Rock and roll’dan hip-hop’a, grunge’dan K-Pop’a kadar çoğu müzik türü, gençliğin enerjisini, isyanını ve hayallerini ifade etmesiyle meşhur. Gençliğin müzikle, müziğin ise gençlikle değiştiğini de göz önünde bulundurursak toplumlarda dinlenen popüler müziklerin de neden sürekli dönüşüme uğradığını kavrayabiliriz. Peki müzik türlerinin, gençlik akımlarıyla ne alakası var? Bu yazıda beraber öğreniyoruz.
Batıkan BAKSI / [email protected]
Müziği yalnızca bir sanat formu olarak kabul etmek, onun dönüştürücü etkilerini bir nevi görmezden gelmek de demek aynı zamanda. Çünkü dünya üzerinde meydana gelen birçok gençlik hareketinin arkasında müziğin büyük bir tetikleyici görevi gördüğüne denk gelebiliyoruz. Gençlik akımlarının şekillenmesinde ve kültürel değişimlerin başlamasında hayati bir rol oynayan her bir müzik türü; kendine özgü değerler, estetik ve toplumsal anlamlar sunarak gençliğin kendini ifade etme biçimini ve kolektif kimliklerini yaratmasını da sağlıyor aslında. İnsanlık tarihinin en güçlü iletişim araçlarından biri olan müzik, içinde yayıldığı toplumun da sosyal, politik ve kültürel yapısını yansıtırken, müzik ve gençlik arasında birbirinden ayrılmaz da bir bağ var. Bu simbiyotik bağı şöyle anlatmak da mümkün: Müzik türleri, gençliğin inşasında belirleyici olurken, gençlik akımları da müzik sahnelerini yeniden şekillendirir. Yani ikisinin gelişimini birbirinden ayrı düşünmek pek de mümkün değil. Madem ki insanlık tarihi boyunca böyle bir ilişki söz konusuysa, hangi müzik türlerinin gençlik hareketlerinde önemli rol oynadığına gelin birlikte bakalım!
Rock and Roll: 1950’lerin asi ruhunun ifadesi
Rock and roll, 1950’lerin ortalarında gençliğin ana akım kültüre başkaldırısının sembolü oldu. İşin ilginç tarafı Amerika’nın muhafazakâr toplum yapısına meydan okuyan bir gençlik kültürünün simgesi hâline de geldi. Üstelik bu süreç çok hızlı gelişti ve neredeyse Amerika ile aynı sürelerde dünyaya yayıldı. Bildiğimiz rock müzikten epey uzak sayılan ve görecek daha pozitif bir yaklaşımla mesajlar veren blues ve country müziğin bir karışımı olan bu tür; Elvis Presley, Chuck Berry ve Little Richard gibi sanatçılarla popülerlik kazandı. Rock and roll’un yükselişi, gençlik kültürünün bireysellik, özgürlük ve otorite karşıtlığı üzerine kurulu bir değer sistemi geliştirmesini sağladı. Bu da yukarıda söylediğim gibi dönemin muhafazakâr aile yapısına bir meydan okumaydı aslında. Şarkı sözleri ve dans hareketleriyle “asi gençlik” kavramını tanımlayan rock and roll, 2. Dünya Savaşı sonrası yaşanan ekonomik büyümeyle, gençler arasında artan bir tüketim kültürü ortamında ortaya çıktı ancak bu refah algısı, gençler için özgürlük ve bireysellik taleplerini de beraberinde getirdi. Rock and roll da bu talepleri ortaya koymak için harika bir araçtı.
Hippie hareketi ve psychedelic rock: Barış, aşk ve protesto
1960’ların sonlarında Amerika’da Vietnam Savaşı’na karşı oluşan toplumsal tepki, hippie hareketinin doğmasına neden oldu. Bu dönemde ortaya çıkan hippie hareketi, savaş karşıtlığı, doğa sevgisi ve özgür aşk temalarını savunuyordu. Psychedelic rock, bu değerlerin seslendirilmesinde çok önemli bir araç hâline geldi. Rock and roll’un hareketli yapısı artık çok da kullanışlı bir konumda değildi, bu sebeple gençlik yavaş yavaş psychedelic rock’ın ateşine sarılıverdi. Aslen bu müzik türü psikedelik deneyimlerin ve ruhsal özgürlük arayışının bir uzantısıydı. The Doors, Jefferson Airplane ve Jimi Hendrix gibi isimler, hippie kültürünün müzikteki temsilcileriydi. Psychedelic rock, uzun gitar soloları, deneysel enstrüman kullanımı ve psikedelik efektlerle ruhsal bir yolculuk sunuyordu. Nitekim kendisini dünyadan soyutlamak isteyen gençler, hem özgürlük mesajlarını bu yolla vermek istiyor hem de içinde bulundukları hippie hareketini geniş kitlelere tanıtmak niyeti taşıyorlardı.
