Ana SayfaÖzel DosyaŞaşırma garantili: iyi yönetmenlerin kötü filmleri

Şaşırma garantili: iyi yönetmenlerin kötü filmleri

Yönetmenler de aşıklar gibidir; sizi hayal kırıklığına uğratacakları ihtimali diye bir şey yoktur; bu olacaktır. – Daha basit ve korkunç bir metafor da bulabilirim istesem. O kadar yani- Beşer, şaşar hesabı, her iyi yönetmenin arada bir şuursuzluk seline kapılmaya hakkı vardır. Hadi içiniz rahat etsin Scorcese Beyefendiciğim.

Neslihan Atcan ALTAN

Scorcese demişken direkt kendisiyle başlayayım. Beyefendiyle ilgili söyleyebileceğim hiçbir şey yok. Sinemayla az çok ilgilenen herkes kendisini tanır ve tartışılmaz dehasını kabul eder. O yüzden hemen “Goodfellas”la (1990) olaya girelim bence. Adliye muhabiri olan Nicholas Pileggi’nin Wiseguy isimli kitabından uyarlanan ve gangster türünün eşsiz bir örneği sayılan “Goodfellas”, gerçek bir mafya üyesi olan Henry Hill’in hayatını anlatır. Ama ne anlatmak… İdeal senaryoya 12 taslak sonucu ulaşılan bu herkesin kanının son damlasına kadar içine döktüğü yapım, Scorcese’nin kendi sözleriyle stilini Truffault’un “Jules et Jim”in (1962) ilk birkaç dakikasından alır. Sonrası bildiğiniz gibi işte: yoğun bir anlatım, quick edit’ler, freeze frame’ler ve sürekli değişen mekanlarla filmin Scorcese’nin bahsettiği “punk tavrı” oluşturur. Film öyle bir karşılık bulur ki rahmetli film kritiği Roger Ebert’tan bile tam not alır ve film için “Organize suçla ilgili yapılmış en iyi film bu; “Godfather”dan bile daha iyi” der Ebert.  Amerikan Meclis Kütüphanesi ise Goodfellas’ı “kültürel, tarihi ve estetik açıdan büyük önem” arz etmesi sebebiyle korumaya alır.

“Boxcar Bertha” mı “The Irıshman” mi?

Bu başyapıtın öncesindeki külliyatıyla da aklımızı alan Scorcese’nin en kötü filmi denilince verilen cevap genelde “Boxcar Bertha” (1972) olur ama benim için cevap bu değil; sıkı durun, geliyor: “The Irishman” (2019). Evet, zorunuza mı gitti? Alın buyrun: Bir kere film çoğu kritikten tama yakın puan almış, gişesi iyi bir yapım. Oyuncular ortada. Scorcese zaten gangster janrının kitabını yazmış bir dahi. “E, neyini sevmedin be ayol GenX Nes?” diyebilirsiniz… Zorunda mıyım? Bir kere gerçekten süre konusunda başarısız. Tamam, hikayeyi uzun uzun anlatmak bir Scorcese özelliği olabilir ama Allah aşkına, bu film gerçekten üç buçuk saat sürmeli miydi? Elinizi vicdanınıza koyun ve söyleyin. İkincisi ben de-aging (yaşlanmayı geri çevirme mi diyeyim, gençleştirme mi diyeyim? Ne vereyim abime?) efektini de başarısız buldum -Efektleri ILM yapmış bu arada. Birileri beni iyi paralayacak da neyse artık kayış koptu bir kere- Ya neydi o tipler? Sanki kafalarıyla yollara dökülen zifti fırçalamışlar gibi. Ben gerçekçi bulmadım, bulamayınca da içine giremedim. Giremeyince de sevmedim, dağa kaçtım, dağ yandı falan. Kısacası, olmadı o benim için.

Sen ne yaptın Shyamalan?

