Mahmut Orhan ve Ali Arutan’la birlikte “In Control”de bülbül sesini duyduğumuz genç yetenek Selin Geçit’le tanışmak istedik.

Sebla KOÇAN / [email protected]

Pek çoğumuz onu Mahmut Orhan ve Ali Arutan’la birikte iş birliği yaptığı “In Control”de duydu ilk kez. 22 yaşındaki Selin Geçit, 2010 yılından bu yana babası Selim Geçit’le birlikte YouTube’da şarkılar söylüyordu. Cover’ları kadar kendi şarkılarıyla da zaten biliniyordu, Selin. Bir ayağı hep Londra’da olan Selin, burada da müzik eğitimi almış ve hayatını tamamen bu tutkusuna bağlı olarak şekillendirmek istemiş. İlk EP’si için geri sayımda olan Selin, “Pandemi bu anlamda bende duygusal katalizör etkisi yarattı” diyor ve ekliyor: “Yani her ne yaşıyorsam buna olan duygusal tepkim daha yoğun, daha karmaşık, daha sorgulayıcı oldu. Sanırım ileride bu EP’yi  düşünürken hep içinden geçtiğimiz bu garip zamanı hatırlayacağım.” Selin Geçit, Dergy’nin konuğu oldu.

Son olarak Mahmut Orhan, Ali Arutanla birlikte In Control” videosunda gördük sizi, buradan başlayalım. Nasıl dahil oldunuz bu ekibe? Hikayesi nasıl oldu sizin için bu şarkının? 
Aslında bu projenin ortaya çıkmasından bir buçuk sene öncesine gidiyor tanışmamız. Öncelikle Mahmut Orhanı’ın SIBOURNE ekibinden Mert Öksüz Instagram’da paylaştığım işleri görüp bana ulaştı, tanışmamız o şekilde oldu. In control‘dan önce başka bir parça üzerinde çalışıyorduk, pandemi yüzünden ertlendi bu proje.  Aynı esnada Mahmut Orhan bana In control’un alt yapısını yolladı. O aşamada parçanın adı henüz belli değildi. Bunun üstüne birkaç farklı melodi deneyip sözler yazdım, en sonunda şu an duyduğunuzu seçtik, stüdyoya kapanıp üç, dört gün üstünde çalıştık, kaydını aldık ve demo olarak başlayan bir fikir böyle kocaman ve çok güzel bir projeye dönüştü. SIBOURNE gibi yetenekli insanların olduğu bir ekip ve Mahmut Orhanı’ın liderliğiyle müzik yapmak hem büyük keyif hemde güzel bir fırsat oldu.

 

2011 öncesinde yaşamınız İngilterede geçti. Sonrasında ise Türkiyeye geri döndünüz. Zorlandınız mı peki?, iki farklı kültür arasında büyümek nasıl bir duygu?  Nedir sizce İstanbulun Londradan farkı? 
Babamın işi için İngiltere’ye taşındığımızda 15 aylıkmışım. O yıllarda her yaz annemle Türkiye’ye gelip iki üç ay vakit geçirdiğimiz için Türkiye ile olan bağlantımda çok büyük kopukluk olmadı. Daha sonra Türkiye’ye geri taşındığımızda uluslararası bir okulda okuduğum için eğitim alanında da çok zorlanmadım. 

Öte yandan ingiltere içinde de çok yer değiştirdik. Mesela ilk önce Kuzey İrlanda’da yaşadık, ordan Londraya geçtik, iki yıl sonra İskoçya’ya taşındık, en son olarak 5 yıl boyunca yine Kuzey İrlanda da yaşadık. Her yer değiştirme benim için yeni okul, yeni öğretmenler, yeni arkadaşlar ve yanı sıra yeni bir aksan demek oluyordu. Daha sonra 2010 yılında Türkiye’ye döndük. Lise eğitimimi Türkiye’de bitirdikten sonra üniversite için tekrar Londra’ya gittim. İnsanın ailesinden uzakta, tek başına öğrenci olarak yaşaması oldukça yıpratıcı olabiliyor. Ama uzun vadede hızlıca çok şey öğrenmemi sağladı sanırım. Öte yandan İngiltere’de müzik okumak ve müzik yapmak bu sektörün Amerika’dan sonra ikinci büyük merkezi olduğu için İstanbul’a kıyasla daha fazla fırsatlar barındırabiliyor. Oradayken Türkiye’nin yemeklerini çok özledim hep. Bunu da belirtmeden geçemeyeceğim. 🙂