Punk Rock ve 1970’lerin Radikal Direnişi
1960’larda başlayan psychedelic rock, gençlerin iç dünyasını dışarıya yansıtmasına imkan veriyordu ancak bir sonraki jenerasyon daha fazla gürültü istiyordu. Bu gürültüyü de salt psychedelic rock ile göstermek mümkün değildi. İşte bu ortamda 1970’lerin sonlarına doğru punk rock, hem İngiltere’de hem de Amerika’da gençlerin hayal kırıklığını ifade eden bir ses hâline geldi. Punk rock, özellikle İngiltere’de işsizlik, ekonomik durgunluk ve toplumsal eşitsizliğe karşı gençlerin tepkisini gösterdikleri en popüler türlerden biri olmuştu ve punk ateşi artık gençlerin olduğu her yerde yanıyordu. Punk, sistem karşıtlığını basit akorlar ve doğrudan bir müzikal anlatımla gerçekleştiriyor; gençliğin öfkesini bir sanat formuna dönüştürüyordu. Bu dalganın karşısında durmaksa imkansıza yakındı. Punk gençler, kendilerine has bir moda da yaratmıştı bu isyan dalgasıyla birlikte. Artık her yerde mohawk saç modelleri, deri ceketler ve güvenlik iğneleri gibi provokatif unsurlarıyla geziyorlar, kendi kültürlerinin görsel kimliğini de gittikleri her yere beraberlerinde götürüyorlardı.
Metal müzik ve gençlik: Özgürlük, isyan ve kimlik arayışı
Metal müzik, 1960’ların sonlarında ve 1970’lerin başında rock müziğin sertleşmesiyle doğmuş, kısa sürede gençlik kültürünün güçlü bir parçası haline gelmişti. Ağır gitar riffleri, yüksek tempolu davullar ve güçlü vokallerle tanınan metal, sadece bir müzik türü değil, aynı zamanda bir yaşam tarzı, bir felsefe ve bir direniş biçimi olarak gençlerin kimlik inşasında etkili olmuştu dolayısıyla. 1970’lerin gençliği, özellikle ekonomik krizler ve politik istikrarsızlık döneminde, bu müzikte kendi öfkelerini ve hayal kırıklıklarını buldu. Metal, sıradan olanı reddeden bir ifade biçimi sunduğundan ve gençler de yavanlaşmış şeylerden sıkıldığından, ihtiyaç duydukları gücü metalden alabiliyorlardı. Tabii metal, sürekli ama sürekli farklı alt kırılımlar yaratıyordu. Mesela black metal sahnesinden Mayhem ve Burzum gibi gruplar, gençlik arasında anarşist ve nihilist düşüncelerin yayılmasında etkili oldu. Ya da death metalin öncü grupları Cannibal Corpse ve Death, gençlerin cesur, korkusuz ve marjinal duygularını ifade etmesine olanak tanıdı. Bunları göz önünde bulundurduğumuzda metal müzik, aslında gençlerin isyanını en üst perdeden ve epey sert şekilde duyurması için biçilmiş kaftandı.
Hip-Hop ve 1980’lerin Kent Kültürü
Gençler, dünya genelinde rock ve türevleriyle isyanlarını dile getiriyor olsa da geleceğin müziğini yaratacak bir diğer müzik türü de 1970’lerin sonlarında New York’un Bronx semtinden yavaş yavaş duyulmaya başlıyordu. 1980’lerde küresel bir fenomen hâline gelip dünyaya yine Amerika’dan yayılan hip-hop; gençlerin kentsel sorunlara, ayrımcılığa ve toplumsal adaletsizliğe karşı tepkilerini ifade etmelerine olanak tanıdı. Rap, graffiti ve break dans gibi öğeler, hip-hop’un sadece bir müzik türü değil, aynı zamanda bir yaşam biçimi olduğunu gösterdi insanlara. O dönem Public Enemy ve N.W.A gibi gruplar, hip-hop’u sadece bir eğlence aracı değil, aynı zamanda politik bir ifade biçimi olarak kullandı ve bu da gençlerin kendi aralarında büyüttüğü protest tavrın hem evrilmesine hem de geniş çevreler tarafından fark edilmesini sağladı. Mesela Public Enemy’nin ‘Fight the Power’ şarkısı, ırkçılık ve toplumsal adaletsizlikle mücadele eden gençlik için bir marş gibi söylenir olmuştu ilk çıktığı zamanlar. Ayrıca hip-hop’çılar da tıpkı punk’çılar gibi kendilerine ait görsel bir kimlik de yaratmıştı. Bol pantolonlar, spor ayakkabılar ve altın takılar, hip-hop kültürünün moda üzerindeki etkisini ortaya koyarak, hepimizin aklına yerleşen stereotipi de oluşturmaya başlamıştı.
