Alternatif dünyanın sevilen seslerinden Sedef Sebüktekin’le yeni şarkısından iç dünyasına, kedi sevgisinden ailesine uzanan bir sohbette buluştuk.
Sebla KOÇAN / [email protected]
Yerli alternatif sahnenin en güçlü seslerinden biri, Sedef Sebüktekin. “Sen İstersin”, “Kayboluyorum”, “Bugün İçicem” gibi şarkılarıyla milyonlarca kez dinlendi ve şimdiden alternatif müziğin aslarından biri oldu. Ezginin Günlüğü albümünde “Yastıklı Şarkı” yorumunu dinlediğimiz Sebüktekin, şimdi de yeni şarkısı “Gözün Doysun” için geri sayımda. İçe kapanık biri olduğunu söyleyen müzisyen, “İletişim kurabildiğimi hissedemediğimde kitleniyorum. Kendi köşeme kaçıyorum. Müzik oradan çıkıyor” diye itiraf ediyor. Başarılı müzisyenle sohbet ettik.
Yeni şarkınız “Gözün Doysun” nasıl bir şarkı, bize neler söylüyor, biraz anlatabilir misiniz?
Karantina sürecinde hissettiklerimin bir dışavurumu oldu. Gündelik hayatın akışında karşılaştığımız duygusal rekabet ve kendimize dert edindiğimiz maddi-manevi sahip olma arzusu gibi döngülerden bıkma hissiyle oluşuveren akustik, ev yapımı bir şarkı oldu. Prodüksiyonu da kaygısız, filtresiz ve en yalın haliyle 10 Temmuz’da sizlerle olacak, umarım seversiniz.
Ezginin Günlüğü “40 Yıllık Şarkılar” albümünde “Yastıklı Şarkı”yla yer aldınız. Projeye nasıl dahil oldunuz, bu şarkıyı nasıl seçtiniz?
Projeden haberim olması, eski menajerim ve yakın arkadaşım Kubilay Çokterazi sayesinde olmuştu. Beni bu albüme dahil etmeyi düşünmeleri bile gurur verici benim için. Hiç tereddüt etmeden kabul ettim. Üç şarkı içinden seçmem gerekiyordu, “Yastıklı Şarkı”nın neşeli müziğinin altında yatan hüzünlü sözler dikkatimi çekti. Bu sözleri, bende uyandırdıkları hislerle tekrardan yorumlamak istedim. Yetenekli bir prodüktör olan, arkadaşım Bartu Mutlu da müziğe kendi dokunuşunu kattı.
Bir röportajınızda annenizden ilham aldığınızı söylemiştiniz. Anneniz mi yönlendirdi sizi müziğe? Ailede nasıl bir müzik dinleme alışkanlığı vardı, neler çalardı evde?
Aslında iyi bir müzik dinleyicisi olan kişi babamdır. Müzik arşivi geniştir ve müzik keşfetmeye meraklıdır. Onun sayesinde erken yaşta farklı tür müziklere kulağım alıştı. Lise yıllarımda babamla sık sık yaptığımız bir şey: bir müzisyen seçer, o hafta sonu oturup onun albümlerini dinlerdik beraber, belgesellerini izlerdik. Annemden ilham aldığım doğru. Duruşuyla, gücüyle, enerjisiyle, sevgisiyle, güzelliğiyle her konuda ilhamdır bu kadın bana.
“Seni Uyurken İzlemek”i kedinize yazdığınızı söylemiştiniz. Hatta “Bugün İçicem” şarkınızda da “Kedimle evde dans edicem” diyordunuz. Nasıl bir kedi annesisiniz, kaç tane kediniz var?
Nasıl bir kedi annesi olduğumu onlara sormak lazım ama herkes memnun sanırım 🙂 İki kediyle yaşıyorum, pek dışarı çıkan biri de olmadığım için bol bol vakit geçiriyoruz. Onlarla kurduğum iletişim benim için çok değerli. Kelimeler yok, ama çok şey paylaşıyoruz.
“SAHNEDE OLMAK BUNGEE JUMPING YAPMAK GİBİ”
Yarı İranlı yarı Türksünüz. İki coğrafyayı da biliyor, kültürlerini tanıyorsunuz. Bu çeşitlilik müziğinize nasıl yansıyor? İstanbul’da yaşamak size neler katıyor?
İran ve Türkiye’de insanların tavırlari, hayat felsefeleri, değerleri çok farklı gibi görünmüyor bana. Müziğime doğrudan yansıtacağım iki farklı doku olarak algılamamışım ben bu durumu. Belki daha çok büyük sehirlerde vakit geçirdiğimdendir. İstanbul’da yaşamayı seviyorum çünkü dünya güzeli bir şehir burası. Buranın çeşitliliği ve kaosundan besleniyoruz kesinlikle, stresini çektiğimiz kadar.
