Sergi turumuzun ilkine şehrin dört bir yanında yaptığımız seçkiyle başlıyoruz.
Selin ÖZAVCI TOKÇABALABAN
Paula Rego’nun ataerkil düzen karşıtı hikâyeleri
“Paula Rego: Hikâyelerin Hikâyesi” – Paula Rego
30 Nisan’a kadar, Pera Müzesi
Figüratif resmi yeniden tanımlamasının yanı sıra olağanüstü hayal gücüyle kadınların temsil edilme biçiminde devrim yaratan işleriyle tanınan Paula Rego, Tate Britain retrospektifi ve Venedik Bienali’nin hemen ardından bu kez Suna ve İnan Kıraç Vakfı Pera Müzesi’nin konuğu. Sergide, eserlerinde masumiyet ve deneyimi bir arada sunan derin anlamlar ve anlatıları gizleyen sanatçının yağlıboya, pastel, karakalem ve akrilik resimleri ile yerleştirmeleri yer alıyor.
Küratörlüğünü Alistair Hicks’in üstlendiği “Hikâyelerin Hikâyesi”nde Portekizli sanatçının kök saldığı sosyopolitik bağlamı, baskı, otorite ve kurumsal şiddet gibi temaları öne çıkıyor. Sergi adını, Rego’nun eserlerinin yer aldığı Lizbon Cascais’da ‘Hikâyeler Evi’ müzesinden ilhamla almış. Küratör Hicks “Rego’nun kendisi de küçük bir hikâyeler evidir” diyor ve ekliyor: “Rego’nun hikâyesi erkeklerin yönettiği faşist bir devlette doğan bir kız çocuğuyla başlar. Genç bir kadın olarak Britanya’nın en kibirli ve geleneksel sanat okulunda eğitim görmüştür. Erken yaşta otoriteyi ve onu kendi dünyasının himayesinde altüst etmenin hazzını öğrenmiştir.” Rego’nun 1960 sonrası yaptığı işlerle, hikâyelerini ataerkinin kıskacından kurtarırken buhran, faşizm, sömürgecilik ve kürtaj karşıtı harekete karşı mücadelesini göstermeyi amaçlayan sergiyi mutlaka görün.
İnsanın doğayla ilişkisi üzerine
“Vesile” – Hanefi Yeter
19 Mart’a kadar, Anna Laudel
Sanat yolculuğuna yarım asırdan uzun bir süredir devam eden sanatçı Hanefi Yeter’in Anna Laudel’de devam eden, 2019 yılından itibaren farklı teknik ve malzemelerle ürettiği çeşitli kompozisyon, resim, heykel, desen ve seramik çalışmalarını içeren kişisel sergisi “Vesile”, 19 Mart’a kadar uzatıldı. Hanefi Yeter’in doğa ve insan ilişkileri üzerine kurguladığı sergide eserler doğanın sunduğu güzellikleri ve insanlığın doğaya karşı tavırlarının sonuçlarına odaklanıyor. Galerinin iki katına yayılan “Vesile” sergisinde sanatçının uzun süredir tutku ile çalıştığı seramik eserleri de yer alıyor. Sanatçının bu sergi için Ayvalık yöresinden topladığı çömleklerle bir araya getirdiği seçki, Antik Yunan filozofu Sokrates’in “Sorgulanmayan bir hayat, yaşanmaya değmez” sözünden ilham alıyor.
