Müzik

Selin: “Herkes tek başına bir masaya oturup kendisini tam hissedebilmeli.”

Türk müzik sahnesinde alışık olduğumuzdan farklı, kendine özgü tarzı ve samimi anlatımıyla kariyerinin başından beri dikkatleri üzerine çeken Selin ile ilk albümü "Tek Kişilik Masa"yı konuştuk.
Ayşe Demir - 28 Mayıs 2025
post image

16 Mayıs’ta ilk albümü “Tek Kişilik Mas’yı dinleyiciyle buluşturan Selin, Türk müzik sahnesinde alışık olduğumuzdan farklı, kendine özgü tarzı ve samimi anlatımıyla kariyerinin başından beri dikkatleri üzerine çekiyor. Bu ilk albümünde ise bizi yalnızlık, içsel hesaplaşma ve duygusal dönüşüm gibi temalarla baş başa bırakıyor. Biz de bu özel çalışmasını ve müzikal yolculuğunu konuşmak için Selin’in “Tek Kişilik Masa”sına konuk olduk. İyi okumalar.

Tek Kişilik Masa” adını duyduğumuzda ilk akla gelen yalnızlık oluyor. Ama sen bu albümde yalnızlıktan ziyade kendinle kalma” halinden bahsettiğini belirtmişsin. Bu masa neleri ağırlıyor, neleri dışarıda bırakıyor?

Albüm aslında yalnızlıkla değil, ‘kendinle kalmak’ ile ilgili. Bu masa farklı duyguları ağırlıyor; tek başına kaldığında geçirdiğin dönüşümü, etrafında olup biteni, gerçekten ilk defa anlamlandırdığın, çözümlediğin uyanışı… ‘Tek Kişilik Masa’nın içerdiği bir diğer anlam da aslında hepimizin yaşadığı bir duygu, bazen o masaya biriyle otursan dahi masada hissettiğin his yalnız olduğundur. Karşıdan beklediğin iletişim ve paylaşım o insanda yoktur ve seni tek hissettirir.

Albümün adı olan Tek Kişilik Masa” ilk ortaya çıktığında, kafanda beliren ilk sahne neydi? Bu ismin nasıl doğduğunu, seni hangi duygu ya da anıya götürdüğünü merak ediyorum.

Bir süre boyunca albümün ismine ne koyacağıma karar veremedim. Tam olarak albümün ismi canlanmasa da ‘Tek Kişilik’ kavramı aklımda dolanıyordu. O dönem Şener Engin ile bir şarkı için stüdyoya girmiştik. İsimleri konuşurken ‘Tek Kişilik Masa’ ismini tam da emin olmayarak ortaya attı ve o an bu isim çok içime sindi. ‘Tek Kişilik Masa’ imgesini düşünürken aklımda, aynı albüm kapağında kullandığımız görselde olduğu gibi; çok şık bir yemek masasının başında tek başına oturmuş, çabasız ve sade bir insan canlanıyordu. O masanın başında, özenle gösterişli kıyafetler giymiş iki insan beklersin ancak albümün yansıttığı o ironiyi bu imgeyle yansıtmak istedim.

Bu albüm gerçekten bir masa olsaydı üzerine üç şey koyacak olsan – belki bir eşya, bir his, bir anı – neler olurdu?

Küçük bir not defteri, mum ve eski bir kayıt cihazı diyebilirim ama daha teknolojik bir cevap verecek olursam üçüncüsü telefonum olurdu.

Albümün içerdiği temalar arasında yaşanmışlıklar, içsel konuşmalar, keşke yaşanmasaydı”lar bulunuyor. Peki bu albüm senin için bir tür hesaplaşma mı, yoksa kabullenme mi?

Albümü çok farklı hisleri barındırarak yazdım. Her şarkı farklı duyguları yansıttığı için aslında hem kabullenme hem de bir hesaplaşmayı barındırıyor diyebilirim. Albüm bir hikâye olarak ilerliyor; ilk şarkılarda bireyin kendisiyle olan bir hesaplaşmasını, yüzleşmesini görürken daha sonraki bölümlerde kabulleniş duygularına geçmesini dinliyoruz.

Bize biraz da albümdeki şarkılardan söz eder misin? En çok hangi parça seni hâlâ duygulandırıyor?

Baştan sona umut, kalp kırıklığı, şaşkınlık, öfke gibi hisleri taşıyan besteler bir bütünü, bir hikâyeyi oluşturuyor. Aslında bu yüzden de tek bir şarkı seçip beni duygulandırdığını söylemek mümkün değil. Albümde yer alan tüm şarkılara geri dönüp baktığımda, eski ben’in şu anki Selin’e dönüşümünü görüyorum.

Üretim sürecinde kendinle en çok ne konuda tartıştın? Hangi duyguyla baş etmek daha zordu?

Şarkılarımı bestelerken dürüst olmak hoşuma gidiyor. Şarkılarımı yaşadığım olaylar, yakın hissettiğim hisler üzerine yazıyorum. Albümde de bunu bir hikâye olarak yapabilmek hoşuma gitti. Kendimle en çok tartıştığım nokta da bu kadar dürüst davranmayı isteyip istemediğim konusu oldu. Bu tartışmanın sonunda cesur davranmayı seçtim.

Albümde ve visualizer videolarında birçok metafora yer verdiğini biliyoruz. Bu sembollerin ya da metaforların senin için anlamı ne, biraz bahseder misin? Nasıl ortaya çıktılar, neler hissettirmek istedin?

