Caz dünyasının yetenekli müzisyenlerinden Serra Erkoç’u yeni şarkısı “Suçlama Beni”yle Dergy’e konuk ettik.
Sebla KOÇAN / [email protected]
Serra Erkoç yeni şarkısı “Suçlama Beni”de pop müziğin usta ismi, aynı zamanda amcası olan Fatih Erkoç’la birlikte mikrofon başına geçti. Caz, latin, funk, pop gibi pek çok türde şarkıları ustalıkla yorumlayan konservatuar eğitimli müzisyen, bugüne kadar “Zaman Durdu”, “Kozmik Enerji” ve “Kıyamet” gibi single’larla karşımıza çıkmıştı. 2022 yaz aylarında bir albüm yayınlamayı planlıyor. Caz dünyasının yetenekli ismi Serra Erkoç’u Dergy sayfalarında ağırladık.
Latin, caz, pop ve funk şarkılarınızda çok renkli ve iyi bir altyapıyla kulaklarımızı şenlendiriyor. Son single’ınız “Suçlama Beni”de de amcanız Fatih Erkoç’u görüyoruz. Ne kadar özlediğimiz bir isim! Nasıl bir tecrübe insanın kendi öz amcasıyla çalışması? Zor oldu mu sizin için, biraz anlatır mısınız?
Ben çok küçük yaşlardan beri amcam Fatih Erkoç ile birlikte sahne alıyorum, böylesine büyük bir duayenle aynı sahneyi paylaşmak, şüphesiz ki her genç müzisyen için inanılmaz bir şans ve aynı zamanda büyük bir heyecan. Zorlukları olmasına karşın, tüm o stresi götüren en önemli nokta; her sahnede müthiş kapılar açıyor ve sınırsız deneyimler yaşatıyor olması. ”Suçlama Beni” şarkımızda ise aynı zamanda konservatuvarda trombon hocam olan çok değerli müzisyen Aycan Teztel ile de birlikteyiz. İki dev isimle aynı şarkıda buluşuyor olmak takdir edersiniz heyecanımı kat be kat artırıyor. Yaşadığım gururu ve mutluluğu kelimelere dökmek oldukça zor benim için:) İyi ki varlar ve iyi ki benim hayatımda kocaman bir yer kaplıyorlar.
Tabii bu noktada babanız Sinan Erkoç’u da anmadan geçmeyelim. Bir şans mıydı sizin müzikle bu kadar içiçe bir ailede doğup büyümeniz? Neler dinleyerek, neler öğrenerek büyüdünüz, müziğe bakış açınız nasıl şekillendi?
Bizim ailemizde müzisyen olmayan az diyebilirim:) Rahmetli dedem Hasan Erkoç da üstat bir ud sanatçısıydı. Yani çok küçüklükten beridir, bir sürü enstrüman ve müzik sesleriyle büyüdüm. Kulak gelişiminin küçük yaşlardaki önemini düşünecek olursak, çok çok büyük bir şans tabii ki. Ama diğer yandan bu kadar önemli bir soyadı taşıyor olmanın stresi ve sorumluluğu da, attığım her adımda benimle. Bir yandan o bayrağı taşımak ama aynı zamanda da kendin olabilmek. Tüm bunları oturtabilmek uzun yıllarımı aldı.
İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuarı trombon bölümünde eğitim aldınız. Eğitimli bir müzisyen olmanın avantajları neler sizce? Bu okulda kazandığınız tecrübeleri pratikte uyguluyor musunuz?
Konservatuvar eğitimi almış olmak ve öylesine zor bir bölümden mezun olabilmiş olmak müziğimin yapı taşlarını oluşturdu diyebilirim. Çünkü temelini iyi attığım bir müzikal birikim oluşturdum okulumda. Tabii ki, büyük şansım Aycan Teztel ile çalışabilmekti. Her bir sözünü, her sahnemde uygulayabiliyorum. Tarzdan bağımsız olarak, müziği gerçek anlamda öğrenme fırsatı buldum. Hele ki nefesli bir enstrüman çalabiliyor olmak, şarkıcılığımı ve ses rengimi inanılmaz derecede geliştirdi ve değiştirdi. Çünkü doğru nefes almak, ağızdan güzel ses çıkması demek oluyor. Dolayısıyla her sahneye çıkışımda veya stüdyoya okumaya girdiğimde; iyi ki konservatuvar ve iyi ki trombon diyerek çıkıyorum:))
Aslında bir müzisyen olarak uzun zamandır sahnelerdesiniz, Cirque Du Soleil’in müzisyen kadrosunda da varsınız. Genç Yetenekler’de ödül aldınız. Ama şarkılarınızı 2019’dan beri yayınlıyorsunuz. Doğru zamanın geldiğini nasıl anladınız? Daha uzun soluklu bir albüm veya EP gibi bir planınız olacak mı?
