Müzik

Resa Saffa Park: “Müzik yapmak bana bir yuvada olma hissini yaşatıyor!”

Geçtiğimiz günlerde yeni albümü "Silver Bead Eyes"ı çıkaran ve 23 Mayıs’ta Türkiye’de bir konser vermeye hazırlanan Resa Saffa Park ile müziğini konuştuk. Bu arada Türkiye’den dinlemeyi çok sevdiği isimleri ve şarkıları duyunca çok şaşıracaksınız!
Batıkan Baksı - 14 Nisan 2025
post image

28 Şubat’ta çıkardığı yeni albümü “Silver Bead Eyes” ile caz, folk ve rock gibi türlerdeki şarkılarını dinleyicisiyle buluşturan Resa Saffa Park (Theresa Eggesbø) 23 Mayıs’ta Türkiye’de bir konser vermeye hazırlanıyor. Gelin Resa Saffa Park’ın müziğine damga vuran anlara biraz göz atalım. Dipnot: Resa Saffa Park’ın Türkiye’den dinlemeyi çok sevdiği isimleri ve şarkıları duyunca çok şaşıracaksınız!

Öncelikle dergy.com‘a hoş geldin! İlk olarak senin ilhamın ve çıkış noktandan bahsetmek istiyorum. Nirvana senin için sadece bir gençlik ilhamı mıydı, yoksa hâlâ yazdığın şarkıların içinde bir yerde yankılanıyor mu Nirvana’nın ruhu?

Merhaba! Nirvana benim için sadece gençlik aşkı değildi, hâlâ sık sık “MTV Unplugged in New York albümüne dönüyorum. Bu albüm, grubun daha yumuşak bir hâliyle karşımıza çıktığı kayıt tabii. İçindeki o hamlık, sivrilik ve sadeliğe bayılıyorum. Hâlâ en sevdiğim albümlerden biri. O müzikte benimle derinden rezonansa giren bir damar var ve kendi müziğim de bu duygusal yerden doğuyor.

Müzik yapmaya karar verdiğinde aslında daha farklı bir yönde ilerlemişsin. Caza merak salıp ardından popüler müziğe yönelmişsin. Popüler müzik eğitimi almak, senin gibi sezgisel yazan biri için bir avantaj mıydı yoksa zaman zaman yaratıcı sınırlar koydu mu sence?

Pop müzik okurken, geç ergenlik dönemimde caza âşık oldum. Pop baladlarında samimiyet arıyordum ama çok az pop sanatçısında bunu hissediyordum. Her zaman pop söyledim ama hep içinde adını koyamadığım “mavi bir dokunuş” aradım. Bir sınıf arkadaşım, sesimin caza yakıştığını söylediğinde Billie Holiday’le tanıştım. İşte o an, hayatım boyunca aradığım şeyin bu olduğunu anladım. Caz şarkıcısı değilim ama caz damarını içimde hissediyorum ve bu damar pop yaptığım hâlde müziğimde mevcut.

Sound’dan bahsederken, henüz genç bir müzisyensin aslında ve takdir edersin ki bu süreçte dönüşümler kaçınılmaz. Hâlâ sound’unu arayan biri gibi hissediyor musun kendini, yoksa ne yapacağına kesin olarak karar verdin mi?

Kim olduğumu bildiğimi düşünüyorum ama her şey her zaman bu kadar net değildi. Yani hâlâ tam anlamıyla çözemedim diyebilirim. Ama bazı şeyleri artık yapmayacağımı biliyorum: Mesela tropical house ve mainstream radyoluk pop. Çünkü bunlar beni fiziksel ve mental olarak hasta ediyor.

Doğru insanlarla bir araya gelip çalışmak çoğu zaman bana çok büyük bir katkı sağlıyor…

Müziğinde derin ve melankolik izlere rastlamak mümkün. Peki yalnızlıkla ilişkin nasıl? Üretim sürecinde senin için bir dost mu yoksa omuzlarında bir yük mü?

