Alternatif metal ve post-hardcore türlerinde hatırı sayılır işler yaparak özellikle 2000’ler Türkçe rock’ı için büyük önem taşıyan Pickpocket ile bu dönüşleri hakkında biraz söyleştik, 8 Nisan’da If Performance Hall Beşiktaş konser ve gelecek planları için de kendilerinden tüyolar aldık.
Hem dergy.com‘a hem de rock alemimize hoş geldiniz! Hazır bir araya gelmişken ilk olarak sizin 11 yıl sonra geriye dönme kararınızı tetikleyen en büyük etkenin ne olduğunu öğrenmek istiyorum. Pickpocket nasıl yeniden bir araya geldi?
Emir: Öncelikle hoş bulduk diyelim. Pickpocket’ın bir şeyler üretmeyi bırakması aslında bilinçli olarak alınan bir karar değildi. Herkes ekonomik olarak bir noktada kendi yolunu çizmek zorunda kaldı, bu aşamada ben ve Kaan farklı yerlere taşındık. Ama içimizdeki “keşke devam edebilseydik” hissi asla kaybolmadı. Yıllar içerisinde gördük ki sevenlerimiz bizi asla yalnız bırakmadı, hep destek mesajları aldık, Spotify dinlenme sayılarımız düşmüyordu. Sonunda bir konser, bir şarkı, ne olursa olsun artık bir şeyler yapmamız gerektiğini fark ettik. Ve küçük bir kıvılcımla herkes bir anda “bu konseri nasıl gerçekleştirebiliriz?” sorusunun cevabına odaklandı. Birkaç görüşme sonrasında Tuğba Badal ile yol almaya karar verdik. Projeyi sunduğumuz an bizimle birlikte heyecanlanan Vera Müzik ailesinin de desteğiyle şimdi konser için geri sayıyoruz. Bu hepimizi çok heyecanlandırıyor!
Onur: Aslında birkaç kişinin attığı kıvılcım bizi ateşledi diyebiliriz. Bir şekilde tekrar çalacağımızı biliyorduk ama bizim için doğru zaman buymuş demek ki. Şimdi de bu kıvılcımı sahnede yangına çevirmek için çok heyecanlıyız.
Yıllar sonra yapmayı sevdiğimiz şey için yine bir aradayız…
Uzun bir aradan sonra yeniden birleşmek size nasıl hissettirdi? Her şey yıllar önce bıraktığınız gibi mi yoksa Pickpocket için ikinci bir yeni dönem mi başlıyor?
EÇ: Birlikte tekrar stüdyoya girdiğimiz zaman hiç 11 yıl ara vermişiz gibi hissetmedik açıkçası. Birlikte çalmayı çok özlemişiz. Dinleyicilerimize iyi bir konser sunabilmek için teknik ekibimizle birlikte çok sıkı çalışıyoruz.
OÖ: Müzik grubu olmamız dışında çok sıkı bir dostluğumuz var, o yüzden hiç kopmadık aslında. Değişen şeyler olduğu kesin ama biz değil. Tekrar stüdyoya girip o enerjiyi hissetmek çok güzel.
Muratay: Hepimizin çocukluk zamanlarından beri tanıştığını ve görüştüğünü de eklersek tabii ki tekrar bir araya gelip çalmak çok iyi hissettirdi ve heyecanlandırdı. Yıllar sonra yapmayı sevdiğimiz bir şey için yine bir aradayız.
11 yıllık süreçte Pickpocket üyeleri neler yaptı? Müzik hep sürdü mü, başka işler de girdi mi araya?
EÇ: Ben Marmaris’e taşındım, farklı proje ve gruplarda müzik yapmaya devam ettim. Kaan iş gereği Prag’a taşındı, şu an orada bir reklam ajansında grafik tasarımcı olarak çalışıyor. Onur da yine bir reklam ajansında. Muratay dövme sanatçılığının yanı sıra başka projelerde müzik yapmaya devam ediyor. Barbaros ise gastronomi alanına yöneldi.
MÖ: Pickpocket sessizleştikten sonra dövme çalışmalarıma devam ettim, zaten dövme ve müzik ikilisinden çok mutluydum ama müzik konusuna uzun bir süre boşluk vermiştim ve 2019 itibariyle Marstan projesinde yer alarak tekrardan müziği hayatıma eklemiş oldum.
