2020’nin en sevilen ekiplerinden Perdenin Ardındakiler, Dergy’nin sorularını yanıtladı.
Sebla KOÇAN / [email protected]
Alternatif pop dünyasının 2020 yılı içinde en çok konuşulan, en çok dinlenen ekiplerinden biri oldu Perdenin Ardındakiler. Doruk Ereşter ve Direnç Kaçmaz’dan oluşan ekip, henüz ismini açıklamadıkları yeni albümleri öncesinde “Bu Şehir Bugün Sensiz” adını verdikleri yeni bir single yayınladılar. Perdenin Ardındakiler, yazdıkları şarkıların mutsuzluğun değil, tecrübenin sonucu oduğunu düşünüyor. Doruk Ereşter, “Tecrübe ettiğimiz kadarıyla var olabiliyoruz. Bazen çok kötü tecrübeler, daha doğru adımlar atmamız için bize yol gösterebiliyor” diyor. Ve ekliyor: “Ancak insan olmak, insan olmaya çalışmak başlı başına bir mesele. Kırdıkça, kırıldıkça insan olduğumu hissediyorum ben. Bu açıdan hüzün benim için sevinçten çok daha güçlü bir duygu…” Perdenin Ardındakiler’e merak ettiklerimizi sorduk.
“Bu Şehir Bugün Sensiz” henüz yayınlandı, bu şarkı yeni yayınlanacak olan albümünüzü yansıtan bir şarkı mı? Nasıl bir albüm yaptınız, bu şarkıdaki gibi yüzleşme, pişmanlık gibi duygularla karşılaşacak mıyız, biraz anlatır mısınız?
“Bu Şehir Bugün Sensiz” genel olarak albümün duygusunu, hüznünü yansıtan bir şarkı aslında. Albüm zaten büyük ölçüde bir sanrı, bir yüzleşme, bir hüsran durumu çevresinde şekilleniyor. Farklı soundlar barındıran ancak genel olarak kasvetli bir albüm yaptığımızı söyleyebiliriz. Sonuçtan kendi açımızdan çok memnunuz, umarım dinleyicilerimiz de beğenir 🙂
“Bu Şehir Bugün Sensiz”in kapak fotoğrafında ödüllü Türk ressam Ece Gauer ile birlikte çalıştınız. Çok etkileyici bir seçim, gerçekten duvara asmalık bir çalışma olmuş. Şarkının ruhuyla nasıl özdeşleştirdiniz, bu çalışmanın ortaya çıkış süreci nasıl oldu?
Ece Gauer gerçekten bayıldığımız bir sanatçı. Albüm sürecinde birlikte çalışma fikri ortaya çıkmadan önce de eserlerini severek takip ediyorduk. Hatta evimizde kendisine ait bir adet tablo da asılıydı 🙂 Onunla çalışmak istediğimizi belirttiğimizde sevgili Ece de en az bizim kadar heyecanlandı ve albüm sürecine dair tüm kapakları resmetmeyi kabul etti. Biz Ece’ye yalnızca şarkıları gönderdik ve şarkıların onda hissettirdiklerini resmetesini istedik. Onun üretim sürecine hiçbir şekilde karışmadık ve ortaya çıkan sonuç hepimizi büyüledi diyebilirim. Adeta şarkıları bizim gözümüzden resmetmiş gibi hissettik. Harika bir ressam, harika tasvirler..
Albümün kayıt süreci nasıl geçti? Özellikle salgın döneminde müzisyenler yoğun bir üretime girdiler. Salgın sizi müzikal olarak nasıl etkiledi? Bu albüm için ne zamandır çalışıyorsunuz, albümün prodüktörü kim, sizden başka kimlerle çalıştınız yeni albüm için? (Ve, albümün adı belli oldu mu?)
