk deyince aklımızda ilk beliren sesler elektronik melodiler olsa da aslında grubun ilk adımları rock müzikle atılmıştı. Milyonlarca albüm satışına imza attıkları ve 6 Grammy ödülünü eve götürdükleri bu yola Beach Boys’tan etkilenerek rock grubu olarak çıkan Daft Punk, 3 kişiden oluşan gruplarının adına da Darlin ismini vermişti. Tüm şarkılarını “do it yourself” mantığında kendi kendilerine kaydeden grup, yine adını aldıkları ‘Darlin’ şarkısının yanında bir de ‘Cindy So Loud’ adında bir şarkının da yer aldığı birkaç orijinal şarkı hazırlamış ve bir kaset doldurmuşlardı. Bir eleştirmenin onları “daft punk thrash” olarak adlandırmasının ardından, elektronik müzik sevgilerinin de ağır basmasıyla tamamen farklı bir sound’a bürünen ikili, kendilerine verilen bu ismi de çok sevip isimlerini Daft Punk yaptı ve bugün bildiğimiz o harika gruba evrildi.
Hip-hop’ta fırtınalar koparan 44 yıllık grup, Beastie Boys da müziğe ilk başladığında tamamen başka bir kafada müzik yapıyordu. Rock and Roll Hall of Fame’e giren 3. rap grubu olan Beastie Boys, yola çıktığında hardcore punk’a gönül vermiş ve 1979 yılında kurulduğunda The Young Aboriginals adını almıştı. Black Flag, Misfits ve Dead Kennedys gruplarından esinlenen ekip de tıpkı dönemdaşları gibi underground bir imajla kendi kasetlerini kendisi kaydedip elden dağıtıyordu. Adlarını Beastie Boys olarak değiştirdikten sonra 1982 yılında son bir kez daha “Polly Wog Stew” adında bir punk EP’si yayınlamış olsa da yönlerini başka bir rotaya çevirdiler ve Beastie Boys’un akıllara kazınan tarzını icra etmeye başladılar. Özünde isyan ateşini taşıyan iki farklı (ya da benzer) tarzda da üretim yapan ekip belli ki rap müziği daha çok sevdi ve çalışmalarını hep buradan sürdürdü.
Müzikal evrim deyince üst sıralara yazacağımız isimlerden birisi de tabii ki David Bowie. Böylesine ikonlaşmasının arkasında yalnızca imajı değil, el sürdüğü farklı türler de var Bowie’nin. Kariyerine folk ve rock altyapısıyla başlayan sanatçı, 1970’lerde Ziggy Stardust karakteriyle başka bir dünyaya seslenmeye niyetlenmişti. 1972 ve 1973 yıllarında Bowie’nin sahne kişiliği olan Ziggy, David Bowie’nin glam rock’a göz kırptığı bir karakterdi. 70’leri böyle geçirdikten sonra değişen trendlerle birlikte elektronik müzikle yakınlaşan Bowie, özellikle Brian Eno ile yaptığı Berlin Üçlemesi’nin ilk halkası olan “Low” albümü ile krautrock ve elektroniği iyiden iyiye benimsemişti. 90’larda biraz daha endüstriyel dokunuşlara merak salan ikon, son zamanlarında yeniden özüne döndü ve biraz daha olgun bir rock müzikle dinleyicilerine “ben hâla buradayım!” mesajını da vermeyi sürdürdü.
2000’lerin ortalarında Türkiye’de rock müzik dinleyenler için Sakin’in yeri ve önemi çok büyük. Ben de lafı açıldığında “ben Sakin’i canlı izleme şansına erişebilenlerdenim!” diye sık sık dile getirdiğim bu grubun frontman’i Onur Özdemir, 2010’larla birlikte hepimizi aşırı şaşırtacak bir imaj ve tarz değişikliğiyle karşımıza çıkmıştı. Hatta belki de herkesi şoka uğratan bu dönüşümü en belirgin şekilde Ayşe Hatun Önal’ın ‘Güm Güm’ şarkısının klibinde fark etmiştik hepimiz. “Yahu Sakin’e ne oldu?” diye düşünürken bir anda klipte bambaşka bir imajla gördüğüm Onur Özdemir, üstüne bir de Onurr olmuştu. Ancak onun yıldızını parlatan Simge’nin 2018’de çıkardığı ‘Aşkın Olayım’ şarkısıydı. Özellikle Galatasaray taraftarının gözde şarkısı olan bu parçanın kendisine ait olduğu ortaya çıktıktan sonra konserlerinde de sık sık söyler olmuştu ‘Aşkın Olayım’ı. Ancak Onurr’un pop müziğe verdiği büyük destek yalnızca bundan ibaret değildi. Onurr; Sezen Aksu, Ferhat Göçer, Ebru Gündeş, Murat Dalkılıç, Ayşe Hatun Önal, Hadise, Mustafa Ceceli, Murat Boz ve Gülşen gibi isimlere de şarkılar vererek popüler kültürde kendisine sağlam bir yer edindi ve yeni hit şarkılar üretmeye de devam ediyor.
Bir yerde 15 dakikalık bir şarkı varsa, peşinden de Opeth etiketi gelir. Şaka bir yana Opeth’e sevgimiz sonsuz. Ama tabii Opeth de kariyerinin en başından beri bu kadar uzun şarkılarla bu kadar teknik bir müzik yapmıyordu. Kariyerine David Isberg tarafından İsveç’te bir death metal grubu olarak başlayan Opeth, Mikael Åkerfeldt’in katılmasının ardından diğer grup üyelerinin bu durumdan rahatsız olması sonucunda Isberg ve Åkerfeldt’in ekipten ayrılarak Wilbur Smith’in “Sunbird” romanından etkilenmeleriyle bildiğimiz hâlini almıştı. 1995 yılında çıkardıkları ilk albümle progresif öğelere yönelen grup, 1996’daki “Morningrise” ile birlikte artık tam manasıyla progresif bir metal grubu olduklarını ispatladılar. Kimileri hâlâ biraz death metal esintisi taşıdığını iddia etse de Opeth, bugün progresif metal denildiğinde akla gelen ilk isimlerden.
Müzik, elbette sürekli değişen ve gelişen bir olgu. Gerek içsel arayışlar gerekse de dış etkenler nedeniyle müzikal kimliklerini dönüştürüp kendisini farklı kitlelere de tanıtan müzisyenler, bu süreçte özgünlüklerini ve yenilikçi yönlerini de keşfediyorlar. Bu şekilde ilerleyerek müzik türlerini değiştiren yerli-yabancı diğer isimlere de bakacak olursak;