İyileşmenin kolektif yollarını araştırmak
“Kolektif İyileşme” – Mina’nın Çocukları
31 Mart’a kadar, Metro Han
Tünel Meydanı’na damgasını vuran ve Beyoğlu’nun en güzel yapıları arasında gösterilen Metro Han, restorasyon çalışmaları devam ederken bir de sergiye ev sahipliği yapıyor. Türk Üniversiteli Kadınlar Derneği İstanbul Şubesi’nin bünyesinde gerçekleştirilen Mina’nın Çocukları Projesi’nin “Kolektif İyileşme” isimli sergisi, 31 Mart’a kadar İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin iş birliği ile Metro Han’da görülebiliyor. Ayça Okay küratörlüğünde gerçekleşen sergi kapsamında Hoda Tawakol, Alicia Framis, Nancy Atakan, İnci Eviner, Nergiz Yeşil, Büşra Çeğil, Zeyno Pekünlü, Leyla Gediz gibi sanatçıların işlerinin yanı sıra Julia Stoschek Koleksiyonu’ndan Tracey Emin’e ait video ile İstanbul Oyuncak Müzesi Koleksiyonu’ndan oyuncaklar da yer alıyor.
Araştırma temelli projenin bir yıla dayanan hazırlık sürecinde kadınların yaşadığı güncel problematikleri odağına alan sergi ve kamusal program; yaşanan afetten sonra depremden etkilenen genç üniversite öğrencisi kadınların barınma ve eğitime erişilebilirliğine destek olmak uzun vadeli, sürdürülebilir bir destek sistemi oluşturmak için çağdaş sanat aracılığı ile sesini duyurmayı hedefliyor. Sergiye paralel etkinlik serisinde ise meditatif ses deneyimleri, söyleşiler, arşiv çalışmaları, psikopatolojik analiz yapan girişimler İstanbullular ile buluşacak.
Müziğin içine işlediği işler
“OPUS 39” – Ali Atmaca
16 Mart-21 Nisan, Brieflyart
Renkli figüratif eserleriyle tanınan Ali Atmaca, hayli uzun bir zaman sonra İstanbul’daki sanatseverlerle buluşuyor. Bodrum’da yaşayan ve üreten sanatçının yine renkli formlarıyla öne çıkan; küratörlüğünü Nilgün Yüksel’in yaptığı, “Opus 39” isimli sergisi 16 Mart-21 Nisan tarihleri arasında Brieflyart Galeri’de görülebilecek. Atmaca’nın üretiminde hep var olagelen müziksel tavır, bu kez sanatsal kariyerinin uğraklarından müzisyenlerle birleşerek yeni bir sentezin oraya çıkmasını sağlıyor. Yapıtlar, sadece temsili olanı değil renk ve formla bütünleşen ezgiyi sesin, görüntüyle ifade edilişini pür bir dille aktarırken izleyiciyi sanatçının müzikle devinimine de ortak ediyor.
En kapsamlı Cengiz Çekil sergisi
“Bugün de Yaşıyorum” – Cengiz Çekil
24 Eylül’e kadar, Arter
Türkiye çağdaş sanatının öncülerinden, eğitimci Cengiz Çekil’in “Bugün de Yaşıyorum” isimli retrospektif sergisi, sanatçının 1970’li yılların başlarından 2015 yılındaki ölümüne uzanan pratiğine derinlikli bir bakış sunuyor. Çekil’in resim, baskı ve yerleştirme gibi farklı mecralarda ürettiği eserlerini Eda Berkmen’in küratörlüğünde bir araya getiren sergi; cesur ve deneysel bir yaklaşımla ürettiği, kimi ilk kez izleyiciyle buluşacak, farklı dönemlerden eserlerini içeriyor. Cengiz Çekil’in zaman, tekrar, enerji, direniş ve ritüel gibi kavramlar etrafında ürettiği eserlerinin güncelliklerinin altını çizerken sanatçının bir eğitimci olarak gelecek kuşaklara aktardığı değerlerin önemini de vurguluyor.
Sergi ismini Cengiz Çekil’in 1976 tarihli “Günce” başlıklı eserinden alıyor. Çekil, 2011 yılında New York’taki The Museum of Modern Art (MoMA) koleksiyonuna dahil edilen bu işi için, bir deftere yaklaşık iki ay boyunca her gün klişe baskı yöntemiyle tarih atar ve “Bugün de yaşıyorum” cümlesini damgalar. Defterin son sayfasında ise “Askere gidiyorum” ibaresi yer alır. Çekil, 11. İstanbul Bienali kapsamında gösterilen yapıtını, “çok kasvetli, ölümün kutsandığı, korku ortamının olduğu bir dönemde tepki vermek istedim. Kendi öğrencilerime de sürekli onu söylüyordum. En önemli şey yaşamaktır! Hayat, çok değerlidir” sözleriyle anlatır.