Röportajlarınızda çok enerjik, ama şarkılarınızda da çok karanlık olabiliyorsunuz. Nasıl bir ruh haliniz var, çok değişken misinizdir, arkadaşlarınız sizi nasıl tanımlar?
Evet, sanırım böyle bir durum var 🙂 İçe kapanık biriyim aslında, dış dünya ve zihnimde olup bitenler arasında uçurumlar olabiliyor. İletişim kurabildiğimi hissedemediğimde kitleniyorum. Kendi köşeme kaçıyorum. Müzik oradan çıkıyor. Arkadaslarımdan sık duyduğum bir şey şu: “Her şeye ‘neden’ diye soruyorsun” diyorlar. Bir de muhtemelen çok düzenli olduğumu düşünüyorlar ama ben onlara katılmıyorum. Onlar dağınık 🙂
Sahnede olmak nasıl bir duygu? Sahnedeyken hafızanızda kalan en özel anınız, en unutamadığınız konseriniz hangisiydi?
Sahnede olmak çok garip ve çok eğlenceli. Neden buradayım diye düşünürken, hiç bitmesin hisleriyle dolup taşmak gibi. Capcanlı hissettiriyor insana, bungee jumping yapmak gibi… Muhtemelen çok kötü anlattım. Deneyip görmeniz lazım 🙂 Bütün konserlerimi hatırlıyorum, hepsinde aynı heyecan, hepsi çok özel.
“BİZ ÖYLECE, AMA İNATLA, ‘HOBİ’MİZLE UĞRAŞTIK”
Şarkı sözleriniz çok basit cümlelerle insanı derin duygulara sürüklüyor. Şarkı yazma motivasyonunuz nereden geliyor, en çok nasıl zamanlarda şarkı üretiyorsunuz?
Yoğun ve belirsiz hisler, heyecanlı bir ifade arayışı, birkaç akor ya da kelime, belki hüzün, belki sevinç, belki ikisi de. Ansızın verilen, mantıksız bir kararın dalgasına kapılmak gibi. Çok güzel çok.
“Benimle müzik yapsın diye kapısında bile yatardım” diyeceğiniz, çok hayranlık duyduğunuz ve bir gün bir işbirliği hayali kurduğunuz müzisyen kim?
Böyle birinin hayalini kurmadım hiç ama çok sevdiğim bir sürü isim sayabilirim. Ayarsız atıyorum: Radiohead, Aphex Twin, Bonobo, Balthazar ve bunun gibi… Ayrıca kapısında yattım diye benle müzik yapmasınlar ya 🙂
Alternatif sahnenin en öne çıkan isimlerinden birisiniz. Üstelik sizin gibi pek çok müzisyenle de dayanışma halindesiniz. Nasıl bir bağınız var? Türkiye’de son 10 yılda alternatif müziğin bu kadar yükselmesi ve müzik dinleme alışkanlıklarının değişmesi hakkında ne düşünüyorsunuz?
Üniversitede Canozan’la yakın arkadaştık zaten, şarkılar yapıp birbirimize dinletiyorduk. Buluşup bir şeyler çalıyorduk falan. Zamanla, yolda bir sürü başka müzisyenle de tanıştık. Alternatif müzik diye bir kategorinin bilincinde olduğumuzdan değil, ya da piyasada bir yer edinme amacımız da yoktu. Biz öylece ama inatla, ‘hobi’mizle uğraştık diyelim 🙂 YouTube, Soundcloud derken, sonrasında müzik dinleme mecraları da, dinleyicilere doğrudan ulaşabilmek de dönemimizin şansı oldu bence.
“İnsanlar Etrafımda”da geçen “Güzel yaşıyorsan sokmazsın kimsenin gözüne/ Ve aldırış etmezsin kimsenin hiçbir sözüne” dizeleri insana sosyal medyadaki o “aşırı mutlulukları” hatırlatıyor. Sizin nasıldır sosyal medyayla aranız? Neler düşünüyorsunuz günümüz dünyasındaki sosyal medya bağımlılığı hakkında?
Aktif bir kullanıcı sayılmam. Günlük hayatımda, hadi şu an bir fotoğraf çekip tanıdığım tanımadığım herkesle paylasayım diye hissettiğim olmuyor. Ama yaratıcı insanların paylaşımlarını takip etmek çok güzel. Sahte bir hayat vitrini olarak kullanılmasının yıkıcı etkileri oluyor. Bağımlılık da tam burada ortaya çıkıyor sanırım. Kıskanıyoruz, yargılıyoruz, küçük görüyoruz. Şahsen o karanlığı hissettiğimde, içine çekilmek yerine mesafe koymayı ve kendimi dinlemeyi tercih ediyorum.