Multi enstrümanist Sinan Cem Eroğlu çaldığı her enstrümana bambaşka bir ruh katıyor. Eroğlu, Dergy’nin konuğu oldu.
Sebla KOÇAN / [email protected]
Global anlamda kavalın ilk modern virtüözlerinden biri olarak tanınıyor, Sinan Cem Eroğlu. aynı zamanda perdesiz gitar, kopuz, klasik gitar ve bağlama gibi pek çok enstrümanı da çalıyor. Ankaralı müzisyen aynı zamanda besteci, enstrümanist ve aranjör. Müziğini Türk ezgileriyle ve Dünya müziğiyle harmanlıyor. Caz ve elektronik gibi janraları da kullanıyor, usta müzisyen. Almanya’da yaşıyor olduğu için, içinde yaşadığı toplumun onu gelenekselden beslenen ama günümüz gibi tınlayan müzikler yapmaya ittiğini söylüyor. “Sadece salt geleneksel müzikler yapmak beni inanılmaz sıkıyor” diye de itiraf ediyor, Eroğlu. Sinan Cem Eroğlu’nu Dergy’e konuk ettik.
Birçok enstrüman çalıyorsunuz. İlk hangi enstrümanla müziğe başlamıştınız, içinizdeki müzik tutkusunu keşfettiğiniz ilk an nasıl bir andı?
Babam bağlama yaptığı için doğal olarak ilk enstrümanım bağlamaydı. Daha sonra 1997 senesinde İ.T.Ü. Türk Müziği Devlet Konservatuarı’na girdiğimde de kaval ile tanışmış oldum. Şimdiki aklım olsa müzik okumazdım ama o yıllar babamın atölyesine gelen çok iyi ustalardan (Arif Sağ, Orhan Gencebay, Erdal Erzincan, Erkan Oğur gibi) etkilenerek müzisyen olmak istediğim fark ettim. Kesin “şu an” diyebileceğim, keskin bir anı yok ama 1995 – 96 yıllarına denk geliyor bahsettiğim dönem.
Müziğinizi Türk ezgileriyle, cazla, elektronikle birleştiriyor ve tamamen dünya müziği olarak harmanlıyorsunuz. Geleneksel olanla modern olan arasındaki bağlantıyı nasıl kuruyorsunuz? Yaptığınız müziği kategorize etmeyi tercih eder miydiniz?
Yaptığım müziği kategorize etmeyi hiç sevmiyorum, beceremiyorum da. Ama dediğiniz gibi bir harman söz konusu. Geleneksel müzik, benim müziğe başladığım müzik türü ve ondan beslenmem çok doğal ama içinde yaşadığım toplum, ülke (Almanya), teknoloji, dinlediğim müzikler beni gelenekselden beslenen ama günümüz gibi tınlayan müzikler yapmaya itiyor. Eski ustaları, toprak kokan müzikleri dinlemeyi son derece sevip etüt etmekle beraber, daha samimi cevap vermek gerekirse, sadece salt geleneksel müzik çalmak beni inanılmaz sıkıyor ☺
İstanbul Teknik Üniversitesi Türk Musikisi Devlet Konservatuarı’ndan birincilikle mezun oldunuz. Aldığınız eğitim size neler kattı? Kimlerle çalışma fırsatı buldunuz, okul hayatı size neler kattı?
Bundan bahsetmeyi hiç sevmiyorum ama dediğiniz gibi bir mezuniyet durumum var. Hatta sadece konservatuar değil o yıl (2009) bütün İTÜ genelinde üniversite birincisi olarak mezun olmuştum ve zaten ardından da üniversiteden hocalık teklifi gelmişti. Ortaokul, Lise, Üniversite, Yüksek Lisans ve yarıda bırakılmış bir Doktora eğitimi ve öğretim elemanı olmak üzere aynı okulda yaklaşık 17 yıl geçirdim (1997 – 2014). 17 yılda öğretilen eğitim bence 4 – 5 yıl içinde çok rahat öğretilebilirdi. İnanılmaz tembel öğrencileri olan ve maalesef çoğu hocasının müzikten bir haber olduğu bir dönemdi. Zaten daha fazla dayanamayıp öğretim elemanlığından da istifa ettim. Bana en büyük katkısı, lisans eğitimi öncesi o yıllar her öğrencinin okuması bir yıl zorunlu olan İ.T.Ü. Yabancı Diller Yüksek Okulu olmuştur. Sayesinde çok iyi İngilizce öğrendim. Benim en büyük hocam her zaman YouTube, Spotify ve sanal kütüphaneler olmuştur. İsteyene açık konservatuar bu platformlar.
Daha sonrasında ABD, Hollanda, Almanya, İsveç gibi pek çok ülkede, prestijli müzik okullarında misafir olarak atölye çalışmaları yaptınız. Deneyimlerinizi aktarmak nasıl bir duyguydu sizin için?
Berklee College of Music, Miami School of Music, Arizona University, Iowa University, Codarts School of Music, Humbold University gibi prestijli okullarda Türk Müziği, Perdesiz Gitar ve Türk Müziği Teorisi hakkında atölye çalışmaları ve açıklamalı konserler verdim. Bizim geleneksel müziklere karşı güzel bir ilgi vardı. Yaptığım çalışmalardan sonra amatör olarak halen Türk Müziği ve Anadolu Müziği ile ilgilenen arkadaşlar olduğunu biliyorum. Halen iletişim halindeyiz. Benim kendi adıma birçok yeni bilgi ve tecrübe edindiğim şahane deneyimlerdi.
