Reggae müzik deyince aklımıza ilk gelen isim her zaman Bob Marley oluyor. Bunun başına bir de “yerli” kelimesini eklediğimizde ise oklar hemen Sattas‘a çevriliyor. Hadi gelin reggae müziğin tarihine doğru ufak bir yolculuğa çıkalım…
İpek ATCAN / [email protected]
Jamaika’dan dünyaya…
Reggae kelimesi, “paçavra”, “yıpranmış giysiler” anlamına gelen “rege-rege” teriminden geliyor ve bu size reggae müziğinin ardındaki hikayeye dair de ilk ipucunu zaten veriyor. 1960’ların sonlarında Afrika kökenli Jamaikalılar tarafından geliştirilen bu müzik türü aslında içeriğinde bir sürü türü barındırıyor. Hem de Mento (bir Jamaika halk müziği türü), ska, rocksteady, calypso, soul ve R&B gibi birçok türü… Özetle Jamaika deyince reggae, reggae deyince Jamikalıları düşünmemiz hiç de garip değil. Kökleri 1930’ların Jamaika’sına kadar uzanan Rastafaryan dini ve toplumsal hareketle yakından bağlantılı olan bu müzik türü groove’u ile insanı alıp bambaşka yerlere götürebiliyor. Ve Rastafari ruhani temalarını da sürekli olarak gözler önüne seriyor. Bu minik girizgahtan sonra ska’nın yavaşı diyebileceğimiz noktaya nasıl gelindiğine de değinmeden olmaz.
1960’ların ortalarında, Duke Reid ve Coxsone Dodd gibi yapımcıların yönetimindeki Jamaikalı müzisyenler, Jamaika’nın 1962’de İngiltere’den bağımsızlığını ilan etmesiyle beraber buna karşı duydukları iyimserlikle ska’nın temposunu önemli ölçüde yavaşlatıyor. Adeta rahatlamış duyguları, müziğe de rahat bir hava getiriyor.
Reggae’nin dünyada popülerleşmesi
Müzisyen Jimmy Cliff‘in güçlü bir sosyo-politik hikayesi ve eşit derecede güçlü bir reggae soundtrack’i de olan “The Harder They Come” adlı bir film yayınlamasının ardından reggae uluslararası alanda daha popüler bir noktaya ulaştı. Bu ani ilgi muhtemelen reggae’nin en büyük süperstarı Bob Marley‘nin dünya çapında bir efsane ve tür ile en çok ilişkilendirilen isim olmasının da yolunu açmış oldu. Ve bunun sonucunda artık, dünyanın her köşesinde, 50 yıl önce Jamaika’da başladığı zamanki gibi otantik, köklü reggae çalan gruplar bulunabiliyor çünkü bu kültür içindeki tüm elementlerle dalga dalga yayıldı. Bunu sadece müzik olarak değil, Rastafari ruhu olarak da düşünmelisiniz.
Bob Marley
Geliyoruz reggae deyince aklımıza ilk gelen isme, Marley‘e. İlk olarak, daha sonraları Bunny Wailer olarak anılacak olan çocukluk arkadaşı Neville Levingston ile ortaokul yıllarında müzik yapmaya başlıyor. İşin enteresanı daha sonraları Marley’nin annesi Cadella ile Wailer’ın babası Thadeus Levingston beraber çocuk sahibi oluyorlar ve bunun üzerine hep beraber yaşamaya başlıyorlar. Tahmin edersiniz ki bu, müzikal yaratım süreçlerini daha da güçlendiriyor. Marley önceleri enstrüman çalmıyor ancak kendini Bunny Wailer ile birlikte bir vokal grubunda buluyor.
1962 yılında, yani 17 yaşındayken 4 şarkı kaydediyor. ‘One Cup of Coffee’, ‘Do You Still Love Me?’, ‘Terror’ ve ‘Judge Not Me’. Hatta ‘One Cup Of Coffee’yi Bobby Martell takma adıyla paylaşıyor. Ancak bu girişimi pek de başarıyla sonuçlanmıyor. Kendisinin de söylediği gibi, “Her şey yolunda gitmiyor bazen, ne yaparsan yap olmuyor yine de. En zoru da; bunlara rağmen gülümsemek zorunda kalmak işte.” Ve tabii ki Marley gülümsemeye devam ediyor… 1963’te Bob Marley, Bunny Wailer, Peter Tosh, Junior Braithwaite, Beverley Kelso ve Cherry Smith Teenagers adında bir grup kuruyorlar. Önce adını Wailing Rudeboys olarak değiştiriyorlar ardından prodüktör Coxsone Dodd ile tanışıyorlar ve grup son adını yani Wailers’ı alıyor. ‘Simmer Down’ adını taşıyan teklileri Jamaika’da bir numaraya yerleşiyor ve 70.000’den fazla kopya satıyor.