Grunge ve 1990’ların kaybolan nesli
60’lardan itibaren daha kolektif ve örgütlü bir şekilde hareket eden gençlik kültürü, 90’lardaki hızlı tüketim toplumu içinde aslında daha yalnız bir konuma evrildi. Bu da beraberinde gençler arasında büyük bir buhran dalgasına sebep oldu. İşte Grunge da tam olarak bunu fırsat bilerek bireysel kaygı, yabancılaşma ve umutsuzluk gibi duygulara odaklanarak gençlerin içsel dünyasını yansıttı. Tabii yalnızca içsel buhranlardan bahsetmiyordu Grunge. Kapitalist tüketim toplumuna karşı bir duruş sergileyen bu müzik türü; epey etkili de bir sistem eleştirisiydi. 1990’ların başında boy veren Seattle merkezli grunge; Nirvana, Pearl Jam ve Alice in Chains gibi grupların liderliğinde gençlik kültürünün önemli bir parçası oldu. Tüketim toplumu eleştirisi yaptığından flanel gömlekler, yırtık kotlar ve dağınık saçlar, grunge’ın tüketim karşıtı estetiğini temsil ediyordu aynı zamanda. Bu sayede anti-moda düsturunu da layığıyla ortaya koyuyordu grunge’cı gençler.
K-Pop ve küresel gençlik hareketi
Kore pop müziği, yani K-Pop, 2000’lerin sonlarından itibaren dünya çapında popülerlik kazanan bir müzik türü olmanın ötesine geçerek bir kültürel fenomen haline geldi. BTS, BLACKPINK, EXO ve Stray Kids gibi gruplar, yalnızca etkileyici müzikleriyle değil, aynı zamanda yenilikçi görselleri, estetik anlayışları ve gençlere yönelik sosyal mesajlarıyla küresel gençlik hareketinin merkezinde yer aldı. K-Pop’un en dikkat çeken yönlerinden biri, farklı kültürlerden gelen gençler arasında bir bağ kurarak çok kültürlü bir gençlik hareketi yaratmasıydı. K-Pop, hem Doğu hem Batı müzik unsurlarını bir araya getirerek her kültürden gençlerin kendilerini bu müzikte bulabilmesini sağladı. Elektronik dans müziği, hip-hop, R&B gibi türlerin Güney Kore’nin yerel müziğiyle birleşimi, gençler arasında küresel bir çekim gücü oluşturdu. K-Pop şarkıları genellikle Korece olsa da, bu durum, farklı ülkelerden gençler için bir engel oluşturmadı. Hayranlar, şarkı sözlerini anlamak için çaba göstererek Korece öğrenmeye yöneldi ve bu, dil öğrenme motivasyonu yarattı. K-Pop sanatçıları, moda dünyasındaki trendleri belirlerken gençlere kimliklerini ifade etme konusunda ilham da oldu. Sahne kostümleri, albüm konseptleri ve müzik videoları, sanatın ve modanın kesişim noktasında yer aldığı için K-Pop, gerçekten de bir gençlik akımı. Aynı zamanda özellikle ergenlik çağındaki gençlerin özgüvenlerini arttırmayı amaçlayan BTS’in Love Yourself serisi, gençlere kendilerini sevmeyi, hatalarını kabul etmeyi ve duygusal olarak iyileşmeyi öğütleyen bir tema üzerine kuruluydu. Grubun UNICEF ile iş birliği yaparak başlattığı “Love Myself” kampanyası, dünya çapında gençlerin zihinsel sağlık ve öz değer konularında farkındalığını artırdı.
Müzik türlerinin tarih boyunca üstlendiği bu döngüsel etki, kültürlerin ve gençlik akımlarının ilerlemesinde en önemli itici güçlerden biri olmaya devam ediyor. Bugünün gençliği, kendi hikâyelerini yazarken müziği temel araçlardan biri olarak kullanmaya devam edecek ve biz de boomer gibi davranmayıp bu müziklere kulağımızı tıkamazsak, belki de zamanın ruhunu yakalayıp gençlerin sorunlarını (tıpkı bizim ergenliğimizde yaptığımız gibi) daha yakından ve yine müzik yoluyla daha iyi kavrayabiliriz.