Ana SayfaMüzikProtagonist: Robbie Williams’ın kariyer yolculuğuna ışık tutuyoruz

Protagonist: Robbie Williams’ın kariyer yolculuğuna ışık tutuyoruz

Robbie Williams’ın kariyerine ve buhranlarını ele alan belgeselinin kılavuzluğunda kariyer yolculuğuna ışık tutuyoruz.

Ant Arın Şermet

Robbie Williams’ın kişiliğine uygun şekilde siyah ve beyazlarla dolu kariyerini ele alan Netflix belgeseli yayına gireli hemen hemen 1 hafta oldu. Gündemle bağlantılı bir içerik yazmak için 1 hafta, 10 günlük bir sürenin gecikmeli olduğu anlaşılabilmekle birlikte; aradan geçen sürede hem belgeselin anlattıkları hem de Robbie’nin neredeyse 35 yıla dayanan kariyerini birlikte düşünüp sindirmek daha sağlıklı bir yol haritası çizmemize olanak sağlayabilir.

Benim içinse kişisel bir yerden çok önemli bir karakter Robbie Williams. İlk aldığım albüm -2004’te çıkan “Greatest Hits”-, ilk dinlediğim ve müziği sevmemi sağlayan kişi olduğu için belgeseli ve kariyerini “şöyle yaptığı için buna dönüştü” demek istemedim. Çünkü kendisi de belgeselini böyle yapmayı reddetti. Hikayenin ana kahramanına ve siyah slipine -belgesel kadar unutulmayacak bir slip- karşı gelmek olmaz.

ROBBIE WILLIAMS 2003

Yükseliş

Robbie Williams’ın en büyük şansı ve şanssızlığı daha 16 yaşındayken herkes tarafından tanınan bir grubun öne çıkan iki üyesinden biri olmaktı belki de. Kontrol etmekte güçlük çektiği enerjisi ve sınırsız yeteneğiyle bir grubun öne çıkan ismi olmak onun için doğru senaryo değildi. Bir grupla işi yoktu. Hatta yıllar ilerledikçe kendisinden başka kimseye yer yoktu. Bir noktadan sonra kendisine bile yeri olmayacaktı. Ama avantajı şuydu ki tek başına yola çıkıp kaybolma ihtimalini Take That günlerindeki şöhreti sayesinde atlatabilecek büyüklükteydi.

Gelgelelim Take That’ten ayrılışıyla ilk albümünün yayınlanması arasındaki iki yılda kaybolmaya çok yakındı. Guy Chambers onun hem en yakın arkadaşı hem de ortağı olacaktı. Bu dostluk Robbie’nin ne eski grubundan ne de ailesinden pek alışık olduğu bir duygu olmadığı için nasıl tepki vereceğine dair bir fikri yoktu. İlk albümün kayıt sürecinde alışık olmamasından ve “asıl kişi” olma isteğinden süregelen sorunlar çıkardıysa da her şey ‘Angels’la sona erdi. ‘Angels’, Robbie ve Guy Chambers’ın ölümsüzlüğünün ispatı oldu. Bu sayede Robbie daha ilk albümünden, hatta üçüncü teklisinden “Take That sonrası yok olacak mı?” sorusunu soranlara cevabını vermeyi başardı. ‘Angels’ın başarısı sayesinde “Life Thru A Lens” öylesi başarılı olmuştu ki sonraki albümde eski günlerine daha direkt vuracak, Take That’e açıktan orta parmağını gösterecekti. Peki, bunun altında yatan neden neydi?

robbie williams guy chambers 2000 654b91a2337f9

Robbie başarıya alışkındı. Fakat kimse olmadan, kendi isminin başarıya ulaşması adeta ayaklarını yerden kesmişti. Aynı dönemde hiç çalmadığı kadar büyük festivallerde ana sahnede çalmakta, çevresi onun kontrolü dışında genişlemekteydi. Bunun da hem olumlu hem de olumsuz sonuçları olacaktı. Robbie, Spice Girls’ün ginger’ı Gerri Halliwell ile birlikte olmaya başlamıştı. Milenyumun ilk yarısının altın yumurtlayan çiftlerinden birinin parçası olmuştu. Ancak Robbie sahnede ne kadar dışa dönük ve enerji doluysa özel hayatında uykusuzlukla boğuşan, sadece en yakınlarına kendini açan biriydi. Gerri ile ilişkisinin sürekli paparazilere yakalanarak sürmesi onu zorlasa da “tesadüf” diyerek geçmeyi alışkanlık haline getirmekte ısrarcıydı. Lakin belgesel sayesinde öğrendiğimiz bilgi Robbie’nin ilişkisini sonlandırmasına ve en yakın dostu Guy Chambers’la kendini stüdyoya kapatmasına yol açtı. Robbie ve Gerri’nin peşindeki paparazilerin haber kaynağı Gerri Halliwell’den başkası değildi…

Düşüş

Robbie için bu ilişkinin sonlanışı aynı zamanda ülke değiştirme anlamına da geldi. Sıradaki albümüne “Escapology” ismine vererek ‘Behlül kaçar’ minvalinde bir yaklaşıma yöneldi. Ki albümdeki şarkıların ciddi bir kısmında Birleşik Krallık’a karşı sözlerini sakınmıyordu… “Escapology’nin, Robbie’nin kariyerinin climax’ine denk geldiği söylenebilir. ‘Feel’ gibi zamansız bir hitle müzik tarafında ne kadar formda olduğunu gösterse de ortada büyük bir sorun vardı. Robbie’nin protagonist olma tutkusu… Bu tutkusu yüzünden solo kariyerinin ilk gününden beri omuz omuza ilerlediği dostu, ortağı Guy Chambers’ı kovmuştu. Sebebi sorulduğundaysa “Ben Robbie Williams’ım. Bir başkasının gölgesinde olmayacağım” cevabını vermekteydi. “Escapology” piyasaya çıktığı gibi Guy’la yollar ayrılmış; Robbie sonraki sene solo bir artistin kariyerinde cesaret edemeyeceği büyüklükte bir konsere yönelmişti: Knebworth!

