Mektuplar I ve II adını verdiği iki EP’yi belirli aralıklarla yayınlayan ve dinleyicisini mutlu eden Nilipek., Dergy’nin sorularını yanıtladı.

Sebla KOÇAN/ [email protected]

Alternatif sahnenin en sevilen isimlerinden biri de Nilipek. Huzur veren sesi, içli şarkıları yalın bir mutluluk hissettiriyor dinleyicilerine. Karanlık hikayeler bile onun sesinden bir başka tınlıyor. Nilipek., konser verdikçe şarkılarının hikâyelerinin değiştiğini ve bir süre sonra yazarından bağımsız bir kimliğe büründüklerini düşünüyor. Eskiden yazdıklarını şifrelediğini ancak sonunda saklanmanın gereksiz olduğuna karar verdiğini söylüyor.

Mektuplar I ve II aslında bize iki farklı hikaye anlatıyor. Yazması, kaydetmesi, son cilaları derken ne kadar zaman aldı?
Albümdeki iki şarkıyı; İbrahim ve Herkese Yetecek Kadar’ı ikinci albüm Döngü kaydedilirken bestelemiştim, belki bunu bir başlangıç olarak alabiliriz. Sözlerin bir kısmı ondan da önce yazılsa da şarkıya dönüşmeden sürece katmamam daha doğru olur sanırım:) Sonrasında yavaş yavaş diğer şarkıları yaptım, 2018 Ekim’de bir haftalığına kapandım birinci bölümü tamamlamak için, sonrasında da ikinci bölüm tamamlandı. Bu esnada (yani benim tek başıma olduğum ve şarkıları yazıp, bestelediğim zamanların dışında) sürekli olarak şarkıları çalıyor, ekipçe şarkıların iskeletini bir noktaya getiriyorduk. 2019 Haziran’ında da davullarla beraber kayıtlara başladık. Yani ilk şarkıların yazımıyla albümün yayınlanması arasında iki buçuk sene var, kayıtlar da sanırım 9 ay sürdü.

https://www.youtube.com/watch?v=BSTRFL8j3Y8

Nasıl geçti üretim süreci?
Özellikle son bir yıl çok yoğundu bizim için; bu tabii ki hiç şikayet etmediğim bir yoğunluk ama yorgunluğumu da gizleyemem. Konserlerimiz sıklaştı, bazı başka kayıtlar yaptık, film müziği kaydettik ve tabii ki albüm kaydı bunlarla biraz bölündü. Bu bölünmeler bize yeni bakış açıları kattı ve albüm zenginleşti, ama süreç uzadıkça ekipteki gerilim de arttı. Bu sefer dostluklarımıza da yeni bakış açıları geldi, o da zenginleşti diyebilirim. Kayıtların bitmesine yakın hepimiz çıkan müzikten mutluyduk, ve geriye bakınca geçirdiğimiz süreç bende tatlı bir his bırakıyor.

İki bölümden oluşan EP’lerinizi bağımsız olarak yayınladınız. Bağımsız olarak çalışmanın avantajları daha mı ağır basıyor? 
Biraz müzisyene, müzisyenin iş yapma şekline bağlı bu sorunun cevabı. Plak şirketlerinin sundukları birçok müzisyen için avantaj olabilir, benim de durup düşündüğüm oldu tabii ki. Ama benim durumumda dezavantajları avantajlarına ağır geldi diyebilirim. Şarkılarımın haklarını, haliyle maddi manevi kaderini elimde tutabilmek bana iyi geliyor. 