Doruk: Aslında biz salgın başlamadan önce, bu dönemleri albüm süreci olarak belirlemiştik. Bizim takvimimizi doğrudan olumlu ya da olumsuz etkileyen bir durum olmadı diyebilirim. Ama elbette bu dönemde hareket alanımızın kısıtlanması, bizi albüme daha fazla kanalize olmaya itti. Hedeften bizi saptıracak ya da dikkatimizi dağıtacak tüm etmenler pandemi sebebiyle zaten absorbe edilmiş durumdaydı. Biz de bunu fırsata çevirdik diyebilirim. Bu albüm için yaklaşık 6 aydır ciddi çalıştığımızı söyleyebilirim. Öncesinde şekillenmeye başlamıştı ama fiilen bu albüm için çalışmalar yapmamız 6 ay kadar öncesine dayanıyor. Her zaman olduğu gibi şarkıların yazımı bana, prodüktörlüğü Direnç’e ait. Albümde yalnızca tek bir işbirliği bulunuyor. Uzun zamandır şarkılarını severek dinlediğim Ivo Dimchev ile bu albümde beni çok mutlu eden bir işbirliği gerçekleştirdik. Oldukça ilginç bir iş oldu diyebilirim. Albümün ismi de belli oldu sayılır ancak fikirler her an değişebileceği için henüz açıklamasak daha iyi bence 🙂
Direnç: Albümün kayıt süreci kolaydı fakat mix ve düzenleme süreci yoğun ve meşakkatli geçti. Kayıt anlamında en iyi imkanlara sahip olduğumuz için teknik kısımlarda herhangi bir aksaklık yaşamadık. Mix ve düzenleme sürecinde elimde onlarca keman, gitar ve vokal kaydı olduğu için hepsinin içinden doğrularını seçmek ve doğru hale getirmek çok fazla zaman harcamama neden oldu. Salgın dönemi mental açıdan çok etkiledi. Karanlık ve kasvetli duyguların içine gömüldüm fakat bu duyguları bir şekilde yaptığım bestelere yönlendirebildim. Bu sayede besteler ve sound karanlık bir hal aldı. Albümün prodüktörlüğünü ben üstleniyorum, mastering hariç tüm prodüksiyon işlemlerini kendim yapıyorum. Albümdeki gitar kayıtları Suat Vergili, keman kayıtları ise İstanbul Strings tarafından yapıldı. Albümün mastering işlemlerini dünyaca ünlü ses mühendisi Lex Barkey üstlendi.
“2020 İÇİNDE EN ÇOK DİNLENEN 10 GRUP İÇİNDE OLMAK GURUR VERİCİ”
Perdenin Ardındakiler olarak 2020’nin en sevilen, en çok dinlenen ekipleri içinde yer aldınız. Bu başarıyı bekliyor muydunuz? Sizce başarının tanımı nedir, “Evet, biz başardık” diyor musunuz mesela?
Doruk: Benim için başarı; yazdığım sözlerden, yaptığımız şarkılardan insanların pay çıkarabilmesiydi. Her şarkıda dinleyen herkesin kendi anılarından, kendi hayatından bir parça bulmasını diliyordum. Aynı sözlerlerle, aynı melodilerle belki de milyonlarca hikaye yaratabilmek fikri çok heyecan vericiydi, yer yer ütopik bile denilebilirdi benim için. Bunun gerçekleştiğine şahit olmak benim için çok özel. 2020 yılında en çok dinlenen 10 grup içinde olmak sahiden gurur verici. Ancak ben kendim dışında şarkılarımı söyleyen birkaç kişiye denk geldiğimde “başardım” demiştim zaten. Bu başarı dinleyicilerimizin güzel kalbi ile birlikte katlanarak çoğaldı, milyonları buldu.
Direnç: Şarkıları yapmaya başladığımızda sadece kendi dinleyebileceğim, sevebileceğim şarkıları yapmak istiyordum. Milyonlarca insanın benim dinlemek istediğim şeyleri dinleyeceğini düşünmemiştim. İnsanlar şarkılarımızda kendilerinden birer parça buluyor ve dinliyor bu yönden başarılı olduğumuzu düşünüyorum.
Şarkılarınızı “kötü sonlu mutsuz hikâyeler” olarak tanımlıyorsunuz. Sahiden mutsuzluk mu yazdırıyor? Mutluyken yazabiliyor, beste yapabiliyor musunuz? Size en çok neler yazdırıyor? En çok kimleri okuyor, hangi eserleri başucunda tutuyorsunuz?