Sanırım ben her zaman kendimi bir dışa dönük (extrovert) olarak gördüm ve bu nedenle çocukluğumdan itibaren dışa dönük aktivitelerin içinde çokça yer aldım. Ancak bu tür durumlar aynı zamanda bana, yaşadıklarımı düşünmek, yazmak ya da yalnız kalıp sindirmek için bir ihtiyaç da doğuruyordu. Yaş aldıkça fark ettim ki aslında çoğu grup çalışmasından hoşlanmıyorum; büyük gruplar beni çoğunlukla yoruyor ve daha küçük insan gruplarını tercih ediyorum. Ayrıca yalnız kalmaya kesinlikle ihtiyaç duyuyorum ve yalnız geçirdiğim zamanlar, en sevdiğim anlar arasında yer alıyor. Bu yüzden tek başına çalışmak benim için çok değerli bir şey ve bu alana başkalarını dahil etmek bazen bana zor geliyor. Yine de doğru insanlarla bir araya gelip çalışmak çoğu zaman bana çok büyük bir katkı sağlıyor ve enerjimi de böyle anlarda, o insanlarla çalışırken buluyorum.

Çok farklı şehirlerde yaşamış ve halihazırda dünyayı gezen bir müzisyensin. Kültürel olarak seni en çok hangi şehir etkiledi? Dünyayı bu kadar turlamak ufkunu nasıl genişletti ve seni nasıl konumlandırdı dünya üzerinde?

Uluslararası etkinin müzikal yaratımlarımla çok ilgisi olduğunu düşünüyorum, sadece yurt dışında yaşayarak farklı kültürlerin müziğini deneyimleme fırsatı bulmamla değil, aynı zamanda çok fazla taşınarak, her zaman bir “yabancı” olarak başladığım için de. Dubai’de geçirdiğim zamanın beni en çok etkilediğini düşünüyorum çünkü 1997’de Dubai’de doğdum ve o zamanlar Dubai yaygın bir seyahat noktası değildi, aslında yedi yıl sonra Norveç’e geri döndüğümüzde, Dubai’nin dünya haritasında nerede olduğunu tahta bir çubukla göstermek zorunda kaldığımı çok canlı bir şekilde hatırlıyorum çünkü ne öğretmen ne de öğrenciler nerede olduğunu biliyordu. Sanırım bu küçük şeyler beni farklı hissettirdi ve hayatımın ilerleyen dönemlerinde birçok kez taşınmamı sağladı ve bu süreçte müzik yapmak bana bir yuvada olma hissini yaşatıyor. Bence yaratıcı sanatların çoğu, stres ve rahatsızlık hislerinden kaynaklanıyor ve bunun benim için bir nevi kaynak olduğunu düşünüyorum.

Müziğimle Nordik mitoloji arasında neredeyse hiçbir bağ yok…

Aynı zamanda bir oyuncusun ve aslında seni “Ragnarok” ile tanıyan çok fazla insan var. Müziğin, oyunculuğunun gölgesinde kalmaması için nasıl bir alan açtın kendine? İki personan arasında kesin bir çizgi var mı mesela?

“Ragnarok” üç yıl önce bitti. Dürüst olmak gerekirse, bu dönemin sona ermiş olmasından memnunum. İnsanlar beni Saxa karakteriyle çok özdeşleştirdi ama müziğimle Nordik mitoloji arasında neredeyse hiçbir bağ yok. Bu ayrımı koymak istedim ki müzisyen olarak anlaşılabileyim. Ama dizi sayesinde çok güzel insanlarla tanıştım, özellikle Türkiye’de dinleyici kazanmam da bu sayede oldu. Umarım bir gün Saxa’yı gölgede bırakacak bir rol ya da müziğimle tanınacağım bir dönem gelir.

Oyunculukta da müzikte de aslında sahne üzerindesin. Peki sahnede (ya da kamera karşısında) bir karakteri oynamakla kendi parçanı seslendirmek arasında nasıl farklar var?

Kendi şarkılarımı söylemek benim evrenim, benim yarattığım bir dünya. Bir karakteri oynamak ise başkasının evreni. Her ikisi de çok güzel ama müziğim çok daha kişisel.