Siz de aslında dönemdaşlarınız gibi müziğe İngilizce başlamış bir grupsunuz ama sonrasında Türkçe şarkılarla devam ettiniz. Bu dönüşüm o dönem için gerekli miydi? Belki İngilizce devam etseydiniz işler daha farklı olurdu diye hiç düşündünüz mü?
EÇ: O dönemdeki algı çoğunlukla “bu tarz müzikler İngilizce olmalı” şeklindeydi. İlk başta biz de bu algıda ilerlemiş olsak da ilerleyen zamanlarda Türkiye’de müzik yapan bir grup olarak Türkçe şarkılar yapmaya karar verdik ve ‘İlk’ adlı şarkıyı yaptık. Tepkilerin olumlu olmasından güç alarak da sadece Türkçe ilerlemeye devam ettik. İngilizce olarak devam etseydik bugünlere gelebileceğimizi düşünmüyorum açıkçası.
OÖ: Bu müziğin Türkçe yapılabileceğini göstermek bizim için önemliydi ve bu konuda başarılı olduğumuzu düşünüyorum. Bizim gibi bir çok grup bu yolu seçti. Bu bence müziğimizin ulaşılabilirliğini arttırdı ve bu tarz müzik dinlemeyen kişilere de ulaşmamızı sağladı.
MÖ: Açıkçası daha iyi olurdu diye düşünmedik, Türkçe yapmamızın yerinde bir karar olduğunu düşünüyoruz hâlâ. O zaman da düşüncemiz müzik tarzını ilk olarak kendi dilimiz ile ifade etmekti. Öyle yaptığımız için de mutluyuz.
Sosyal medya sayesinde yeni yollar çıkmış olsa da gruplar için sürdürülebilirlik anlayışı değişti!
2000’lerle birlikte Türkiye’de rock ve metal müzik büyük bir popülarite kazandı hatta ana akım bir müzik oldu. Tabii sonrasında popülarite yine alt kültüre dönüşmeye başladı. 2000’lerin başından itibaren müzik yapan bir grup olarak Türkiye’deki sert müziğin bu iniş çıkışlarını nasıl değerlendiriyorsunuz?
EÇ: Tüm dünyada müzik kültürü, değişen jenerasyonların da etkisiyle çok farklı yerlere gidebiliyor. Türkiye de bu değişimlerden her zaman nasibini almıştır. Sert müzik Türkiye’de hiçbir zaman popüler olamadı ama olmasını da beklemek çok mantıklı gelmiyor bana. Eskiden metal müzik içerisindeki alt kategori dinleyicileri birbirinden nefret edecek kadar ayrışmış durumdaydı. Trash metalci hardcore’cuyu sevmez, heavy metalci metalcore’cuyu sevmezdi, gibi gibi… Biz de bu dönemde çokça “sevgi dolu” eleştiriler alıyorduk. Fakat şu an durum öyle değil. Tüm rock ve metal camiası kucaklaşmış durumda ve bu bence çok sevindirici bir durum 🙂
OÖ: Türkiye özelinde konuşmak gerekirse rock ve özellikle metal müzik zaten underground bir yapıya sahip. 2000’lerin başındaki grupların çokluğu ve çeşitliliği müzik yatırımlarını buraya sürüklüyordu, bu da görünürlüğünü artırmıştı. Şimdi ise yatırımlar, değişen jenerasyon ve teknoloji ile farklı tarzlara yöneldi ama genel olarak rock/metal müziğin çok sadık bir kitlesi olduğunu düşünüyorum.
MÖ: Zamanla değişen nesil, zevkler ve sunulan/desteklenen popülerlikler dışında, bir yandan da zaten yeraltı kültürü olan müzik gruplarının kendini ayakta tutması zor iken üstüne zamanla yasaklanan, engellenen festivaller/organizasyon ve TV programları gibi bu kültürü besleyen başlıkların yok olmasıyla, kendini gösterecek alan bulamamaya başlamıştı. Devamlılığı sağlayamayınca birçok grup da böylece dağılmış/kaybolmuş oldu. Elbette internet ve sosyal medya sayesinde yeni yollar çıkmış olsa da gruplar için sürdürebilirlik anlayışı değişti artık.
