Bir müzikseverin kendini evi dışında evde hissettiği başlıca yer konserler. Bazen konsere gitmek de yetmiyor. Gidemediği bir konseri dinleyerek oradaymış gibi hissetmek istiyor. İşte konser albümlerinden bazıları…
Ant Arın ŞERMET
2023’ün en büyük ve merak edilen tekil konserlerinden biri Blur’ün 8-9 Temmuz’da Wembley’de verdikleri geri dönüş konserleriydi. Birkaç ay önce öğrendik ki o konser sadece o geceyle kısıtlı kalmayacakmış. Önce 26 Temmuz’da bu konserin albümünü dinleyeceğimizi öğrendik. Ardından “blur: To the End” adını verdikleri belgeselle bütün bu konser sürecine grupla birlikte tanıklık edeceğimiz ortaya çıktı. Ki beyaz perdeye yansıyan filmlere aşinayız ve onları izlemekten fazlasıyla keyif de alıyoruz. mor ve ötesi’nin “Tamiri Mümkün”ü ya da “Buena Vista Social Club”ı sayabiliriz. Ancak “blur: To the End” özelindeki tek sorun, filmin 19 Temmuz’da sadece Birleşik Krallık ve İrlanda’da yayınlanacak olması. Lakin bir şekilde internetin hakkını vererek izlemek için elimizden geleni de yapacağız. Blur’ün konser albümünün haberi ve az kalmış olmasından aldığımız yetkiye dayanarak sizleri stüdyo albümlerini aratmayacak bazı konser albümleriyle baş başa bırakıyoruz. Bir kulaklıkta kocayın.
Depeche Mode – 101 (Live)
Seksenler olarak tanımladığımız müziği inşa eden birkaç gruptan biri Depeche Mode. “Speak and Spell”, “Black Celebration”, “Music for the Masses” gibi çıkar çıkmaz klasik olan albümlerle bulunduğu 10 yıla damga vurmakla kalmayan Essexli grup, 18 Haziran 1988’de Kaliforniya eyaletinin en ikonik stadyumlarından olan Rose Bowl’da sahneye çıktığında konsere gelen dinleyiciler kaydedildiklerinden habersizdi. Hem konser albümü hem de konser filmi olarak kaydedilen konserde Depeche Mode, sahneye nasıl hükmedileceğini kendisinden gelecek birçok gruba uygulamalı olarak göstermekle kalmayıp kusursuz desek yalan olmayacak bir temizlikte şarkıları icra etti. 101’in doğal olarak ilgi odağı Dave Gahan olsa da projenin her kısmını tuğla tuğla örerek güçlü ve zamana karşı koyan bir iş ortaya çıkaran gitarist Martin Gore’un hakkını vermek gerekli. Her şarkının kayıt alınacağını bildiği için, tüm şarkılara önceki konserlere göre daha canlı duyulmasını sağlayacak değişiklikler katmış… Bir yandan da fotoğrafçı Anton Corbijn etkisi var. Corbijn ile Depeche Mode’un ahiretlik bir dostluğu olsa da profesyonel anlamda 80’ler ve 90’larda harika işler yaptıklarının sade ama direkt bir örneği 101’in kapağı. İddiam o ki bu albüm, bugüne kadar yapılmış en ilham veren konser albümü olabilir…
Oasis – Knebworth 1996
1990’lı yılların en büyük birkaç grubundan biri diyebilir miyiz Oasis için? Blur ile girdikleri rekabet, müziklerinin hırçınlığıyla birleşince İngiltere’de zaten devasa başarıya ulaştılar. Ancak can düşmanları ve görece dostları Blur’e göre bu başarıyı okyanusun öteki yakasına, Amerika’ya da taşımayı bildiler. Bu doğrultuda Manchesterlı Gallagher biraderlerin öncülüğündeki Oasis, büyük bir risk alarak Knebworth’e iki günlük bir konser için gittiler. Lakin biletler çıktığı gibi tükenince başka tarih eklemediklerine pişman olduklarını söylemekte fayda var. Gelgelelim hem albüm hem de film olarak kaydedilen bu konser, 2021’de yayınlandı. Bir başka deyişle kaydedildikten 25 sene sonra. Ha tabii Gallagher biraderlerin birbirlerinin işini baltalamaktan aldıkları tadı başka bir şeyden alamadıkları da malum. Gelgelelim grubun efsane dönemi olan ilk iki albümden sonraya gelen bu konserin setlist’i dünyada cenneti yaşamaktan farksız. Hele ki ‘Some Might Say’, ‘Morning Glory’, ‘Live Forever’ ve ‘Don’t Look Back in Anger’ gibi grubu aşan büyüklükteki şarkılardaki harika performansları yazının başlığını hissettirdi. Oradayız gibi ama değiliz de bir yandan hakikaten. Bu albümden kısa bir süre sonra bir diğer harika albümleri “Be Here Now”ı kaydedip 1 sene sonra çıkaracaklarını da hatırlatmak lazım.
Death – Vivus!