IMG 0618 11

“KİMSE ‘NE BAĞIRIYORSUN BE!’ DEMEDİĞİ İÇİN MUTLUYUM”

Şarkı sözleriniz kişinin iç dünyasından, belki de gizlemek için yıllardır uğraştığınız duygularınızdan çıkageliyor. Yazdıktan sonra mahreminizi açmış, çıplak kalmış gibi hisseder misiniz, ya da aslında yazarken kendinizi şifreler misiniz? 
Eskiden şifreliyordum, şifrelediğim haliyle bile fazlasıyla çıplak hissediyordum.  Ama konser verdikçe insan şarkıların hikayelerinin dinleyenlerle değiştiğini, bir yerden sonra yazandan bağımsız hale geldiğini fark ediyor. Bir şarkının kime yazıldığını, neden yazıldığını bilseniz bile dinlerken öyle dinlemiyorsunuz. Çok düşündüm bunun üzerine, sonunda saklanmanın gereksiz olduğuna karar verdim. Tabii ki ilk yayın anında çıplak hissediyor insan, ama çıplaklık o kadar da korkutucu bir şey değil, şimdi şimdi anlıyorum.

IMG 0799

“Bu şarkıyı keşke böyle yapmasaydım” diye pişman olduğunuz, içinize sinmeyen bir şarkınız var mı? 
Yok sanırım. Şarkıların o ana dair bir değer taşıdığına inanıyorum. Bestelendiği, düzenlendiği, kaydedildiği anlara dair; eğer bir hata yapıldıysa, eğer ne kadar uğraşsak da istediğimiz gibi olmadıysa, ne bileyim, ben keyifsiz gibi söylemişsem, o o anın değeri benim için. Dönüp tekrar dinlerken “o gün böyleydi ve bu yüzden böyle olmuştu” diyebilmeyi seviyorum. Bir yandan da şarkılar sahnede çalındıkça ufak ufak değişiyor zaten, herkes yeni bir şey katıyor. Kaydedildiği ana dair bir mutsuzluk varsa canlı çalınırken gideriliyor zamanla.

Bu albümde daha farklı uçlara doğru gittiğinizi gözlemliyoruz, özellikle farklı vokaller ve salınımı farklı olan şarkılarla… Aldığınız reaksiyonlar nasıl, tepkiler karşısında neler hissettiniz? 
Kimse “ne bağırıyorsun be” demediği için mutluyum 🙂 Bağırmam ya da vokalde bir kızgınlık göstermem pek beklenmiyordu sanırım, sevinenler oldu bu duruma. Genel olarak olumlu tepki aldı diyebilirim, üzerinde çok uğraştığımız için ben de her olumlu tepkide daha da mutlu oldum tabii ki.

https://open.spotify.com/track/4yIeNYqG9p4aMlAZEkGVRw?si=GzgG9KYQSFqGDK-LkA3FKg

Karantina süreci tam da Mektuplar’ın kayıt sürecine denk geldi. Zor oldu mu her şeyi tamamlamak, nasıl geçti sizin için bu süreç? 
Evlere kapanmadan hemen önce stüdyoda buluşup neyi nasıl tamamlayacağımızı konuştuk; kayıtların çoğu bitmişti ama hala eksikler vardı. Bazılarını evde tamamlayabilecektik, ama bazı şeyler pilottaki haliyle devam etmek zorunda kaldı. Vokal, perküsyon, piyano ve mellotron kaydettik evlerde ayrı ayrı. Aslında zor olan tarafı kaydetmek değil bir arada olamamaktı; düzenlemelere dair çoğu şeye hep birlikte karar veriyoruz, bunu yapamadık bu sefer pek. Yine de sorunsuz hallettik diyebilirim.