Bir araç ve felsefi bir kavram olarak yapay zekâ
“Dijital Sezgiler”
19 Nisan’a kadar, Akbank Sanat
Akbank Sanat’ta devam eden “Dijital Sezgiler” sergisinde yapay zekâ hem bir araç hem de felsefi bir kavram olarak ele alınıyor ve yapay zekânın çağdaş sanat, kültür, insanlar ve toplum üzerindeki etkisi inceleniyor. Küratörlüğünü Helena Nikonole’nin üstlendiği sergi; yeni medya sanatının dilinde yapay sinir ağları olgusunu inceliyor. Sergide, yeni medya sanatının dünya çapında isimlerinin projelerinin yanı sıra sanat ve teknoloji kesişiminde deneyler yapan genç sanatçıların eserleri izleyiciyle buluşuyor.
Alper Yesiltaş, Anna Ridler, Anna Shustikova, Dilara Basköylü, Feileacan Mccormick, ha:ar, Ozan Türkkan, Robertina Šebjanic, Roman Solodkov, Sofia Crespo gibi sanatçıların yanı sıra Brendan Baldwin, Dekxi, Denis Shiryaev, Derrick Shultz, Eric Drass, Gabriele Dente, Gene Kogan, Mike Wong, Rivers Have Wings, Rong Qin, Roope Rainisto, Vsevolod Taran gibi isimlerin video programı katılımcıları olarak yer aldığı sergide, modern yapay zekânın çeşitliliğinin sanata yansımasını izlemek mümkün. Sergi; sanat ve yeniliği bir araya getiren, modern teknolojilerin üstlendiği rolü daha iyi anlamamızı sağlayan işler aracılığıyla sinir ağları estetiği incelemesi, bunların modern dünyaya etkilerine dair eleştirel bir bakış açısı gibi yeni medya sanatında yapay zekâ ile birlikte çalışmaya dönük pek çok yaklaşımı bir araya getiriyor.
Performans temelli üretimlerin kesişimi
“Sahnede 90’lar”
2 Nisan’a kadar, Salt Beyoğlu ve Salt Galata
Salt’ın 1990’lar Türkiye’sindeki kültürel ortamı ve sanat üretimlerini sahne ve performans kavramları odağında inceleyen yeni sergisi “Sahnede 90’lar”, sahne ve performans kavramları odağında Türkiye’nin 1990’lı yıllarından sanat üretimlerini bir araya getiriyor. Türkiye’de toplumsal, siyasi ve ekonomik anlamda hızlı değişimlerin yaşandığı 1990’lı yıllar, özellikle İstanbul’un kültür, sanat, performans ve eğlence sahnesinde serbestlik sınırlarının sürekli genişletildiği bir döneme işaret eder.
Sanat ortamında ‘disiplinlerarası’ kavramı da bu dönemde gündeme gelir. Doğası gereği farklı disiplinlerden beslenen ve deneysel bir sanat pratiğine işaret eden performans, pek çok sanatçıya yenilikçi bir alan açar. Sahnede 90’lar sergisi, bu dönemin performans üretimlerine yoğunlaşarak kültür, sanat ve eğlence tarihine çok yönlü bir bakış sunmayı amaçlıyor. Performans temelli üretimleri öne çıkaran etkinlikler ile bireysel üretimlerden kapsamlı bir seçki sunan sergi, muhtelif kaynaklardan toplanmış arşivlere dayanıyor. Sahnede 90’lar, dönemin performans temelli üretimlerinin kesişme noktalarının izini sürüyor ve beklenmedik bağlantılar kurarak sahnenin ne kadar geniş bir yelpazede ele alınabileceğini gösteriyor.