Tüm bu sembol ve metaforlar aslında benim için bir hikâyenin parçası. Benim için telefonlu oda sürekli bir cevap aramayı, mektup imgesi hep içinde tutup söyleyemediğin sözleri, kukla bir ilişkinin içerisinde mağdur hissetmeyi ve sonunda o hapishaneden kopabilmeyi, ‘Son Damla’nın visualizer’ında gördüğümüz damla zehirli bir ilişkiden kalan sana zarar veren o son damlayı içmeyi, ‘Oldu Mu?’daki yağmur damlaları ferahlık ve kurtuluşu simgeliyor. Ancak tüm anlamların kişiye bağlı olduğunu söyleyebilirim. Besteler herkese farklı hisler hissettirebilir.

Bu albümde, geçmiş çalışmalarına kıyasla seni en çok dönüştüren ya da zorlayan şey neydi?

Beni zorlayan değil ama en çok dönüştüren kısmı, duygularımla yüzleşip onları kâğıda dökebilmek oldu. Şarkıları single olarak yayınladığında aralarına çok fazla vakit giriyor ve o şarkıya karşı hissettiğin duygu ve düşünceler değişebiliyor. Ancak albümü bir bütün olarak tamamlamak dönüştürücü bir his. Albümün bitmesiyle o hikâyelerin de tamamlandığını, bir bölümün geride kaldığını hissediyorsun.

Bir dinleyici bu albümü baştan sona dinlediğinde, onun iç dünyasında nasıl bir yolculuk yaşamasını istersin?

‘Entrance’ parçasında sanki suya dalıyor, daha sonra sudan çıkıp temiz bir nefes alıyorsun ve bir anda albüm başlıyor. Saf, umut dolu hislerden sonra hayal kırıklığı, şaşkınlık, öfke, hüzün ve sonra bir anda kurtulma hissi ile farklı duygular arasında geziniyorsun. Bir dinleyici bu albümü baştan sona dinlediğinde, aslında geçirdiği yolculuk tamamen onun hayatına bağlı. Albümün hissettirdiği duygular tamamen yoruma açık ancak ben albümü bestelerken bu şekilde kurguladım. İnsanların kendisine dürüst davranmasını, içlerinde gezinen en dip duygularla yüzleşmelerini, ortaya çıkan kafa karışıklıklarını masaya yatırıp onlarla yüzleşmesini istedim.

Bu albümde dışarıdan katkı aldığın müzisyenler veya prodüktörlerle kurduğun iletişim nasıldı? Bu tek kişilik masa”ya kimler eşlik etti?

Bu ‘Tek Kişilik Masa’ma eşlik eden isimlere çok minnettarım. Bu masada oturan çok kıymetli 4 sanatçı vardı: Sertab Erener, Mabel Matiz, Canozan ve Dolu Kadehi Ters Tut. Prodüksiyon tarafında Emirhan Özer, Adham Farid, Şener Engin, Dustin Dooley, Alaca ve ‘Son Damla’ parçasında Emre Kula vardı. Bu isimler, Türkiye’ye taşındığımdan beri benim hayatıma dokunan çok önemli kişiler. Hepsini tek tek anlatmak isterdim ancak hepsinin çok uzun hikâyeleri var. Bu albümde onlarla olduğum için çok şanslı hissediyor ve hepsine teşekkür ediyorum.

İlk albümünü yayımlamak sanatçılar için çok özel bir dönüm noktası. Bu süreçte seni en çok ne heyecanlandırdı ne zorladı? Albümün bittiğini ve artık dinleyicilere sunulduğunu fark ettiğin an nasıl bir duyguydu?

En çok zorlayan kısımlardan biri ise her adımda çok titiz davranmak, her şeyin üzerinden defalarca geçmek oldu. Artık tüm şarkıların stüdyo süreçleri ve kliplerin çekimleri tamamlandığında, albümün bittiğini hissettim. O anki duyduğum his ise saf bir heyecan duygusuydu.

Bu albümün ardından Selinin rotasında bizi nasıl bir müzikal yolculuk bekliyor?

İngilizce bir albüm üzerine çalışıyorum. İlk Türkçe projemi teslim edip sonrasında İngilizce projelere odaklanmak istedim. Umarım bundan sonra global bir yolculuk beni bekliyor olur.

Şarkılarında hem Türkçe hem İngilizce kullanıyorsun ve ben bilingual dil kullanımını özellikle müzikte çok etkileyici buluyorum. Ancak bazı müzisyenler, iki dili bir arada kullanmanın duyguları ifade etmeyi zorlaştırdığını söylüyor. İki dil arasında duygu tonu değişiyor mu sence? Örneğin bir pişmanlık ya da aşk ifadesi, hangi dilde daha rahat geliyor? Senin için bu süreç nasıl işliyor?

İki dilin kullanımı ve hissettirdiği duygular kesinlikle çok farklı. Bu yüzden ilk albümü tamamen Türkçe yapmak istedim. Benim için ikisi farklı araçlar. Eskiden İngilizce benim için daha rahattı ama artık iki dilin yeri benim için dengelenmeye başladı. Türkçe kesinlikle daha derin, duygusal, şiirsel ve katmanlı bir dil. İngilizce ise biraz daha kuralsız bir şekilde kusursuz cümle kurduruyor. Bu yüzden kelime akışı daha pratik gelebiliyor.

Son olarak; “Tek Kişilik Mas”yı dinleyecek olan biri için “şunu söylemek isterim” dediğin bir cümle var mı?

Karşısındaki kim olursa olsun, kendi değerini bir başkası değil, kendi yaratmalı. Herkes tek başına bir masaya oturup kendisini tam hissedebilmeli. Siz de ‘Tek Kişilik Masa’nıza oturduğunuzda kendinizle yüzleşin, değerinizi bilin, affedin ve o masanın hakkını verip önünüzdeki öğünü gerçekten içinizden geldiği gibi keyifle yiyin diyorum.

İlgili Yazılar
Development by Bom Ajans