Ana SayfaMüzikSeattle’ın gözbebeği grunge müzik!

Seattle’ın gözbebeği grunge müzik!

Bundan yaklaşık 30 yıl önce kendi hallerinde alternatif bir dalgaya dönüşüp, Seattle’daki köşelerinden seslerini tüm dünyaya duyurmuş grunge müzik gruplarından bahsediyoruz.

Kaan DENK / [email protected]

Bazı sanatsal akımların ve müzik türlerinin ortaya çıkmasında yalnızca bir mekan olmanının ötesinde önem taşıyan bölgeler olduğunu müzik tarihinden biliyoruz. Birçok ekolojik ya da ekonomik etkenlerin de katkısıyla bazı topraklar kendilerine has kültürlerin filizlenmesini sağlayabiliyorlar. Bu topraklardan biri de Amerika Birleşik Devleri’nin kuzeybatı köşesinden Seattle… Yıllar boyunca birçok farklı açılardan birçok farklı sanatçıyı beslemiş olan bu “gürültüden ırak” şehir 1980’lerin sonunda yeni bir akıma gebeydi. Kendi küçük garajlarında ya da ufak salonlarda fitili ateşlenen bu yeni “Seattle gürültüsü” sesini çok daha uzaklara duyurmaya hazırlanıyordu.

Aslında Seattle sahneleri bundan çok daha önce de aktifti. Özellikle İkinci Dünya Savaşı sonrasında caz müziğin ve daha sonrasında da Amerikan country müziğinin sahnelerini doldurduğu şehir kendine has özel bir kültürü her zaman içinde barındırıyordu. Ancak bu kültür sonradan “grunge” olarak anmaya başladığımızı bu yeni akıma kadar dergilerin kapaklarını süslememiş ya da ulusal televizyon yayınlarında saatlerce yer almamıştı. Peki 1980’li yıllarda neler oldu ve grunge nasıl ortaya çıktı?

Glam makyajları silen pejmürdelik: Grunge

1980’li yılların ön plana çıkan müzik ürünlerini ve sanatçılarını düşündüğümüzde pop müziğin ve rock/metal gruplarının şatafatı gözlerimizin önüne geliyor. Elektronik beat’lerin bagetleri bir çekmeceye kaldırdığı ve yeni tuşlu çalgıların her müzik türünde ve her şarkıda duyulabildiği süslü bir dönemdi. Rock müziğin tüm dallarında çalınan her akorun olabildiğince temiz duyulabildiği, kolay tekrarlanabilen şarkılar, müthiş gösterişli saç makyaj tasarımları ve deri pantolonlarıyla sahneye çıkan yıldızlar tarafından icra ediliyordu. Aslında grunge tam olarak bu saydıklarımızın hepsinin tersini temsil eden bir müzik türü ve kültürüydü.

Grunge - Mudhoney - Nirvana - Seattle
Nirvana & Mudhoney – 26.08.1989 – Seattle, COCA (Fotoğraf: Charles Peterson)

Punk müziğin bile önce post-punk’a sonra new wave’e dönüştüğü bu steril yıllarda, bugün artık adlarını Mudhoney, Alice in Chains, Pearl Jam, Soundgarden ve Nirvana gibi gruplardan bildiğimiz bir grup müzisyen sahneleri olabildiğince kirletmeyi kafalarına koymuştu. Detone akor kompozisyonları, ani patlamalı anlatım tarzları ve mümkün olduğunca çiğ çığlıklar içeren kirli vokalleriyle dikkat çeken bu yeni müzik bir şekilde kendilerini takip eden kitleyi hızla büyütüyordu. Sahnede kendilerine ait bestelerini (normalde yeterince dağınık ve gürültülü değillermiş gibi) stüdyo versiyonlarından olabildiğince uzak bir şekilde icra ederek aslında bir enerjiyi performans haline dönüştürüyorlardı. Konser izleyicilerinin sahneye özgürce çıkıp geri aşağıya atladıkları, enstrümanların yerlerde parçalandığı bu şovlar ilk bakışta görünenin aksine şarkıların esas “doğru” icralarıydı bir bakıma.

Işıklar kapalıyken daha az tehlikeli!

Çünkü grunge biraz da bu demekti… Adını geçirdiğimiz grupların plak şirketleriyle ardı ardına masaya oturdukları ve birer birer efsane grunge albümlerinin yayınlanmaya başladığı dönemde büyük bir patlamanın geleceği oldukça belliydi. Bu patlamaysa hepinizin bildiği gibi ‘Smells Like Teen Spirit’in önce radyolarda hemen ardından MTV’de oynatılmasına denk düşüyordu. Belki de müzik tarihinin gördüğü en keskin jenerasyon değişimi ve en nihai zafer ilanı olarak bile adlandırabiliriz bu özel anı. Kurt Cobain’in başrolünü oynadığı bu “devrim” o an anaakım olan her şeyi alaşağı edip yerini almıştı. Deri pantolonlar, Amerikan usulü eski püskü kot kumaşlarla; fönlü kabarık saçlar yağlı saçlarla; titizlikle kaydedilmiş prodüksiyonlar olabildiğince bozuk enstrümanlarla yer değiştirmişti.

Aynı esnada Soundgarden türün ve kültürün karakterini çizerken, Alice in Chains niyetini daha adından belli eden efsane ikinci albümleri “Dirt”ü yayınlıyordu. Pearl Jam ilk albümleri “Ten” ile platin plak kazanmıştı bile. Ancak bu başarıların devamında gelen anaakım medya ilgisinin kültürü etkilediğini söylemek de pek mümkün değil. Adını geçirdiğimiz grup ve sanatçıların hepsi üretimlerine yıllar boyunca başladıkları noktadaki ruha sadık kalarak ve adına grunge dediğimiz kültürü Seattle’dan çıktığı gibi muhafaza etmeyi başarmışlardı. Belki de bu yüzden grunge, öncesindeki ve sonrasındaki diğer müzik türleri ve kültürleri gibi düşüş dönemi ya da yozlaşmaya hiç uğramadan tarihteki yerini almış olabilir.

BENZER İÇERİKLER

EN ÇOK OKUNANLAR

ÖZEL DOSYALAR