Lo-fi pop ve indie müziğin sıra dışı temsilcilerinden Sinanılmaz’la son single’ı “Sapkın Sirk” vesilesiyle bir araya geldik.
Sebla KOÇAN / [email protected]
Mosquito, Hack the Fool, Blast gibi gruplardan tanıdığımız müzisyen Sinan Kutluay’ın alternatif müzik projesi Sinanılmaz, “Dönmem Asla”, “Beş ve On Yedi”, “Sapkın Sirk” gibi birbirinden başarılı şarkılarla dikkatleri çekti. Jakuzi’den ve “Limonata”, “İtirazım Var”, “Erkek Tarafı: Testosteron” gibi film müziklerinden hatırladığımız prodüktör Taner Yücel’in imzası bulunan şarkılarıyla Sinanılmaz, Türkçe sözlü indie müzikte çığır açan şarkı sözleri ve sound’uyla kulakların pasını siliyor. Lo-fi pop sevenlerin mutlaka takip etmesi gereken ve sosyal medyanın en sevilen animasyon kanalı Vico Tuco’nun da bir parçası olan Sinanılmaz’ı daha yakından tanımak istedik.
Herhangi bir plak şirketine bağlı olmadan, tamamen bağımsız olarak Sinanılmaz projenizle üç şarkı kaydettiniz. Neden bağımsız olmayı seçtiniz? Bağımsız olarak çalışmanın avantajları neler?
Üretim sürecinde bir plak şirketiyle çalışmak aklımın ucundan bile geçmedi. Sadece bir an önce yayınlayıp tepkileri görmek istiyordum. Bağımsız olarak çalışmanın nasıl bir avantajı var tam emin değilim ama çok öğretici bir süreç. Her şeyi tek başına yapman ve öğrenmen gerekiyor. Belki bağımsız çalışmanın getirdiği tecrübe ilerde bir şirketle çalışırsam benim için bir avantaj haline gelebilir.
Indie’nin hakkını sonuna kadar veren, çok ilginç şarkılarınız var. Single olarak yayınlamaya devam mı edeceksiniz yoksa hedefinizde bir EP ya da albüm var mı?
Şu anda Taner Yücel ile birlikte üstünde çalıştığımız 8-9 tane beste var. Bunlardan bazıları Taner’e ait. Bu parçaları bir albüm altında toplayıp yayınlamak istiyoruz.
Nasıl durumlarda şarkı yazıyorsunuz, neler sizi tetikliyor? Not mu alırsınız, gece sakinken mi çalışırsınız, şarkı yaparken belli bir rutininiz var mı? Neler sizi besliyor?
Genelde sakin ve belli rutinleri olan bir insanım ama arada bir bunun dışına çıkıp değişik olaylar yaşıyorum. Bu dönemlerde yaşadığım deneyimler bana oldukça ilham veriyor. Daha çok sosyal durumlardan tetiklendiğimi söyleyebilirim. Besteler ise genelde yürüyüşe çıktığımda aklıma geliyor. Bir çok kez gideceğim yere gitmekten vazgeçip eve döndüğüm ve kayıt yaptığım oldu.
“Dönmem Asla” ve özellikle de “Beş ve Onyedi”nin muazzam klipleri var. Biraz bu kliplerin üretim aşamasından bahseder misiniz, kimlerle çalışıyorsunuz, nasıl bir şey yapacağınıza nasıl karar veriyorsunuz?
Kliplerde Yasin Arıbuğa, Sude Belkıs ve Tezcan Ataroğlu çok iyi işler çıkardı gerçekten. Çok fazla bütçemiz olmadığı için genelde zor şartlarda ürettik klipleri fakat çevremde çok yaratıcı ve yetenekli insanlar olduğu için ortaya başarılı işler çıktığını düşünüyorum. Kliplerin oluşum sürecinde genelde çalıştığım insanlara çok fazla alan bırakıyorum. Hatta Beş ve On Yedi’nin klibi tamamen Yasin ve Sude’nin fikriydi. Dönmem Asla’da ise birlikte beyin fırtınası yaptık ve klip son halini aldı.