Doruk: Hayır aslında mutsuzluk yazdırmıyor. Hayat tecrübelerimizden ibaret. Tecrübe ettiğimiz kadarıyla var olabiliyoruz. Bazen çok kötü tecrübeler, daha doğru adımlar atmamız için bize yol gösterebiliyor. Ancak insan olmak, insan olmaya çalışmak başlı başına bir mesele. Kırdıkça, kırıldıkça insan olduğumu hissediyorum ben. Bu açıdan hüzün benim için sevinçten çok daha güçlü bir duygu. Sıkca içimde hissettiğim hüznü yazarak tükürdüğümü düşünüyorum. Kötü sonlu hikayeler anlatmak benim tercihimden ziyade aklımın bir ürünü gibi. Bu kötülüğü bir şeye kanalize edemezsem hayatıma mutlu devam edemiyorum. En mutlu hissettiğim zamanlarda bile benim için çok hüzünlü olduğunu düşündüğüm şarkılar yazdığım olmuştur. Bu hüzün, bu endişe aslında herkesin içinde yatıyor. Bir hastalık gibi 🙂 Bazen sancılı seyrediyor, bazen hafif. Ama bir şekilde hep var. Yazarken de bundan faydalanıyorum. Duygularımı yönlendiriyorum.
“Beat” kuşağına ait eserleri ilham verici buluyorum. Edebiyat, müzik, fotoğraf gibi pek çok alanda çok yenilikçi, isyankar ve cesur adımlar atıldı bu kuşağın temsilcileri sayesinde. Beat kuşağı yazarlarından Richard Brautigan, Jack Kerouac ve Allan Ginsberg’i ilham verici buluyorum. Türk yazarlardan da hayran olduğum pek çok yazar şair var. Edip Cansever, Cemal Süreya, Muzaffer Tayyip Uslu, İsmet Özel ve modern şairlerden Batuhan Dedde severek okuduklarım arasında. Robert Frost’un “The Road Not Taken” şiiri de mottom gibidir 🙂
“iç geçirerek anlatacağım bunu ben,
nice yaşlar nice çağlar sonra bir yerde:
bir ormanda yol ikiye ayrıldı, ve ben –
ben gittim daha az geçilmişinden,
ve bütün farkı yaratan bu oldu işte.”
Direnç: Bestelerimi yaparken o anki duygu durumuma göre yapıyorum. Mutluysam mutlu, üzgünsem üzgün besteler ortaya çıkıyor. Yaşadğınız duygular yaptığınız şeyi tamamiyla etkliyor. Genellikle roman veya kişisel gelişim kitapları okuyorum. Stephen King çok sevdiğim bir yazar bu aralar 22/11/63 isimli kitabını okuyorum.
3 yıldır hayatımızda olan bir grupsunuz. 3 yıl önceki Perdenin Ardındakiler’e baktığınızda, her şeye yeni başladığınız ilk günlerinizi hatırladığınızda, şimdi nasıl bir yerde olduğunuzu düşünüyorsunuz? Her şeyden memnun musunuz, kendinizi eleştiriyor musunuz, pişmanlıklarınız var mı?
Doruk: Bunu tarif etmek çok güç. Bunun ne kadar harika bir his olduğunu anlatamam. Mikrofonu dinleyiciye uzattığımda, şarkıların yüzlerce ağızdan söylendiği görmek o kadar özel bir duygu ki.. Perdenin Ardındakiler kurulduğundan beri çok şey değişti bizim açımızdan. Bunları tek tek saymak çok mühim değil ama değişmeyen tek bir şey var. O da aynı umut, aynı heyecan.. Nefesimiz müziğimiz yettiğince de bu heyecanı korumak için elimizden gelen her şeyi yapacağız. Şahsen herhangi bir eleştirim, pişmanlığım yok. Olumlu ya da olumsuz bu zamana kadar yaşadığım her şeyi bir sonraki adımımın eskizi olarak görüyorum. Hepsi bir bütünün parçası benim için.