Biz stüdyoya girdiğimizde her zaman özgür olmak istedik!
Grubun aktif olduğu dönemde kendine has bir dinleyici kitleniz vardı, neredeyse kulaktan kulağa yayılan ama dopdolu konserlerin olduğu bir dönemden bahsediyorum. Yeni Pickpocket döneminde eski hayranlarınızın yanı sıra, yeni nesil müzik dinleyicilerini de kendinize çekmeyi planlıyor musunuz? Onlara ulaşmak için nasıl bir stratejiniz var?
EÇ: Aslında biz hiçbir zaman strateji izleyen bir grup olmadık. Tek yaptığımız içimizden geleni müziğimize dökmekti. Bugün müziğimizi yeni keşfedenlerin de, eskiden beri dinleyicimiz olan insanların da bu samimiyeti hissettiklerini düşünüyorum. Gelen yorumlara bakınca doğru düşündüğümü bir kez daha anlıyorum.
OÖ: Biz stüdyoya girdiğimizde her zaman özgür olmak istedik. Bunun şarkılarımıza da yansıdığını düşünüyoruz. Bizi yeni keşfeden ya da dinleyen bir dinleyicinin o şarkıyı yaptığımızdaki hisleri bizimle hala paylaşabildiğini hissetmek çok güzel. Bu yüzden de aktif olmamamıza rağmen bir şekilde bu kitleye ulaştığımızı düşünüyoruz.
MÖ: Elbette birçok şey değişmiş olsa da geçen zaman içerisinde, biz ilk olarak konseri vermeye odaklanmış durumdayız. Sonrası için şimdilik bir netleşmiş bir kararımız olmadığından böyle bir strateji başlığı açıp irdelemedik daha.
Pickpocket gibi köklü grupların geri dönüşü, sizce Türkiye’de alternatif müziğin tekrar güçlenmesine yardımcı olabilir mi? Yoksa o tren kaçtı mı?
EÇ: Tren kaçtı demek çok umutsuzca olur, alternatif müziğin her zaman inanılmaz bir potansiyeli var. Bu hareketlilik her zaman geri gelebilir. Müzik piyasasında temsil ettiğimiz her şey adına en ufak bir kıvılcım bile yaratabilirsek ne mutlu bize!
OÖ: Türkiye’de farklı tarzlarda çok iyi alternatif gruplar var, üretiyorlar ve üretmeye devam ediyorlar. Bence bu çok değerli. Bu yüzden o tren tekrar hızlanıyor. Bizim de bu trene en ufak bile bir katkımız olduysa çok mutlu oluruz.
MÖ: Kesinlikle olumlu ve artı etkileri olur ama konuyu kaçan tren üzerinden değil de, sürdürülebilirlik, duyurulabilirlik ve beslenilebilecek döngü (şirket/organizasyon/festivaller/sponsorlar vs. vs.) üzerinden görüyorum.
Bizi seven kitle öyle güzel ve samimi ki hepsi milyonlara bedel!
Röportajımıza hazırlanırken önce bir dijital platform taraması yaptım ve aslında aktif olmamanıza rağmen 22 bine yakın aylık dinleyicinizin olduğunu gördüm. Bence bu müthiş bir oran. Peki hâlâ böyle sadık bir dinleyici profiline sahip olmanızı neye bağlıyorsunuz? Dijitalleşmenin bunda payı ne?
EÇ: Dijitalleşmenin payı müziğimizin yeni dinleyicilere daha kolay ulaştırılması olabilir ama asıl önemli olan şey, zamanında gerçekten hiç bir kaygı gütmeden, hiç kimsenin etkisi altında kalmadan içimizden gelen müziği ve doğru olduğunu düşündüğümüz şeyleri yapmamızın karşılığını alıyor olmamız. Evet milyonluk kitlemiz yok, ama bu bizim için hiç önemli değil. Bizi seven ve dinleyen kitle öyle güzel ve samimi ki, gerçekten hepsi milyonlara bedel. Buradan tüm Pickpocket sevenlere sizin aracılığınızla çok teşekkür ediyoruz.