selin gecit dergy rop3 

“ARTIK BEN BABAMIN GÖZLERİNİN DOLMASINA SEBEP OLUYORUM”

Çok küçük yaştan beri size müzik tutkusunu geçiren kişi kuşkusuz babanız. Size neler öğretti, onunla birlikte müziğin büyüsüne kapılmak size neler kattı? 
Bu konuyla ilgili hatırladığım en eski anı, babamın evde gitar çalıp şarkı söylemesiyle ilgili. 2 veya 3 yaşlarımdaydım, babam her ne zaman gitar çalsa şarkı söylese, gitarı bırakıp benimle oynaması için onu rahatsız ederdim. 3-4 yaşlarında, bir gün odamda şarkılar mırıldanırken çok doğru sesler çıkarttığımı duyunca da kulağımın iyi olduğunu fark etmiş. Hayal meyal hatırlıyorum gitar eşiliğinde çocuk şarkıları söylerdik o zamanlar. Dolayısıyla 5 yaşlarından itibaren şarkı söylemeye başladım ilk kaydımı babam o zamanki kayıt programlarından biriyle PC de yapmıştı.

Türkiye’ye döndüğümüz 2010 yılında bir YouTube kanalı açtık. İlk cover şarkımı kayıt ettik, sanırım benim yaşam şekli olarak müziği seçmem o yıllara denk geliyor. Babam Lise 2’ye giderken başlamış gitar çalmaya ve tiyatro merakı da varmış. O sayede diyafram kullanmayı öğrenmiş, bana da küçük yaşlardan itibaren hep geniş bir spektrumda şarkı söylemem için taktik verirdi. Tabii zaman zaman istediği performansı gösteremeyince  gözlerimin dolmasına sebep olan tartışmalarımız da oldu. Hala beraber müzik yapıyoruz ama galiba artık zaman zaman ben onun gözlerinin dolmasına sebep oluyorum : )

 
 
 
 
 
Bu gönderiyi Instagram’da gör
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 

selin (@selin.gecit)’in paylaştığı bir gönderi

Eylül ayında Sertab Erener’in Harbiye konserinde sanatçıyla aynı sahnede yer aldınız. Nasıl bir deneyimdi, neler hissettiniz biraz anlatır mısınız? 
Pandemi sürecinde Sertab Erener’le tanıştık ve iletişimde kaldık. Tabii o zamanlar canlı konserler yoktu. Yaz başlayınca canlı konserlerde başladı ve bir gün Sertab bana onunla Harbiye açık hava Tiyatrosu’nda çıkmamı teklif etti, çok mutlu oldum. Harbiye Açık Hava Tiyatrosu gibi prestijli bir sahnede Sertab Erener gibi bir süperstarla sahneye çıkmak rüya gibiydi.

sertab ve selin harbiye 2020 2

“BU ŞARKILAR TORUNLARA ANLATILACAK İLGİNÇ HİKÂYELER”

Şu anda aynı zamanda Londra’da Dustin Dooley ile ilk EP’niz üzerine çalıştığınızı biliyoruz. Nasıl şarkılar bekliyor bizi? “Heart in Two” gibi bizi kalplerimizden vuracak şarkılar mı mesela, biraz ipucu verir misiniz? 
Biz 2017 yılından beri Dustin Dooley ile beraber çalışıyoruz, hatta Londra’da öğrenciyken ilk sahne aldığımız zamanlar o da grubumuzdaydı. O zamandan beri beraber stüdyoya girip muzik yapıyoruz, Hatta “Heart in Two”nun prodüksiyonunu Abbey Roads stüdyosunda birlikte yaptık. Geçen ay oldukça stresli bir seyahat planlaması sonrası karantina risklerini göze alarak Dustin İstanbul’a geldi, bir hafta boyunca stüdyoya kapandık ve EP yi tamamladık. Paylaşmak için sabırsızlanıyorum! 