Direnç: Yaptığımız şarkıları büyük kitlelere ulaştırmak çok güzel bir şey. Her şeyden memnun olmak mümkün değil tabii 🙂 Öz eleştiri yapıp hatalarımı ve yaptığım şeyleri düzeltmeye çalışıyorum.
Yaptığınız tüm şarkıların dinleyenlerde de, sizlerde de pek çok hikâyesi var. İçlerinde yine de sizin için çok özel olan, “Bu şarkıyı ayrı bir yere koyarım” dediğiniz bir şarkınız var mı?
Doruk: Elbette şarkıların hikayeleri, olayları var. Ancak bunu paylaşmamayı tercih ediyorum. Çünkü benim bu şarkıları neye, kime yazdığımın önemi yok. Önemli olan, şarkıların dinleyenler için hangi anıları yaşattığı. Şarkıların, dinleyici sayısı kadar farklı hikayesi olmasının daha değerli daha özel olduğunu düşünüyorum. Bu şarkıların bazıları için farklı şeyler ifade ettiğini gördüm çünkü. Vedalar, ölümler, kazalar ve niceleri… Bu sebeple, şarkıların hikayelerini dinleyicinin yazmasını daha doğru buluyorum. Büyüsünü kaçırmak ve onların elinden anılarını almak istemem..
Direnç: Benim için en özel şarkımız “Ankara’yla Bozuşuruz”. Şarkıyı yaptığımız zamandaki duygu durumum ve yaparken hissettiğim duygular bu şarkıyı benim için çok ayrı bir yere taşıyor.
Rap müzik için de üretim yaptığınızı, altyapılar verdiğinizi biliyoruz. Özellikle son dönemde rap’in yükselişini de düşündüğümüzde, yine Perdenin Ardındakiler’i rap işbirliklerinde görecek miyiz? Başka farklı müzik türleri için de bizi şaşırtacak planlarınız var mı?
Perdenin Ardındakiler rap için herhangi bir girişim içinde olmadı. Direnç bağımsız olarak rap dahil farklı türlere prodüktörlük yapıyor ancak Perdenin Ardındakiler herhangi bir genre’e yakın değil. Herhangi bir türün yükselişi ya da düşüşüyle ilgilenmiyoruz. “Popüler olanı takip edelim” gibi bir vizyonumuz yok. Ancak ilgimizi çeken bir şey olduğunda da göz ardı etmeyiz. Yeniliğe oldukça açığız. Tek kriterimiz önce bizi mutlu etmesi. Albümden sonra kimlerle ne tür soundlarda işbirlikleri olur bilmiyoruz. Yaşayıp göreceğiz, her an her şey olabilir 🙂
KISA KISA
Doruk Ereşter:
- En son izlediğim ve beni çok duygulandıran film Life is Beautiful (1997) hele Guidio’nun oğlu için, kuralları bir oyun gibi anlattığı sahne oldukça üzücüydü.
- Moralim bozulduğunda, keyfim kaçtığında hiçbir şarkı bana daha iyi hissettirmez aksine daha beter eder. Çünkü genelde iç sıkıcı şarkılar dinlemeyi seviyorum. Arkadaş ortamlarında kimse müzik açmama izin vermez, bu durum beni üzer.
- İzleyicisi olarak gittiğim ve asla unutamadığım konser bir Athena konseriydi, benim için bazı özel anıları vardı.
- Yolculuk sırasında en iyi giden albüm bence Yavuz Çetin’in Satılık albümü.
- Müzik yapmanın bence en keyifli yanı, ardında bir şeyler bırakabildiğini hissetmek.
Direnç Kaçmaz:
- En son izlediğim ve beni çok duygulandıran film Requiem For A Dream idi.
- Moralim bozulduğunda, keyfim kaçtığında en çok dinlediğim şarkı SOMMA’nın I Don’t Wanna Know şarkısıdır. Beni her zaman iyi hissettirir.
- İzleyicisi olarak gittiğim ve asla unutamadığım konser Marshmello KüçükÇiftlik Park idi.
- Araba kullanırken/ yolculuk sırasında en iyi giden albüm bence Daft Punk ’ın Random Access Memories albümü.
- Müzik yapmanın bence en iyi tarafı duygularını başka insanlara aktarabilmektir.