Bugün henüz 29. yaşını doldurmasına rağmen kariyerine şimdiden 4 Oscar adaylığı ve bir Altın Küre ödülü sığdıran İrlandalı oyuncu Saoirse Ronan’ın doğum gününü etkileyici kariyerine bakarak kutluyoruz.
Dinlediğiniz bir şarkının, kafanızın içinde resim olarak belirdiğini, melodilerin etrafınızda uçuşan renklere dönüştüğünü düşünün. Sizce de heyecanlı değil mi? Hadi gelin bu duruma sebep olan sinestezinin ne olduğuna ve sinestezik sanatçıların hayatına bir bakış atalım!
Bundan yaklaşık 30 yıl önce kendi hallerinde alternatif bir dalgaya dönüşüp, Seattle’daki köşelerinden seslerini tüm dünyaya duyurmuş grunge müzik gruplarından bahsediyoruz.
Çoktan beğenilmiş hatta farklı yönleriyle sinema tarihinde özel bir yer edinmiş iyi filmlerin belli bir zaman sonra yeniden çekilmesi doğal olarak kulağa daha en baştan berbat bir fikirmiş gibi gelir… İşte karşısınızda bu önyargıları tersine çeviren iyi remake film örnekleri!
Festival günlüklerimizde 42. İstanbul Film Festivali’nin Galalar bölümüne dönüyoruz. Bugün kendine özgü sinema tarzıyla hatrı sayılır bir izleyici kitlesi yakalamış olan Fransız yönetmen François Ozon’un son suç komedisi “Mon Crime”i konuşalım.
42. İstanbul Film Festivali günlüklerimize geçtiğimiz Berlin Film Festivali'nde ses getirmiş ve ödülle dönmüş filmlerden biriyle, Angela Schanelec imzalı Music ile devam ediyoruz.
Sinema tarihinin en sevilen alt türlerinden gençlik dramalarının ya da büyüme hikayelerinin en özel örneklerini gördüğümüz lise binalarına gidiyoruz bugün. İşte karşınızda beyazperdede izlediğimiz en iyi lise filmleri!
Geçtiğimiz yaz prömiyerini gerçekleştirdiği Locarno Film Festivali’nden büyük beğeni toplayan ve ödüllerle dönen “Safe Place” 42. İstanbul Film Festivali’nde izleyiciyle buluştu.
Festival başladı ve şehre bahar geldi! Biz de önümüzdeki on gün boyunca takip edeceğimiz 42. İstanbul Film Festivali’ne çok özel bir filmle başladık: “Aşk, Ateş ve Anarşi Günleri: Türk Sinemateki ve Onat Kutlar”…
Sahnelerde, radyolarda ve televizyonlarda bir dönemi kasıp kavuran bir müzik türünün gözlerimizin önünde yavaş yavaş eriyişini izlemek garip bir deneyim. Sahi, nu metal’a ne oldu?