Çok değerli isimlerle birlikte çaldınız, birlikte albümler yaptınız, bazen de onların albümlerine konuk oldunuz. Tüm bu çalışmalarınızın içinde sizde yeri bir başka olan, unutamadığınız, kalbinizde yeri olan bir hatıranız var mı?
Tabii. Artık neredeyse ikinci ailem olan, canım dostlarım Azam Ali ve eşi Loga Ramin Torkian ile yaptığımız Facebook Sounds Collection kayıtları ve Muhlis Berberoğlu ile yaptığımız Hemdem albümünün bende yeri ayrıdır. Maddi hiçbir konu gözetmeksizin sadece müzik yapmak için stüdyoya girdiğimiz kayıtlardı. Ama netice o kadar hoşumuza gitti ki, bunları albümlere dönüştürdük.
Birkaç hafta önce Kul Fakir’in sözleriyle “Var” adında yeni bir şarkı yayınladınız. Okuma yazma bilmemesine rağmen eserleriyle dilden dile dolanmış bir ozan, Kul Fakir. Siz neden bu eserde Kul Fakir’in sözlerini kullanmaya karar verdiniz? Bu şarkının hikâyesini, oluşma sürecini anlatır mısınız biraz?
Kul Fakir, Anadolu Alevi Bektaşi edebiyatındaki önemli isimlerden birisidir. Kendisine ait “Dostun Gül Cemali Cennettir Bana” isimli eseri, günümüz halk müziği dinleyicilerinin en çok bildiği eserlerdendir. “Var” parçasında Kul Fakir’in “Her neyi ararsan vardır bu demde” şiirinin son iki kıtasını kullandım. Aslında ben enstrümantal olarak parçanın düzenlemesini ve kayıtlarını bitirmiştim. Akustik bir kayıttı. Yaylı dörtlüsü, 3 telli bağlama, e-bow, kaval, piano ve birçok analog synth olan bir aranjman yaptım. Ancak o sırada Türkiye’deki prodüktörüm Sercan Yılmaz bana bu şiiri yollamıştı. Şiiri okuduktan sonra bu müziğin üzerine sözleri yerleştirdim ve vokal kaydı yaptım. Şiirdeki derin anlama ve mistisizme güzel eşlik eden bir müzik ve prodüksiyon olduğunu düşünüyorum. Çok severek yaptım ve dinliyorum. Umarım dinleyenler de beğenirler.
Bu şarkıdan sonra “Getme” ve “Sonbahar” şarkılarını da yayınladınız. Ayrıca geçen yıl Niyaz’ın da resmi bir üyesi olduğunuz duyuruldu. 2021 içinde başka neler yayınlamayı planlıyorsunuz, bunları bir albümde toplama niyetiniz var mı? Nasıl bir yol haritası çizdiniz?
Malum pandemi sürecinde bütün konserler durduğu için, hepimiz evlerdeyiz ve aslında yeni müzikler kaydetmek için bundan daha iyi bir zaman olamazdı benim açımdan. “Getme” şarkısını Berklee College of Music’te bulunduğum sırada tanıştığım, harika gitarist ve müzisyen Gilad Barakan ile beraber kaydettik. “Sonbahar” ise babam Kemal Eroğlu’nun sözlerini yazdığı, benim müziğini ve prodüksiyonunu yaptığım yeni bir eser. Bundan sonra ise her iki haftada bir solo veya duo olarak yeni bir parça / prodüksiyon yapıp paylaşmayı hedefliyorum. Böylece kendi adıma en az iki albümlük bir arşiv meydana gelmiş olacak. Bunun haricinde sevgili Muhlis Berberoğlu ile yeni başladığımız elektronik Anadolu dans müziği projemiz “Serjo” içinde sürekli yeni kayıtlar yapıyoruz. Güzel tepkiler aldık ilk yayınladığımız parçalardan. Onun devamı geliyor. Ayrıca Niyaz’ın yeni albüm kayıtlarına başladık. Bununla beraber Azam Ali ve Loga Ramin Torkian ile beraber sosyal medya devi Facebook ile ortak yürüttüğümüz Facebook Sounds Collection için de her hafta yeni bir şarkı yapıyoruz. Saydığım kendi projelerim haricinde ise başka sanatçıların albüm / single prodüksiyonları devam ediyor ve bitmeye çok yakın. En yakın turne tarihleri 2022’ye alındığı için, şu an yapılacak en iyi aktivite kayıtlar yapıp yayınlamak.
KISA KISA
- Müzik yapabiliyor olmanın en güzel yanı, sevdiğin işi yaparak Dünya’yı gezmek.
- Ne zaman kendimi kötü hissetsem, yanımdan hiç ayırmadığım albüm Ekrem Çelebi’nin Dinek Dağı albümüdür.
- İzleyicisi olarak gidip çok etkilendiğim konser 2016 yılında Londra’daki David Gilmour konseriydi.
- Müzik dışındaki bir diğer tutkum da İskoçya viskileridir.
- Son dönemde izleyip de çok etkilendiğim film / belgesel The Last Dance. Hele de şu sahnesi: Michael Jordan’ın egosu, hırsı ve çalışmayan takım arkadaşlarını zorlaması.
- Müzik yapmak için bana en çok ilham veren şey yine müzik.