Biraz da Rastafari
Rastafari’den de bahsetmemek olmaz. Annesinin etkisinden uzaklaştığı noktada tanıştığı Rastafarianizm, Etiyopya’nın son imparatoru olan Haile Selassie’nin Tanrı’nın yeryüzündeki yansıması olarak görülmesi inancına dayanıyor. Özellikle 1930’larda Jamaika’da dominant olan İngiliz kolonilerinin kültürel yapılarına tepki olarak iyice yayılan Rastafarianizm’in dünyada 1 milyon inananı da bulunuyor. Peki nedir Rastafari inancının temellerini oluşturan şeyler?
Bir kere etten uzak duruyorlar. Özellikle de kabuklu deniz ürünleri ve domuz etinden. Tamamen doğal beslenmeye çalışıyorlar. Keza alkol, sigara, eroin, kokain gibi maddelerin kullanımını da zararlı ve inanışa göre “uzak durulması gerekenler” olarak nitelendiriyorlar. Söz konusu marihuanna ise Rastafarianizm’in neredeyse olmazsa olmazları arasında. Esrar içmenin kutsal bir eylem olduğuna, kişinin vücudunu arındırıp bilincini güçlendirdiğine, tanrıları Jah’a daha çok yaklaştırdığına inanıyorlar. Rastafari inancına göre, bedeniniz sizin tapınağınız, bu nedenle kendinize çok iyi bakmanız lazım. Tabii, sadece iyi beslenmekle bitmiyor bedeninizi bir tapınak haline getirmek… Saçlarınızı uzatmanız ve onu doğal olmayan hiçbir şeyle bağlamamanız gerekiyor. İşte bu inanca öyle küçük detaylarla bedeninize saygı duymaya başlıyorsunuz.
1960’larda Rastafari olmaya karar veren Bob Marley, ilk olarak dreadlock (günümüz rastası) bırakıyor. İnanışın gerektirdiği her şeyi de bir bir yerine getiriyor. Ama tabii ki bizi ilgilendiren en önemli kısım şu ki, bu dinin ilahileri günümüz reggae müziğinin temellerini oluşturuyor. Ve tabii ki Marley de bunun oluşmasında ve bütün dünyaya yayılmasında en büyük rolü oynuyor. Marley, kısacık hayatında tüm dünyayı etkileyecek bir yolculuğa çıkıyor ve bizleri de beraberinde sürüklüyor. Yine Marley’nin dediği gibi “Evet, belki sıfırın gücü yoktur. Ama unutma ki sıfırın kaybedecek bir şeyi de yoktur.”
Türkiye’de reggae
Yazının başında da dediğim gibi, Türkiye’de reggae dediğimizde aklımıza ilk gelen isim Sattas oluyor. Orçun Sünear ve Derya Eke tarafından, 2004’te kurulan grubun adı, Jamaika İngilizce’sindeki “rahatla, takma” anlamlarına gelen “satta” kelimesi ile İngilizce’deki çoğul eki olan ‘s’in bir araya getirilmesiyle oluşuyor. Sahnede izleyenleriniz olduysa bu güzel müzik, ekibin sahnedeki duruşu ve Orçun‘un dansları ile ayrıca şenleniyor. Tabii sadece Sattas da değil, Anadolu reggae yapan ama artık maalesef ki aktif olmayan Afra Tafra, hala aktif ve oldukça başarılı olan Bosphoroots da mevcut. Bunun yanında o kadar çok reggae cover grubu var ki onlara değinmeyeceğim 🙂
Uzun lafın kısası reggae sadece biz müzik türü değil, aynı zamanda öz saygıyı ve ruhaniliği beraberinde getiren bir yaşam biçiminin dışa vurumu. Bizim yolculuğumuz burada bitiyor ama reggae’ninki muhtemelen bitmemek üzere devam ediyor. Seviyoruz!