Caz müziğin ülkemizdeki en köklü isimlerinden Nevzat Yılmaz, şimdilerde edebiyat ve caz müziği birleştireceği yeni bir proje üzerinde çalışıyor. Usta müzisyen Dergy’nin sorularını cevapladı.

Sebla KOÇAN / [email protected]

Besteci ve keyboardist Nevzat Yılmaz, İstanbul türkülerini retro-funk tarzında düzenlediği ikinci albümü No: 34’ü geçtiğimiz yıl yayınlamıştı. İstanbul türkülerini funk müzikle birleştiren usta müzisyen, şimdi de şarkı, şiir, metin ve caz’ın birleşiminden doğan yeni bir proje üzerinde çalışıyor. Yıllar boyunca Cem Karaca, Erol Evgin, Gülşen, Hande Yener ve Rafet El Roman gibi pek çok isimle birlikte çalışan Yılmaz, sanatın bilim gibi olamayacağını düşünüyor: “Bu kadar vicdansız bir dünyada saf temiz ve mükemmel bir müzik yapmak duyarsızlıktır. Sanatın ütopya iddiası her zaman vardır ama gözlerini kapatmaması ve etrafına bakması esastır…” Ünlü müzisyene merak ettiklerimizi sorduk.

İstanbul türkülerini funk bir tarza harmanladığınız albümünüz No:34 geçtiğimiz sene yayınlandı. Nasıl tepkiler aldınız, sonuçlarından memnun oldunuz mu?
Genellikle olumlu tepkiler aldım. Özellikle müzikle yakından ilgilenenler albümün özgünlüğü hakkında çokça ilgi gösterdiler. Ortalama dinleyici için pek alışık olmadıkları türkü yorumları olduğunu baştan kabul etmiştim ama ilginçtir onlar daha fazla ilgi gösterdiler.

Bu serinin 35, 06 diye şehir şehir devamının geleceğini söylemiştiniz. Sırada hangi albüm var, ne üzerinde çalışıyorsunuz? 
Evet söylemiştim. Aynı düşünceyi koruyorum. Umarım zamanım ve sağlığım buna izin verir. Bu uzun soluklu bir proje. Belki de ülkemizin bütün müzikal yapılarını bir arada toplamak gibi bir şeye girişebilirim. Sıradaki albüme gelince; bundan beş sene kadar önce bir albüm tasarlamış ve kaydetmiştim. Edebiyattaki metinlerarasılık kavramını müzikal bir alana taşımak için planlamıştım bu albümü. Dünyadaki tarihsel kişiliklerin ve toplumlara yön vermiş metinlerin bestelenmesi sonucu ortaya çıkan bir albüm oldu. Şarkı, şiir, metin ve caz doğaçlama iç içe… Sırada o var.

12 yaşında bağlama çalarak müziğe başladınız. Neredeyse yaşıtlarınız sokaklarda oynarken siz bağlamaya merak salmışsınız. Nasıl oldu bu, ailenizden gelen bir yönlendirme mi vardı?
Ben de oynadım sokakta. Amcam ilkokul öğretmenidir ve müziğe aşık bir adamdır. Onun teşvikiyle oldu bu. Kız kardeşim de müzik öğretmeni oldu sonradan ama merak ve ilgi insanın içinde olmadan olmaz tabii…

Nevzat Yilmaz No34 Foto Yusuf Arik 2

Üniversitede piyano bölümünü bitirdiniz. Piyanoya olan gönül bağınız nereden geldi?
Çok değerli bir hocam vardı, Mümtaz Nalcıoğlu, rahmetli oldu. Hiç bir öğrenci ondan iyi söz etmezdi. Piyano çalmaktan çok müziğin felsefi yanları ile ilgili konuşurdu. Gençler için en sıkıcı olan şeyler yani ama biz saatlerce konuşurduk, o anlatır ben dinlerdim. Hala kendime sorarım ben neden sıkılmadım diye. Çok etkisi oldu üzerimde. Daha sonra da Aytaç Rızaguliyeva ile çalıştım. Olağanüstü bir piyanist ve öğretmen. İkisine de çok şey borçluyum.

Nevzat Yilmaz No34 Foto Yusuf Arik 3

Yıllar içinde pek çok farklı sanatçıya sahnede eşlik ettiniz. Sizin için en unutulmaz olan sahne deneyiminiz hangisiydi?
Her sahne deneyimi abartılı olacak belki ama Nirvana şeklindeydi. O şarkı söylediğinde yanında sanki ona eşlik etmiyorum da şarkıyı ben söylüyordum. Zaman sanki duruyor gibiydi. Perde açılıyor ve biz başka bir zamana akıyor gibiydik. Samimiyetle söylüyorum başka hiç bir yerde bunu hissetmedim, kendi müziğimi çalarken bile.

