Üç yılın ardından yeniden bir araya gelen Seksendört grubunun vokalisti Tuna Velibaşoğlu ile müzik sahnesine geri dönüşlerini konuştuk.
Zeynep SİPAHİ / [email protected]
Dinlemekten büyük keyif aldığımız grupların farklı nedenlerle dağılması genelde bizler için oldukça üzücü oluyor. Diğer yandan araya giren yıllara inat tekrardan bir araya gelmeleri ise dinleyiciler ve sevenleri için büyük bir heyecan kaynağı. İşte bize bu heyecanı yaşatan gruplardan biri Seksendört. Gitarda Arif Erdem Ocak, bas gitarda İsmail Okan Özen, davulda Serter Karadeniz ve volkalde Tuna Velibaşoğlu‘ndan oluşan grup, solo projelerine ağırlık verme amacıyla üç yıl önce yollarını ayırmıştı. Şimdiyse 28 Eylül’de Harbiye Açıkhava Tiyatrosu’nda verecekleri konserle yeniden bir araya gelişlerini kutlayacaklar. Ayrıca yurt dışında kayıtlarını yaptıkları üç yeni şarkının da yolda olduğunu söyleyelim. Tuna Velibaşoğlu bütün bu süreci ve tekrardan bir araya gelmelerini anlatıyor.
Sizleri yeniden bir arada görmek heyecan verici. 2019’da solo projelerinize odaklanma kararı almıştınız. Bu üç yıl nasıl geçti, neler yaptınız?
Teşekkür ederiz. İnanın bizim için de heyecan verici. Tahmin edeceğiniz üzere ne olduğunu anlayamadan pandemi hayatımıza girdi. Canlı müziğin neredeyse tamamen durmasıyla ekonomimizi ciddi şekilde sarsan bir tablo ortaya çıktı. Bizde her kriz kendi fırsatlarını da beraberinde getirir düşüncesiyle kendimizi üretime adadık. Hepimiz aklımızdaki projeleri hayata geçirmeye çalıştık. Turneler dolayısıyla hayatımızda yarım bıraktıklarımızı tamamlamaya çalıştık. Bolca düşündük, iç sesimizi dinledik ve kendimizin daha iyi bir versiyonuna ulaşabilmek için çalıştık.
Tabii siz bu kararı aldıktan sonra dediğiniz gibi bir de pandemi araya girdi. Hepimiz zor günler geçirdik ama bütün bu süreç müzisyenleri ayrıca olumsuz etkiledi.
Bir önceki soruda da bahsettiğim gibi süreci elimizden geldiğince pozitif bir yöne çekmeye çalışsak da hem ekonomik hem de psikolojik açıdan zor günlerdi. Üst üste çıkan şaibeli haberler, ölü sayıları, geleceğe duyulan umutsuzluk sanat ve müzik üretmek için elverişsiz bir ortam yaratıyordu. Önceliği hayatta kalmak almıştı. Ama hepimiz umudumuzu kaybetmeden elimizden gelenin en iyisini yapmaya çalıştık.
Peki tekrardan bir araya gelme kararını nasıl aldınız?
Sanıyoruz ki herkesin hem projelerini gerçekleştirmek hem de iç sesine odaklanmak için biraz zamana ihtiyacı vardı. Zaten neredeyse hepimiz iletişim halindeydik. Biraz dinlendikten sonra buluşup zaman geçirmeye başladık. Daha sağlıklı devam edebilmek ve herkesin aynı amaçta buluşabilmesi için neler yapılacağı konusunda mutabakata vardık. Ve tabii ki tüm süreci güzel bir yemekle taçlandırdık.
Eylülde Harbiye Açıkhava’da büyük bir konser vermeye hazırlanıyorsunuz. Bu molanın ardından böyle ikonik bir alanda büyük bir kitleye konser verecek olmak size nasıl hissettiriyor?
Bunu özellikle yaptık, hepimiz çok istiyorduk. Uzun süren bir sakatlığın ardından güç testi yapmak gibi hissettiriyor. Teknik ekipten şirketine, müzisyeninden seyircisine kadar kendimizi esaslı bir sınava sokmak istedik. Hem müzikal hem görsel açıdan daha iyi bir deneyim sunmak istiyoruz artık konserlerde. Bunun için esaslı bir başlangıç yapmak gerekiyordu. Harbiye’nin bunun için en iyi yer olacağını düşündük.
Diğer yandan yurt dışında yeni şarkı hazırlıkları içerisinde olduğunuza dair duyumlar da aldık. Bizleri neler bekliyor? Yurt dışında nerede, kimlerle üretimde bulunuyorsunuz?
Aslında ayrılık sürecinde yarım bıraktığımız bir projeyi nihayetlendiriyoruz. Budapeşte’de, orman içinde, Avrupa’nın en büyük stüdyolarından birinde gitaristimiz Erdem’in şarkılarından oluşan bir albüm kaydetmeye başlamıştık. Orada öncelikli olarak gördüğümüz üç şarkı vardı. Basçımız Okan ve benim kayıtlarımız yapılmamıştı. Onları tamamladık ve Harbiye konseri öncesi paylaşabilmeyi umuyoruz.
Bir grubu ayakta tutmak kolay değil, fikir ayrılıkları vs. açısından ama bir yandan da birlikten güç doğar diye düşünüyor musunuz?
Her zaman değil. Birlikten hiçlik de doğabiliyor bazen. Bir araya gelindiğinde ne yapıldığı birlik olma eyleminden daha önemli çoğu zaman. Faydasız kalabalıklar da girmiştir hayatınıza mutlaka; fonksiyonel yalnızlıklar da… Hayatın olağanlıklarına olağanüstü anlamlar yüklemeye çalışmak hem kişilerde hem topluluklarda sağlıksız etkileşimlere yol açıyor. Bu yüzden en önemli hedefimiz sağlıklı bir iletişim çerçevesinde üst düzey üretkenlik. Herkesin birey olarak kendini ifade edebildiği ama topluluğun yararına hareket ettiği bir ortam oluşturabilmek.
Alternatif sahneden son yıllarda birçok yeni ses yükselmeye başladı. Bunda dijital platformların da büyük etkisi var. İlk kurulduğunuz dönemi düşününce keşke bu imkanlara biz de sahip olsaydık diyor musunuz?
Geçmişi anmaya başladığında günü kaçırıyor insan. Oysaki her şey kendi zamanında güzel ve değerli. Eğer o tarihlerde de geçmiş bir döneme takılıp kalmış olsaydık, şimdi elimizde binlerce anı ve güzellik olmazdı. Güzel günler olduğu kadar zor günlerdi de. Bugün de ayrı güzel ve kendine göre zorlukları var…
Peki biraz nostalji yapsak, örneğin bugüne kadar yayınladığınız şarkılarınız arasından sizin için ayrı bir yeri olan var mı ve neden?
Muhtemelen ‘Ölürüm Hasretinle’nin yeri hepimiz için ayrıdır. Çünkü her şey onunla başladı. Şimdilerde ‘Kendime Yalan Söyledim’ de çok heyecanlandırıyor. Sosyal medyanın da etkisiyle gerçeküstü bir etkileşim alıyoruz konserlerde.
Son olarak Dergy okurlarına bir mesaj iletmek isteseniz, bu ne olurdu?
28 Eylül Harbiye konseri bizim için birçok açıdan çok önemli. O geceyi tüm sevenlerimizle birlikte geçirmeyi çok isteriz. Umarım orada buluşuruz.