EP deki şarkılarla ilgili bir ipucu verecek olursam; evet kesinlikle kalpten vuracak melodiler, sözler ve duygularla dolu. Aynı zamanda sizi dans ettirecek disko günlere hitap eden şarkılarda var. Şarkılarımı genellikle içinde bulunduğum dönem yaşadıklarımın etkisiyle yazıyorum. Pandemi bu anlamada bende duygusal katalizör etkisi yarattı. Yani her ne yaşıyorsam buna olan duygusal tepkim daha yoğun, daha karmaşık, daha sorgulayıcı oldu. Sanırım ileride bu EP’yi  düşünürken hep içinden geçtiğimiz bu garip zamanı hatırlayacağım. Dünya tarihini detaylıca bilmiyorum tabi ama ileride hep bir dönüm noktası, bir milat  olarak anılacak bir sürecin tam ortasındayken yapıldı bu EP. Torunlara anlatılacak ilginç bir hikaye olacak galiba.

 
 
 
 
 
Bu gönderiyi Instagram’da gör
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 

selin (@selin.gecit)’in paylaştığı bir gönderi

Amy Winehouse, Billie Eilish gibi sanatçılara ait şarkıların coverlarına kanalınızda denk geliyoruz. Hatta küçüklük hallerinizi de burada görebiliyoruz :)) Müzik dünyasında her zaman hayranlıkla takip ettiğiniz, idol olarak gördüğünüz bir sanatçı var mı? Neden? 
Çocukluğumdan bu yana bir çok sanatçıya dönem dönem hayranlık duydum. Bir çok farklı sanatçıdan ilham alıp kendi müzik paletime ekledim. Hem ses olarak hem de tarz olarak herhalde en çok beni etkileyen sanatçılardan biri Lady Gaga olabilir. Kendisini sürekli yenilemesi, sürekli şaşırtıcı şeyler yapması, tarzı müziği ve duruşu beni çok etkiliyor. Sadece müzik yapmasıyla değil aynı zamanda oyunculuğu, yönetmenliği ve toplumsal sorunlarla ilgilenen çok yönlülüğü bence müthiş etkileyici. Bunun yanında Michael Jackson’ın muzikal dehası ve Amy Winehouse’un şarkı yazma yeteneği ve şarkıya kattığı ham ve gerçek duygu çok etkiliydi.

Amy’nin müziği ve sesini kullanma şekli caza olan ilgimi tetikledi. Cazı benim müziğimde saf haliyle duymasanız bile DNA’mda olduğu için mutlaka etkisini gösteriyor. Babam koyu bir “Pink Floyd’cu” olarak büyümüş. hatta ben 3 aylıkken pusette çekilmiş bir videom var babam CD den Pink Floydun IF parçasını çalıyor ben de sükunet içinde dinliyorum. Sonra yıllar içerisinde yine evde Pink Floyd dinlenirken kulağım dolmuş ki onların şarkı yazmadaki hikaye yaklaşımı bugün benim şarkı yazmamdaki hikayeciliğimin kaynağı olabilir.