Screen Shot 2014 01 22 at 18.06.10

Knebworth’ta üç gece yüz binlerce insandan oluşan üç farklı kalabalığa çaldıktan sonra zirveden yavaş yavaş gerilemeye başladı. Ancak karakterindeki grisizlik, yavaş olan gerileme sürecini hızlandırdı. “Close Encounters” turnesindeki kaba ve bilmiş tavırlarına müzik tarafında istediği başarıyı ekleyemeyince iyice hırçınlaştı. Evet, turne her gece sold-out gidiyordu ama bunun sebebi eski Robbie’nin gücüydü. O da Guy Chambers’sız ikinci stüdyo albümü olan “Rudebox”ı turne sürecine dahil etti. Hatta turne sırasında birçok basın mensubuna albüme ismini veren şarkının kariyerindeki en iyi şarkı olduğunu söyledi. Ki bu şarkı albümün bile en iyi şarkısı olmaktan uzaktı…

Robbie hep 280 km/h hızla ilerleyen kariyerinde bir şekilde asfaltta tutunabiliyordu. Gelgelelim 2005-2006 arasında hızını korumuş ama rotasını kaybedip ağaçların arasına dalmıştı. Bunun en net örneği de turnenin Leeds ayağındaki ilk konserdi. Belgeselin üçüncü bölümünde bu konseri ve Robbie’nin yaşadığı yıkımı detaylarıyla izleyip tanık olabilirsiniz.

O süreci Robbie’nin kendi sözleriyle özetlemek gerekirse “Sanırım şu an ölsem hepimiz için daha iyi olacak”

“Rudebox” ne oldu peki? Robbie’nin o döneme kadar en az satan ve liste başarısı en düşük albümü oldu…

Arınma

Robbie’nin kelimenin tam anlamıyla yolun sonunda olduğunu gözlerine bakınca bile anlamak mümkündü belgesel sayesinde. Odasından çıkamayan; alkol ve keyif verici maddeler sebebiyle kendini kontrol edemeyen bir yıldızdı. Belgesel sayesinde gördüğümüz tepkilerini temele alacak olursak bağımlılıklarından arınabilmesi, hayatını kaybetmesinden daha imkansız görünüyordu. Hollywood tip bir senaryo hamlesi gibi dursa da bu noktada hayatına giren Ayda Field, Robbie’yi bir şekilde değiştirmeyi başardı. Tüm belgeselde en ilgimi çeken nokta da bu birliktelik sonrasında Robbie’nin yeni albümü için stüdyoya girdiği andı. Orada kameranın ardındaki ses Robbie’ye “albümün adı ne olacak” diye sorduğunda verdiği cevap “Il Protagonista” ya da “Reality Killed the Video Star” şeklindeydi. Robbie’nin onca sene ve dibe çakılmanın ardından kendisini keşfedebilmesi ve arınabilmeye başlaması hayatiydi. Kabul edelim ne “Reality Killed the Video Star” ne de sonraki işleri Robbie Williams standartlarında albümler değildi. Hatta bir albümlüğüne Take That’e bile döndü. Neden döndüğü sorulduğunda, grubun yaptığı şovdan etkilendiğini ve bunun parçası olma fikrinin onu cezbettiği cevabı işitilmekteydi… İstediğini de aldı. Robbie’nin vokallerde öne çıktığı ‘The Flood’ grubun yeni döneminin en dinlenen şarkısı oldu. Bunun üstüne bir de turne yapıp gruptan ayrıldı… Belgeselin kapanışındaki temel argümanın, Robbie’nin Ayda Field’la olan evliliği ve ebeveynlik deneyimi sayesinde hayatının normale döndüğü olması anlaşılabilmekle birlikte sanki daha farklı bir yaklaşım seçilebilirdi demeden de geçmek istemedim.

PRI 152906508
(Photo by David M. Benett/Dave Benett/Getty Images)

Robbie Williams 16 yaşında Take That’e adım attığı günden 50 yaşına merdiven dayadığı günümüze kadar benzer problemlerle uğraştı. Protagonist olmak istediği kendi yaşam öyküsünde ve kariyerinde, kendini hep bir şekilde ikinci planda hissedip kendi kendisinin antagonistine dönüştü. Ancak bir noktadan sonra olduğu haliyle barışmayı, onu Robbie Williams yapan özelliklerini olgunlukla birleştirmeyi başardı. Müzik tarafında 2002 sonrasında hiçbir zaman ilk 5 senesinin heyecanına ulaştıracak işler sunmasa da onu kendine has sarkastik haliyle görebilmek sevindirici. Kapanışta en sevdiği şarkısı olduğunu söylediği -hayır ‘Rudebox’ değil- ‘Strong’un nakaratıyla sözü kendisine bırakıyoruz.

“And you know, and you know / ‘Cause my life’s a mess / And it’s started to show / So before I’m old I’ll confess / You think that I’m strong / You’re wrong / You’re wrong! / Sing my song / My song / My song”

BENZER İÇERİKLER

EN ÇOK OKUNANLAR

ÖZEL DOSYALAR