“RAP MÜZİK, ERGEN ÇAĞLARDAKİ MÜZİKAL YAPILARI ANDIRIYOR”

Zor beğenen bir müzisyen misiniz, sizinle çalışmak zor mudur? Kendinizi çok eleştirir misiniz, nasıldır üretim süreçleriniz?
Zor beğenen birisi değilim. Hatta tam tersi. Sanatta mükemmellik bence saçma. Eğer sanat yaşamla bağını hala sürdürüyorsa ve bu iddiadaysa mükemmel olmamaya çalışmalıdır. Sanat bilim değildir ve olamaz da. Bu kadar vicdansız bir dünyada saf temiz ve mükemmel bir müzik yapmak duyarsızlıktır. Sanatın ütopya iddiası her zaman vardır ama gözlerini kapatmaması ve etrafına bakması esastır bence.

Aynı zamanda bir öğretmensiniz. Genç insanlara müziği anlatmak, onların sizin rehberliğinizde yeniden şekillendiğini görmek nasıl bir duygu? 
Ben öğrencilerime ilk derste şunu söylüyorum: Bu zamana kadar herkes size yeteneksiz olduğunuzu, enstrüman çalamayacağınızı, bunun doğuştan gelen bir şey olduğunu söyledi. Siz de bunu yıllar içinde kabullendiniz. Ben bunu reddediyorum ve her biriniz 14 hafta sonunda kendinizi yeniden keşfedeceksiniz. Tabii gülüyorlar, pek inanmıyorlar ama bir süre sonra ben haklı çıkıyorum. Demem o ki, içinde yaşadığımız toplum bize neleri yapıp yapamayacağımız konusunda bir şeyler fısıldar. Denememize bile izin vermez. Biz de durumu kabulleniriz. Ben bu önyargıyı yıkmaya çalışıyorum, onlara bir şeyler öğretmekten çok göstermeye çalışıyorum.

Nevzat Yilmaz 2

Yıllardır müziğin içinde olan köklü, usta bir isimsiniz. Bu dönemde alternatif ve rap müziğin yükselişine tanığız. Yeni nesil müzisyenleri dinliyor musunuz? Beğendiğiniz isimler var mı aralarında?
Aslında ben çok müzik dinlemiyorum. Müzisyenin kaderi belki de bu. Yeni tarzlar, müzikler sürekli çıkıyor, bu da doğal. Gördüğüm şu, söz ve müziğin dengesi söz lehine bozuldu. Bu bozulmayı olumsuz anlamda kullanmıyorum. Tarihsel olarak müzik insanın söylemek istediği şeyi güçlendirmek veya altını çizmek için ortaya çıktı. Tek başına saf müzik dediğimiz şey Batı kültüründe 200 yıllık bir zaman dilimini kapsar. Belki de anormal olan buydu kim bilir. Bana göre rap ve türevleri biraz önce bahsettiğim, insanlığın ergen çağlarındaki müziksel yapıları andırıyor. Basit ritmler, armoniden yoksunluk ama vurgulu sözler. Tıpkı mesajlaşmalarda kullandığımız emojiler gibi…

Karantina döneminden “yeni normal”e geçiş yaptığımız günlerdeyiz. Nasıl geçti sizin için karantina süreci, neler yaptınız?
Fark ettiğim şu oldu. Bir gün içerisinde birden fazla konu üzerinde çalışılabilir ve verimli olunabilir. Zamanın yetmemesi konusu korona virüs süreciyle birlikte benim için artık geçerli değil. Sadece bir şeye kanalize olmamız gerektiği ve yalnızca buna zamanımızın olduğu yargısı benim için artık yok. Zaman çok, sadece planlama ve çalışma var.

Konser vermeyi özlediniz mi? “Yeni normal”in içinde henüz konserlere dair bir güncelleme yok ancak, siz nasıl değerlendiriyorsunuz önümüzdeki süreci? 
Müziği orada herkesle birlikte paylaşmak bence bir müzisyen için en temel duygu. Olmazsa büyük eksiklik. Bu süreçte çok ara verdik sahneye ama biz alışığız. En ufak bir krizde 3-4 ay sahnelerden uzak kalıyoruz. Bu da bu mesleğin cilvesi diyelim.