Demin de bahsettiğim gibi soyadımın üzerimdeki ağırlığının etkisi bu… Yani bu soyada yakışacak, aynı zamanda da Serra’ya ait olan bir şeyler yapmak istedim hep. Bu yüzden de süreç biraz uzadı gibi görünse de aslında bir hazırlık süreciydi hepsi. Ama artık biriktirdiklerimi paylaşma vakti, keyfini çıkartıp, güzelliğini yaşıyorum. Yaza bir albüm hazırlığı içindeyiz, birçok şarkısı bitmiş durumda. Fazla uzatmadan dinleyiciyle buluşturabilmeyi diliyorum:)
“ŞARTLAR NE OLURSA OLSUN MÜZİKSİZ BİR YAŞAM DÜŞÜNEMİYORUM”
Türkiye’de ne yazık ki müzik dünyası en çok sıkıntı çekenlerin başında geliyor. Pandemi süresince sahne hayatının bitmesi, yazdıkları şarkı sözleri nedeniyle yargılanan rap sanatçıları derken, “Bu ülkede müzik yapmak delilik” diyor, müzisyenler. Siz nasıl değerlendiriyorsunuz bu durumu? Müzik yapmak size iyi geliyor mu, sizi nasıl bir ruh haline sokuyor?
Evet zorlu bir süreçten geçtiğimiz kesin, maalesef böyle zamanlarda müzisyenler fazlaca yük altına giren kesim olabiliyor. Ama ben yapı itibariyle çoğu şeye oldukça pozitif bakabilen biriyim 🙂 Benim eşim de çok değerli müzisyen Gökay Gökşen. Biz aynı evin içinde iki müzisyen olarak, pandemi sürecini üretimle geçirdik. 3 single ve birçok cover yayınladık. Evet canlı sahnelerden uzak kaldık ama uzun süredir üzerine eğilemediğimiz birçok projeyi hayata geçirme vaktini bulduk bu süreçte. Dolayısıyla ben ülkenin şartları ne olursa olsun müziksiz bir yaşam düşünemiyorum. Derin ve rahat bir nefes almak gibi bir şey bizim için müzik. Eminim müziğe candan gönül veren birçok müzisyen arkadaşım da bana hak verecektir.
Sizce Türkiye’deki caz dinleyicisi seneler içinde nasıl gelişim gösterdi? Caz müziğin ülkemizde yeterince ilgi gördüğünü düşünüyor musunuz?
Şu son yıllara kadar hep çok üzülürdüm bu konuda. Yani Türk dinleyicisinin caz müziğine olan mesafeli duruşuna. Yanlış bir aktarım olduğuna inandım hep. Çünkü dünyadaki yerinin aksine Türkiye’de caz müziğinin çok snob ve biraz üsten bakan bir hali var gibi algılanıyordu. Halbuki cazın doğuşu acı, özgürlük ve sınırları aşmakla ilgili. Bir kesimin müziği olamayacak kadar alt metni olan bir tür. Ama şükür ki son yıllarda etkin festivallerle ve gençlerin bu müziğe olan ilgisiyle bu algı kırıldı. Gözlemlediğim kadarıyla da caz müzisyenlerinin sayısı oldukça artıyor, birçok üniversitede bölümler açılıyor. Bunlara şahit olmak benim için inanılmaz bir mutluluk.
Bugün geldiğiniz noktayı, yaptığınız işleri, aldığınız ödülleri düşündüğünüzde; 18 yaşındaki halinize gidip nasıl bir öğüt vermek isterdiniz?
Ahh!! :)) Ben oldukça panik ve telaşlı bir tip oldum uzun seneler boyu. Yaptığım her işin de iyi olması hususunda büyük kaygılar yaşadım. 18 yaşıma derdim ki, “Lütfen sakinleş! :))) Her şey yolunda, hiçbir şeye geç kalmıyorsun, sadece demleniyorsun şu an. Zamanı geldiğinde tüm istediklerin evrenin şahane matematiğiyle önüne sıralanacak.”
KISA KISA
● Günün en sevdiğim saati gece.
● Dünya üzerinde henüz görmediğim ama en çok görmek istediğim yer Japonya.
● En son Ayşe Nilgün Arıt’ın Kutsal Maya İnancı kitabını okudum.
● Ne zaman izlesem kalbime dokunan o film Baraka.
● Müzik dışındaki en büyük tutkum yemek yapmak.
● Hayatım boyunca asla unutamayacağım konserim Danimarka kraliçesine Danimarka’da verdiğimiz konser amcamla birlikte, büyük bir gurur ve heyecandı:)