OÖ: Evet dijitalleşme daha çok insana ulaşmamıza yardımcı oldu ama bundan öte yaptığımız şeyin ne kadar doğru ve zamansız olduğunu görmek bizi daha çok mutlu etti. Kitlemizin bizi hâlâ dinlemesi, yeni dinleyicilerin şarkılarımızı sahiplenmesi bizim için çok değerli. Hepsine tek tek teşekkür ediyoruz.
MÖ: Sadece kendi istediğimiz ve hissettiğimiz gibi müzik yapmaya odaklıyken, bizi dinleyenlerin de bunu bizimle yaşaması ve paylaşmış olması bizi çok mutlu ediyor. Bu bağın samimiyeti bizim için çok değerli ve elbette dijitalleşme sayesinde geriye düşmemiş, kulaklardan uzaklaşmamış olduk.
8 Nisan’daki konserin tek seferlik olacağını söylüyorsunuz, ancak hayranlar daha fazlasını talep ederse devam etme ihtimaliniz var mı?
EÇ: Bu canlanmayı tek bir konserle sınırlı tutmayı istemiyoruz. Sonrası için bir takım planlarımız var ancak henüz konuşma aşamasında. Sizlere yeni ve güzel haberlerle gelmeyi umuyoruz.
OÖ: Evet biz de tek konserde kalmak istemiyoruz ama inanın süreç de bizim için kolay geçmiyor. Kafamızda bazı şeyler var ama her şeyden önce 8 Nisan’da tekrar sahne tozunu yutup seyircimizle buluşmak istiyoruz. Sonrasını hep birlikte göreceğiz.
MÖ: Bu ihtimali kendi aramızda hep yokluyoruz aslında 🙂
Konser hazırlıkları nasıl gidiyor? Uzun bir aradan sonra yeniden sahneye çıkmak için nasıl bir prova süreci geçiriyorsunuz? 8 Nisan’da sürprizler olacak mı, mesela hiç yayınlanmamış bir şarkı?
EÇ: Yoğun geçiyor diyebiliriz. Ben ve Kaan provalar için İstanbul’a gidiyoruz. Ayrıca konserin teknik ve organizasyon ekibiyle de sık sık toplantılar yapıp dinleyicilerimize güzel bir deneyim sunmak için her detayı düşünmeye çalışıyoruz.
OÖ: Yoğun, zor ama güzel geçiyor diyebiliriz. Barbaros, Muratay ve ben bir araya gelip çalışabiliyoruz. Emir ve Kaan’ı da olabildiğince İstanbul’ a getirip çalışmaya çalışıyoruz. Şu anda bizimle birlikte çalışan iyi bir ekibimiz var, iyi bir şov olması için elimizden geleni yapıyoruz.
MÖ: Kendimize sıkı bir program yapmış olsak da keyfli ve heyecanlı geçiyor, tabii yıllardır süregelen arkadaşlığımızın da getirdiği bir zaman yolculuğu oluyor bize.
Yeni bir şarkı veya albüm yapma fikri gündeminizde olur mu gelecek zamanlarda? Yoksa bu konser tamamen nostaljik bir buluşma mı olacak?
EÇ: Yeni şarkı fikri gündemimizde, 8 Nisan’daki konserimizden sonra bu fikri nasıl hayata geçirebileceğimiz konusuna odaklanmayı düşünüyoruz.
OÖ: Şu anda önceliğimizi 8 Nisan’a verdik ama yeni şarkı aklımızın hep bir köşesinde. Şimdilik önceliğimiz bu konser.
MÖ: …ama yapmaya başlarsak ortalığı yakalım isteriz 🙂
Uzun süre sonra sizden bir sinyal alan sıkı Pickpocket fanlarına söylemek istediklerinizi de duymak isterim bitirirken 🙂
EÇ: Bizi 20 küsur yıldır yalnız bırakmayan, yeni dinlemeye başlayan, desteklerini hiçbir zaman esirgemeyen herkese çok ama çok teşekkür ediyoruz. İyi ki varsınız! 8 Nisan’da görüşmek üzere!
OÖ: 8 Nisan’ da görüşmek üzere ☺
MÖ: Konser günü geçen zamanın acısını çıkartalım!