“Hiçbir şey için geç değil” dedirtecek, 40’lı yaşlarında ünlü olan kadın oyuncular sizlerle.
Neslihan Atcan ALTAN
Hayatta ünlü olmayı kitleler tarafından takdir edilip, kabul görmeyi istemeyen elbet vardır ama bazı meslek gruplarını seçenlerin arasında ününden rahatsız olan pek kimse yoktur diyorum kendi kendime. Bunları düşünüyorum yani boş zamanlarımda. “Acaba kim ününden aşırı rahatsızdır?” diye merak ediyorum mesela köfte yoğururken. Cevap veriyorum: Daniel Day Lewis. Neyse, aktörlük de bu bahsettiğim meslek grupları içinde ve ünlü olmak hiç de kolay değil. Her çağın kendi gerektirdiği şartların yanı sıra şans ve bağlantı parametreleri olmadan ne fiziksel üstünlük ne yetenek kişiyi hedefine ulaştırmaya yetmiyor. Hele bir de genç sayılabilecek yaşı geçtiyse bu aktör kişisi ve üstüne üstlük kadınsa, kısa çubuğu çekti demek. Bazen de aslında çok uzun zaman önce ünlü olması gerekenler ancak 40’ından bu şansı elde edebiliyor. Şimdi bu bahsettiğim şahısların sevdiklerimden birkaçına bakalım. Ne demişler: “Age before beauty”. Yani “su küçüğün söz büyüğün” gibi bir şey. Değil de, neyse.
Olivia Colman – 44 yaşında Oscar
Hollywood’un hala alttan alta devam eden güzellik standartlarına hiç uymamasına rağmen -ve belki de uymadığı için anca “The Favorite”te (2018) canlandırdığı Kraliçe Anne karakteriyle Oscarlanan yetenek makinesi Oliviacığımız aslında sekiz bin yıldır bu endüstrinin içinde. Benim dikkatimi 2007 yapımı “Hot Fuzz”la (önceki bir yazımda bahsetmiştim) çeken, sonrasında “The Iron Lady” (2011) ve “The Lobster”la (2015) ve asıl (yine başka bir yazımda bahsettiğim) “Broadchurch” (2013) dizisindeki D.S. Miller karakteriyle beni benden alan Olivia, Oscar heykelciğini evinde bir vitrine – vitrin mi?- yerleştirdikten sonra çoğumuzun kapısında köle olacağımız “Fleabag”de de pasif agresifliğin kitabını yazmıştı. Sonrası zaten belli. Bu hanımefendiyi ayrıca The Graham Norton Show’da konuk olduğu bölümlerde mutlaka izleyin. Akide şekeri gibi bir insan kendisi. İçinde Olivia Colman’ın olduğu her şey izlemeye değerdir. Benden söylemesi. Az biraz önce de Portishead’in ‘Dummy’sini seslendirdi, “bir işi de yapama be kadın!” diyesim geldi.
Viola Davis – EGOT’lu süperstar
40’lı yaşlarından itibaren canlandırdığı karakterlerle Emmy, Grammy, Oscar ve Tony ödülü kazanarak ismini galaksimize yıldız tozuyla kazımış olan ve benim nazarımı ilk “Doubt” (2008) filminde celbeden Davis, bu yapımda tanrıça Meryl Streep, rahmetli Philip Seymour Hoffman ve bence ödül konusunda birkaç kez hakkı yenmiş Amy Adams’la beraber ortalığın tozunu attırmıştı. Sonrasında, 60’lı yılların politik karmaşasında hayatı Afrikalı-Amerikalı yardımcıların bakış açısından izlediğimiz “The Help”teki (2011) rolüyle en iyi kadın oyuncu dalında Oscar’ı kaptı ama benim kendisine olan beğenim bu ödül töreninde yaptığı konuşmayla pekişti. Ağlak ve tüyleri dikelek bir tip olduğum için bu konuşma boyunca hem gözlerimden şıp şıp yaş aktı hem de tüylerim diken diken oldu. İzlemediyseniz bir zahmet izleyin. Oscar sonrasında “How to Get Away Murder“la (2018) bize “Ben buralarda kalıcıyım” diyen Davis’i herhangi bir yapımda görmek her zaman çok keyifli.
Dame Judy Dench – Birleşik Krallık’tan tescilli lady
Judy Dench’in yüzüne baktığımda inanılmaz bir felin kardeşliği görüyorum. Bu surat kedi suratı değildir de nedir? Memleketinde önemli bir oyuncu olarak tanınsa da uluslararası şöhretini “James Bond Golden Eye”la (1995) yakalayan Dame Dench, benim için en çok “Iris” (2001), “The Shipping News” (2001), “Notes on a Scandal” (2006) ve “Philomena”yla (2013) göz doldurmuştur. Oyunculuğu, kediliği, tok sesiyle bence en etkileyici kadın oyunculardan biridir. Kraliyet ailesi de öyle düşünmüş olacak ki edebiyat, sanat, bilim, vb. dallarda üstün başarı gösteren bireylere verilen İngiliz Kraliyet nişanıyla ödüllendirmişler. Bu arada neden kimse “The Shipping Newsdtan” yeterince bahsetmiyor kuzum? İzlemeyenleri öyle sürpriz bir isim bekliyor ki…
Kim Cattrall – Sex and the City’nin En Özgür Ruhu
Benim kuşağımı ve benden sonra gelen en az bir kuşağı etkisi altında bırakan ve 4 üst orta sınıf kadının New York’ta geçen hayatlarını anlatan dizinin bizim gibi baskı altında büyümüş kadınlar güruhunu en etkileyen ve şaşırtan karakteri Kim Cattrall’ın canlandırdığı Samantha olmuştur. Özgüveni, başarılı kariyeri, cinselliği tabulaştırmayışı, arkadaşlarına olan desteğiyle inanılmaz bir karakterdir. Bu karaktere dönüştüğünde 42 yaşında olan Cattrall aslında kariyerinin önceki yıllarında da epey bir yapımda yer almış ama onu şimdiki konumuna ulaştıran rol tabii ki Samantha olmuş. Bu rolle bize kadınların 40’ından sonra görünmez hale gelmediğini hatırlatan ve ezber bozan Kim Cattrall’a bir reveransta bulunup ona ayırdığım sürenin sonuna geliyorum.
Yaa.. işte böyle… İnanmayacaksınız ama 40’ından sonra kadınlar kadın kalabiliyor, ne garip değil mi? Bir de üstüne başarılı, seksi, akıllı falan oluyorlar. Oluyor yani. Erkekler gibi. İnanılmaz…