Büyük baskı altında sanat üreten insanların işlerini paylaşmak çok kıymetli…

Türkiye’deki dinleyicilerinin bir kısmı da seni seslendirdiğin Ahmet Kaya şarkısı sayesinde tanıdı. Peki ‘Beni Vur’u söyleme fikri nasıl çıktı? Evet, Türkiye’de çok bilinen bir şarkı ama sen bu şarkıyı nereden buldun?

Şarkıyı ilk Deniz Tekin’in cover’ı sayesinde keşfettim. Melodi kafamdan çıkmıyordu. Ahmet Kaya’nın orijinal kaydını dinledim ve Sevgililer Günü’nde evde yalnızken gitarımla çalmaya çalıştım. O süreçte Ahmet Kaya’nın hikâyesini ve şarkının direniş şarkısı olduğunu öğrendim. Büyük baskı altında sanat üreten insanların işlerini paylaşmak çok kıymetli, siyasi görüşten bağımsız olarak.

Peki Türkiye’den dinlemeyi sevdiğin ve “keşke bu şarkıyı da yeniden seslendirsem” dediğin başka şarkılar var mı?

Evet, kesinlikle. Türk müziğini o kadar çok seviyorum ki, ne kadar tamamen benim tarzım olduğuna kendim bile şaşırıyorum. Aslında bir liste yapmalıyım!

  • Özdemir Erdoğan – Gurbet
  • Karsu – özellikle Neredesin Sen, Bırak Beni Böyle ve kırmızı albümündeki (Karsu) her şarkı
  • Sena Şener – Sevmemeliyiz, Ölsem, Bak Bana, Dostum Değil Uykular
  • Fazıl Say – İnsan İnsan ve Dört Mevsim
  • Mustafa Mert Koç – Sessizim
  • Aybüke Pocan – Aklımın Oyunları
  • Furkan Arslan – Resmini Kokladım
  • Bülbülüm Altın Kafeste – hem Cone & The Cones ve Melis Yelman versiyonunu hem de Eftalya’nın yorumunu seviyorum
  • Mert Demir – Ateşe Düştüm ve Acı Veriyor
  • Canozan & Şenceylik – Seni Gördüm Rüyamda (akustik)
  • Altın Gün
  • Mavi Gri & Ufuk Beydemir – Vazgeç Artık Rüyalarımdan ve çok daha fazlası!

2025 planların ne durumda? Neler hedeflemiştin, bu zamana kadar neleri gerçekleştirdin ve yakın vadede neler gelecek Resa Saffa Park cephesinden?

Gerçekten Avrupa’nın farklı yerlerinde —hatta belki daha da uzaklarda— canlı performans yapmak istiyorum. O yüzden umarım farklı noktalar için iyi bir booking ekibi bulurum. Ayrıca sanırım yakında yeni müzikler yapmaya başlayacağım.

23 Mayıs’ta Türkiye’de bir konser vereceksin. Konsere gelecek dinleyiciler sürprizlerle karşılaşacak mı? Neler olacak o gün sahnende?

Siyasi durumun ne kadar kritik olduğunun farkındayım, bu yüzden gelmenin kötü bir zamana denk gelebileceğinden korkmuştum. Ama sonra düşündüm ki, müzik ve sanat her durumda ihtiyaç duyulan bir şeydir; hatta belki özellikle böyle durumlarda? O akşam birbirimizde umut ve bir topluluk hissi bulabiliriz diye umuyorum. Haydi birlikte müziğin tadını çıkaralım.

Son olarak Türkiye’deki dinleyicilerine göndermek istediğin mesajın varsa duyabiliriz 🙂

Sizi tanıdığım için çok minnettarım çünkü bana hayat, kendim ve Türk kültürü hakkında çok şey öğrettiniz. Bu kültürü gerçekten çok etkileyici ve ilham verici buluyorum; tarzıma bu kadar uyan bir şey olamazdı!

İlgili Yazılar
Development by Bom Ajans