“İLK BAŞTA YAPTIĞIM ŞEYİN İĞRENÇ OLDUĞUNU DÜŞÜNDÜM”
Hack The Fool, Blast ve Mosquito gruplarında davul çalıyorsunuz. Peki kendi şarkılarınızı yapmaya nasıl karar verdiniz, bunları yayınlamak için doğru zamanın geldiğini nasıl anladınız?
O dönemde bir reklam ajansında staj yapıyordum. Çalışırken sürekli Marc Aryan ve Arctic Monkeys’in Tranquilty Base Hotel & Casino albümünü dinliyordum. Kafamda “Ben de böyle bir şey yapmak istiyorum” fikri oluştu. Bir arkadaşım bana midi klavye verdi ve bu parçaları besteledim. İlk başta yaptığım şeyin iğrenç olduğunu düşündüm. Çünkü yıllar boyunca yaptığım müzik tarzlarından çok uzaktı ama sonradan içimde böyle bir taraf olduğunu keşfettim ve bunu kabullendim. Bu kabulleniş de artık bunları yayınlamak için doğru zamanın geldiğini hissettirdi.
Müzikle ilk tanıştığınız an ne zamandı? Siz küçükken evde neler dinlenirdi, duvarlarınızda kimin posteri vardı? “Ben de sahnede olacağım” dediğiniz, buna karar verdiğiniz ilk an ne zamandı?
Müzikle çok küçük yaşta tanıştım. 2-3 yaşındayken çok büyük bir Burak Kut fanıydım. Evde ise Beatles, Elton John, Bee Gees, Candan Erçetin ve Aşkın Nur Yengi gibi sanatçılar dinleniyordu. Aynı zamanda anneannem Türk Sanat Müziği sanatçısı olduğu için bu türe de çok fazla maruz kaldım. Odamda poster yoktu ama çok büyük bir Nirvana hayranıydım. Hatta “Ben de sahnede olacağım” dediğim an, Merkavck ismiyle müzik üreten arkadaşım Mert’in evinde Nirvana konseri izlediğimiz andı.
Müzik dinleme alışkanlıklarımız değişti ve özellikle 2013’ten bu yana alternatif müzikte büyük bir çeşitlilik oluştu. Siz bu konuda neler düşünüyorsunuz, ülkemizde bu işi bu şekilde yaptığı için gururlandığınız, takip ettiğiniz kimler var?
Önce Büyük Ev Ablukada, sonrasında ise Ezhel alternatif müzik üreten sanatçılara piyasada çok büyük alan açtılar. Bu ülkenin alışık olmadığı seslerin sevildiğini göstererek bana ilham verdiklerini söyleyebilirim. Oluşan bu çeşitliliğin içinde iyi ve kötü işler var ama çok fazla üretim olması her zaman mutluluk verici.
Sinanılmaz herkesin sevemeyeceği, ama sevenin de tam anlamıyla bayılacağı türden bir proje. Daha ilerisi için nasıl hayalleriniz var? Neler yapmak istiyorsunuz?
Bu kültüre ucundan da olsa bir katkıda bulunmak ve hikayelerimi anlatmaya devam etmek istiyorum. En büyük hayalim pandeminin bitmesi ve bir sürü konser vermek. Gülmek, eğlenmek. 😉
KISA KISA
- Müzikte benim için “all time favoruite” grup Nirvana’dır.
- Bence müziğin en iyi dönemi 70 yıllarıydı. En çok o yılların eserlerini dinliyorum.
- TV karşısına geçtiğimde hiç düşünmeden izlediğim dizi The Office.
- En çok yemek için para harcarım.
- Kesin ve net olarak dinlemeye tahammülüm olmayan müzik türü reggae.