Mektuplar I

“KENDİ DOĞRU BİLDİĞİM YOLDAN GİDİYORUM”

Hakkınızdaki eleştirileri takip eder misiniz, onları dikkate alır mısınız? Motivasyonunuzu ne yönde etkiler eleştiri almak? 
Bazı eleştiriler durup düşünmemi sağlıyor gerçekten, bazen de kendimle ilgili şüphelendiğim bir yeri parmakla gösteriveriyor. Eğer aklıma yatarsa eksik görünen/gördüğüm tarafımı geliştirmeye çalışıyorum. Onun dışındaki eleştiriler çok etki etmiyor; özellikle argümanda bir tutarsızlık gördüğümde bana söylenenden çok argümandaki tutarsızlığa kızıyorum:) Bir de tabii herkes her şeyin nasıl yapılması gerektiğine dair fikir sahibi; bu şu anda çok kibarca söylediğim cümlenin aslını aklımdan çıkarmamaya çalışıyorum. Kendi doğru bildiğim yoldan, yapmayı sevdiğim şeyleri yaparak gidiyorum. Zaten herkesi mutlu edemem, en azından mutlu edememe süreci benim de keyif aldığım bir süreç olsun:)

Sahnede söylemekten en keyif aldığınız şarkınız hangisi, neden?
İlk albümden Şapka, ikinci albümden Beni Buraya Sen Koydun. İkisinin de az çok oyuncu, ifadeli bir tarafı var. 

https://www.youtube.com/watch?v=EdB7vtBE8aM

İlk sahne performansınızı hatırlıyor musunuz? Neler olmuştu, neler hissettirmişti? 
“Nilipek.” Olarak ilk sahne performansım Beyoğlu’nda 60m2 adlı küçük bir caz bardaydı; tanıdığım herkesi çağırmıştım ve kimse ne çalıp söyleyeceğimizi bilmiyordu (o dönem internete koyduğum 2-3 şarkı vardı). Çok heyecanlı, tatlı ve kalabalık bir konserdi; kendi şarkılarımı söylemeye devam etmemde o konserin etkisi çok büyük.

Alternatif dünyanın yükselişi daha özgür şarkıların yapılmasıyla özellikle 2013’ten sonra gündeme geldi. Elbette streaming kültürünün iyice yerleşmesinin de bunda payı büyük. Siz ne düşünüyorsunuz bu konuda? 
2008-2011 arasında da alternatif müziğin içinde, hem müzisyen hem de pek ne yaptığını bilmeyen bir menajer olarak mevcuttum aslında. Alternatif hep vardı, hatta belki çalacak yer sayısı şimdikinden daha fazlaydı, konserlere daha da çok insan geliyordu; ama genel görünürlük daha azdı bence. Streaming kültürü sosyal medyayla birleşince müziğin alternatifi medyanın da alternatifiyle birleşti sanırım. Ben hatırlıyorum; eskiden alternatif grupları televizyonda, kültür-sanat programlarında, müzik kanallarında, talk showlarda görebilirdik, dergilerde okuyabilir, yeni müzikler keşfedebilirdik; zamanla bunların hepsi çeşit çeşit sebeple yok oldu. Daha iyi ya da daha kötü demiyorum, daha farklı şu anki durum. Bir de streaming ve medyadan bahsederken unutmamamız gereken bir şey daha; belli bir standardın üzerindeki üretimi evde, az bütçeyle yapmanın zamanla daha da kolaylaştığı. 

Mektuplar II

Çocukken odanızın duvarlarında kimin posteri vardı? Neler dinlerdiniz, hangi şarkılar sizi dans ettirirdi? 
İlkokuldaki Spice Girls yerini ortaokulda Robbie Williams’a, o da lisede yerini Björk’e bıraktı. Dans bölümü ilkokul ve ortaokul sorumluluğundaydı, lisede artık yatakta dümdüz yatıp Radiohead dinliyordum.

Karantina sürecinde en çok özlediğiniz şey ne oldu? Dışarı çıkınca ilk ne yapacaksınız?
Dışarıda olmayı başta çok özlememiştim aslında; sadece arkadaşlarımla bir arada olmayı özlüyordum. Artık evin dışına çıkmak istiyorum, bir iki iş için oyalanmadan, dikkatlice Kadıköy’e yürüyüp gelmek bile inanılmaz iyi geliyor. Sanırım dışarı çıkmakla ilgili rahat hissettiğimde ilk yapacağım iş sahile inmek olacak.