Bir alt türle özdeşleşecek kadar ilham veren ve büyük bir grup kurduğunuzu lakin daha kariyerinizin zirvesini yeni tadıyorken, 34 yaşında kanserden hayatınızı kaybettiğinizi düşünün. Death metal’in gerçek yıldızı Chuck Schuldiner’dan ve onun biz dünyalılara ulvi hediyesi Death konumuz. Death’in sadece 10 yılda bir tek death metal’i değil, thrash ve ekstrem metal türlerini de etkileyecek kadar zeka dolu albümlerinin en sonuncusu 1998 yılında çıktı. “The Sound of Perseverance” adını verdiği bu albümle hem virtüözlüğünün sınırlarını zorlayan Schuldiner hem de metal dışına çıkacak kadar ilgi görmüştü. Bu doğrultuda Death ile yaptığı ilk ve tek konser albümü olan “Vivus”u 1998 yılında verdiği iki konserde kaydetti. Floridalı, yani Doğu Yakası’ndan olsa da Batı’ya, Los Angeles’a giden Schuldiner, en iyilerden oluşan bir setlist’le metal dinleyicilerini tatmin etmekle yetinmeyip Hollanda’nın o dönemki en büyük metal festivali olan Dynamo’ya gidip 56 dakikada ders verdi. Bu konserin kaydına aşağıdan ulaşabilirsiniz. “Vivus”u da sık sık olmasa da ihtiyaç duyulan öfkeli ya da bıkkın ruh hallerinde birer doz dinlemenizi öneririz. Yan etkisi yoktur.
Metallica – Live Sh*t: Binge Purge (Live in Mexico City)
1986’da “Master of Puppets” ile başlayıp 1994’te “Black Album”ün turnesi sona erene kadar metal müziğin bayrağını taşıyanların başında Metallica geliyordu. O 8 senelik süre zarfında yaşı yeten şanslı insanlar İnönü’de Metallica’yı izleme şansına da erişmişti. Heh işte İstanbul’da verdikleri konserden 1 sene önce, Black Album’e kadarki efsanevi 5 albümden oluşan 24 şarkıyla Meksika’nın başkentine metal müzik tarihinin en çok izlenen ve dinlenen konserlerinden birini kaydetmeye gittiler. Kişisel bir şey söylemem gerekirse 13 yaşımdan beri her sene 2 kere o konseri baştan sona izler, bir o kadar da Spotify’da açar dinlerim. Bahsedilen konserin öyle bir şarkı listesi var ki… Değil 24, 44 şarkı olsa da doymak mümkün değil. Metallica elemanlarının en formda ve performans anlamında diri olduğu döneme denk geldiğini zaten söylemeye gerek yok. Yıllarca kaçırdığı ritimler ve hatalarıyla gündem olan Lars Ulrich, neden müzik tarihine geçecek bir yetkinliği olduğunu 3 saat boyunca ispat ediyor. James Hetfield’ın gitarından ateş çıkartacak kadar yüksek metronomlarda çaldığı riffler yokmuşçasına nefis bir vokal performansı göstermesi cabası. Jason Newsted beton gibi güçlü duruyor bas gitarıyla. Sahnede hiçbir şeyin kontrol dışına çıkmasına izin vermeyecek kadar dirayetli. Kirk Hammett ise Kirk Hammett. Bol wah-wah, bol solo, bol devil horn. Konserin en güçlü ve özel yeri neresi diye düşünüyorum yıllardır ve galiba sonunda bir cevabım var. ‘Enter Sandman’le savaşı başlatıp “And Justice for All…”dan üç şarkıyı birleştirdikleri yere kadar konserde kafamızı yana çevirsek pişman olabiliriz. Öyle bir istek. Öyle bir hırs. Öyle bir tutku. Diri bir Metallica’nın nelere kadir olduğunu bu konseri izleyip hatırlamak da metal müzik sevdalıları için çok değerli.
mor ve ötesi – Harbiye Açıkhava (Canlı Senfonik)
Bu listedeki konser albümlerinden birini, canlı olarak da tanıklık ettiğim bir konserden seçmek istedim. O sebeple de imdadıma çoğu zaman olduğu gibi mor ve ötesi yetişti. 2019 yılının Temmuz ayında verdikleri Harbiye Açıkhava konserinin kaydı olan bu albümü, ilk canlı senfonik albümlerinden hep bir adım öne koymamın sebebi de daha canlı ve iyi anlamda kusurlu olması. Gerçek bir konser havasını veren, kulaklığımızın dışına çıkıp kendimizi yukardan bir başkasıymış gibi görebildiğimiz bir albüm. Bir yandan da ‘Nakba’ gibi özellikle içinde yaşadığımız dünyanın kapkaranlık gerçekleri görmezden geldiği bir coğrafyayı hatırlayan, hatırlatan şarkıyı farklı bir düzenlemeyle dinlemek eşsiz. 10 şarkı olması tek ukde diyebiliriz. Şöyle bi’ 12-13 şarkı olsa gerçekten tadından yenmezdi ama olsun. Gider canlısını izleriz bir dahakine.