 

İlk EP’nizi de yayınladıktan sonra dinleyici kitleniz büyümeye devam edecek. Bundan bir 5 yıl sonra kendinizi nerede, nasıl hayal ediyorsunuz?
Sanırım her ne yaparsak yapalım işin içine tutku varsa nerelere varılacağını hayal etmek güç. Doğrusu ben de bu anlamda 5 yıl sonra olabileceğim en iyi yerde olmayı arzu ediyorum. Bildiğim ve çok arzu ettiğim bir şey varsa o da müziğimle olabildiğince insanın yaşamına pozitif katkıda bulunabilmek. Belki spesifik olarak nerelerde olmak istediğim konusunu başka bir röportajda daha da derinlemesine konuşuruz. 🙂

selin gecit dergy rop2

“ŞARKI SÖYLEMEYİ ÖĞRETMEYE BAŞLADIM”

Şu an üniversite eğitimi mi alıyorsunuz, ne okuyorsunuz? 
Müzik eğitimimi University of West London’a a bağlı British & Irish Modern Music institute de 2019 da tamamladım. 

Müzik dışında bir tutkunuz var mı?
Tutku kavramını çok önemsiyorum. Müziği tutku olarak yaşarken çok keyif aldığım başka uğraşılarımda var hayatımda ama onlar için tutku demem doğru olmayabilir. Mesela tiyatro izlemeyi çok seviyorum. Oyunculuk çok ilgimi çekiyor, bir yıl türkiye de  bir yıl da Londra da tiyatro eğtimi aldım ama oynamaktan ziyade izlemeye bayılıyorum. Son bir yıldır şarkı söylemeyi öğretmeye başladım, dersler veriyorum. Bu tahmin etmediğim kadar çok keyif veriyor bana. Daha önce söylemekte zorlandığı bir şarkıyı bir öğrenciye söyletmeyi başarmak müthiş bir tatmin hissi veriyor. Sanırım bu şimdilik hobi ama yakında tutkuya da dönüşebilir.

selin gecit dergy rop4

Zorlu PSM Sibourne gecesi Mahmut Orhan 14 copy 2

Gündelik hayatınız nasıl geçiyor, sıradan bir günde neler yapıyorsunuz?
Korona başladığından bu yana tecrübe ettiğim günlük yaşantım öncesine kıyasla bambaşka gerçekten. Haftada en az 3 kez spora gidip sıkı bir antreman yapıyorum. Sabahları çok erken kalkmıyorum artık. Bir dönem (koronaın en tehlikeli olduğu Mart-Nisan döneminde) çok geç saatlere kadar oturuyor ve müzik yapıyordum. Şimdi o düzen daha mantıklı saatlere dönüştü. Ortalama günde 4-5 saat projeler üzerinde çalışıyorum. İşimin en güzel kısımlarından biri bir çok başka ülkeden sanatçılarla ortak projeler üzerinde çalışmak diyebilirim. Bu kolaborasyonlarla ilgili örnekleri spotify  hesabımda görebilirsiniz. Şu sıralar hafta da bir veya iki kez farklı müzisyenlerle stüdyo sessionları yapıyoruz. Bu çalışmalar sayesinde hem farklı sanatçıların farklı tarzlarında müzik yapmak hem de yeni yeni insanları tamına fırsatım oluyor.

KISA KISA 

  • Son dönemde dinlemeye doyamadığım şarkılar Dua Lipa’nın Future Nostalgia albümünden  Levitating sarkı’sı ve Miley Cyrus’in Plastic Hearts Album’unden “Midnight Sky”.
  • Dinlemeye tahammül edemediğim müzik türü, sanırım tahammül edemediğim müzik diye sınıflandırabileceğim bir tür yok.
  • Eğer müzikte bir “guilty pleasure”um varsa o da heavy metal, özellikle sporda dinlemek.
  • Hayranlıkla izlediğim müzisyen/grup Lady Gaga, The Weeknd, Alicia Keys (liste çok uzun olur kendimi durdurmazsam….)  Umarım bir gün onlarla çalışabilirim. 
  • En son okuduğum ve çok etkilendiğim kitap Mary Orr’ın – The Wisdom of Eve eseriydi. 

 

Mahmut orhan banner 1 2
BANNER 2 2