Gelelim M. Night Shyamalan’a. Bu adam Amerikan pop kültüründe yer etmiş, lisede “peak edip”, yani ulaşabileceği zirveye ulaşıp hayatının geri kalanında başarı anlamında bunun üstüne çıkamayan gençlerin hikayesini anımsatıyor bana. -Yok ya, o kadar da değil dediğinizi duyar gibiyim. Bence de değil. Biraz mübalağa ettim- “The Sixth Sense” (1999) gibi bir film yap, herkesi şoklardan şoklara sürükle, anlatı şaşırtmalarında O. Henry gibi büyük bir hikayeciyle kıyaslan, sonra da üst üste dalga geçilen yapımlara imza at. Vaktiyle bir film eleştirmeni “Lady in the Water” (2006) filminden sonra Shyamalan için “Acaba yaratıcılığını tamamen yitirmiş olabilir mi?” sorusunu ortaya atmıştı -ki ben “Lady in the Water”ı, “Signs”ı severim, bir de bu yetmezmiş gibi “Unbreakable”a (2000) bayılırım; keza, “The Visit” (2015), “Split” (2016), Glass” (2019) izlemesi çok keyifli yapımlardır- ama bence bu soru asıl “The Last Airbender”ı (2010) yaptığında sorulmalıydı, hatta bu soruyu sorarken Shyamalan’ın omuzlarından tutup sarsmalıydı sayın film eleştirmeni ve hatta bilek içlerini, şakaklarını, ensesini kolonyayla ovmalıydı ve hatta kendisini bir sandalyeye oturtup, üzerine beyaz bir çarşaf atıp, tepesinde kurşun dökmeliydi… Aman Allahım!! O film neydi öyle hanımefendiler, beyefendiler! Rotten Tomatoes’da izleyici puanı yüzde 30’da olan bu elim kaza, izlerken benim kendime yer yer “Acaba bu şaka mı yoksa değil mi?” sorusunu yönelttiğim ve cidden cevabını bulamadığım bir kaostu. “Pahalı dijital efektleriyle hava atmak için ağır çekimin kötüye kullanılmasıyla vasatlık gösterisine dönüşen bu film, müziği dışında keyifli hiçbir şey barındırmıyor” eleştirisi film için yazılan tonlarca yorumdan sadece bir tanesi. Diyaloğun zayıflığı, zaten bu konuda her zaman eleştirilen Shyamalan’ın eleştirilerden bir şey öğrenmediğini ya da yorumları önemsemediğine işaret. Benim de sinemada geçirdiğim en sıkıcı 1 saat 43 dakika olabilir.

Üzen Dickens romanı uyarlaması

Gelelim Alfonso Cuarón’un “Great Expectations”ına (1998). “Y Tu Mamá También” (2001), “Gravity” (2013), “Roma” (2018) gibi filmlerin yönetmeninden bahsediyoruz. Tamam, bahsi geçen film bunlardan daha önce yapılmış ama yine de bu bir mazeret olabilir mi diye sorarım size. Sonra da belki cevabınız “mümkündür” olabilir diye basar giderim yanınızdan. Dickens’ın romanını bu şekilde uyarlamaya ne gerek vardı? Benim kendi şahsi fikrim bu yönde tabii. Yoksa çoğu eleştirmen filmin iyi bir film olduğu yönünde ortak bir görüşe sahip. Peki sen niye sevmedin diye sormayacaksınız ama söyleyeyim: Cuarón kendini işin tekniğine ve sadece hünerlerini göstermeye o kadar kaptırmış ki filmin kendine özgün bir sesi olmadığını fark edememiş. Bu benim gözlemim değil; Cuarón’un kendi sözleri. Kendisi bile “Keşke bu filmi hiç yapmasaydım” diyor. Daha ne olsun?

Peki, neden kadın yönetmenlerden seçtiğim bir örnek yok? İtiraf edeyim; hayranı olduğum kadın yönetmenlerin –Jane Campion, Agnes Varda, Chloe Zhao, Sophia Coppola, Pelin Esmer ve daha niceleri- katlanamadığım hiçbir filmi yok; evet yok. Ne yapayım? Zorla uydurayım mı? Onların çok iyi ve iyi filmlerinden bahsedebilirim anca. İşte böyle. Sizi delirten, kafasına anne terliği atmak istediğiniz filmler -evet filmlerin kafasına- hangileri? Yazın da dedikodusunu yapalım.

BENZER İÇERİKLER

EN ÇOK OKUNANLAR

ÖZEL DOSYALAR